Kont Ailesinin Çöpü – Ch 402 – PEKÂLÂ, BU BAŞLANGIÇ (4)

“Neden hiçbir şey söylemiyorsun?”

– …Haaaa.

Rosalyn, Cale’in sorusunu duyduktan sonra ancak iç geçirebildi.

– Sihirli taşları temin edeceğinizi söylerken bunu mu kastettiniz?

Cale ve Raon kıkırdamaya başladı.

“Evet, çok var değil mi?”

“Akıllı Rosalyn! Artık bir ton sihirli taşımız var!”

– …Ne kadar güzel.

“Ayrıca daha fazlasını da alacağız.”

– …Bundan daha fazlası mı?

“Heh.”

Rosalyn, Cale’in kısa kahkahasını duyduktan sonra ürperdi. Aynı tarafta oldukları için mutlu olmalıydı ama nedense içinde uğursuz bir his vardı.
Cale umursamadı ve konuşmaya devam etti.

“Singten Tüccar Loncası liderine çoktan söyledim bile. Mümkün olduğu kadar çok sihirli taş toplarsa ona uygun bir ödül alacağını söyledim.”

Cale, Plavin Singten’den sihirli taşları almıştı ama şimdi tekrar karşılaştıklarında daha fazlasını toplaması için onu ikna etmişti.

‘Tüccar lonca lideri, bir sürü sihirli taş topla.’

‘…Efendim, anlaşıldı.’

‘Bu sihirli taşların değeri, Tüccar Loncanın geleceğinin ve kendi gelecekteki konumunun değeri haline gelecek.’

‘En iyisini! Her şeyimi vereceğim!’

Cale, yüzünde memnun bir ifadeyle Plavin’in tutkulu ifadesini hatırladı. Rosalyn, Cale’in yüzüne bakarken sordu.

– Singten Tüccar Loncası liderinin ödülü hapse girmek, değil mi?

“Tabii ki.”

“Mm.”

Rosalyn başka bir şey söylemedi.
Singten Tüccar Loncası lideri, Cale’in sözleriyle baştan çıkarıldıktan sonra muhtemelen birçok sihirli taş toplardı.
Ancak ödülü yine de hapse girmek olacaktı.
Rosalyn tekrar konuşmaya başlamadan önce düşüncelerini düzenledi.

– Harika bir fikir gibi görünüyor.
“Değil mi?”

Rosalyn, Cale’in sihirli taşları farklı bir uzaysal cep çantasına taşımasını izlerken bir süre odağını kaybetti.

“Bu arada, bir şey mi oldu?”

Cale ona neden aradığını sorduktan sonra kendine geldi.
Cale, Rosalyn’in yüzündeki sert ifadeyi görebiliyordu.

– Genç efendi Cale, Choi Han geç kalacak gibi görünüyor.

Raon ve Cale hareket etmeyi bıraktı.

“Syrem’in güçlerini alırken sorun mu çıktı?”

Choi Han, Eruhaben ile birlikte Roan Krallığının başkentine doğru yola çıkmıştı. Sahte Ejderha Avcısının sahip olduğu üç antik gücü almayı planlıyordu.

Elbette bunun planlanandan daha erken gerçekleştiği doğruydu çünkü Mogoru İmparatorluğundaki planları değiştirmek zorunda kalmıştılar.
Ancak Cale, Choi Han, özellikle Eruhaben’in yanındayken herhangi bir sorun olacağını düşünmüyordu.

– Antik güçleri elde etmekle ilgili hiçbir sorun yoktu.

Rosalyn, Cale’in beklediği gibi bir sorun olmadığını söyledi.
O anda oldu.

– Gerisini ben açıklayacağım.

Tanıdık bir ses duydu.
Cale daha sonra ekrana karşı duran Rosalyn’in geriye doğru hareket ettiğini gördü.
Cale sonunda Rosalyn’in arkasındaki manzarayı görebildi.

Bir yatak odasıydı.
Eruhaben’i de görebiliyordu.

“İnsan! Choi Han! Choi Han orada yatıyor!”

Choi Han’ın Rosalyn ve Eruhaben’in arkasında, yatakta yattığını görebiliyordu.
Raon’un kısa ön pençesi Choi Han’ı işaret ediyordu.

“Bu kötü! Choi Han senin gibi bayıldı, insan! Çok işe yaramaz bir konuda sana benziyor!”

Orada sadece yatmıyordu.

– …Uh.

Rosalyn ve Eruhaben sessiz kalınca, Choi Han’ın acı dolu iniltilerini duyulabiliyordu.
Raon’un çenesi düştü.

Choi Han’ın vücudu da titriyordu. Sanki acı çekiyormuş gibi vücudu sık sık sallanıyordu.

Cale, Choi Han’ın yüzünde daha önce hiç böyle bir kaş çatma görmemişti. Savaşlarda yüzünde her zaman düşmanlarını sinirlendirmesine sebep olacak kadar rahat bir ifade olan bu serseriyi, böyle çatık kaşlı görünce kendini iyi hissetmemişti.

“Ne oldu?”

– Güçleri aldıktan sonra böyle oldu.

Eruhaben, Siyah Şatodan ayrıldığı halinden çok daha yorgun görünüyordu.

– Choi Han, yeraltı hapishanesinde Syrem’in antik güçlerini aldıktan sonra birkaç dakikalığına iyiydi.

“Nasıl-”

Eruhaben, önce söyleyeceklerini dinlemesini işaret etmek amacıyla avucunu Cale’e doğru kaldırdı.

– Onun iyi olduğunu söylememin nedeni, üç antik gücü aldıktan sonra bile plakasının iyi olmasıydı. Bunu sana daha önce söylemiştim ama Choi Han’ın plakasının seninkinden çok daha sağlam ve büyük olduğunu hatırlıyor musun?

Cale, Eruhaben’in geçmişte Choi Han’ın plakasından nasıl bahsettiğini hatırladıktan sonra başını salladı.
Eruhaben ve hatta Cale’in antik güçleri, Choi Han’ın plakasının çok büyük ve sağlam olduğunu, böylece antik güçleri almak için mükemmel olduğunu söylemişlerdi.

O zaman nasıl bu hale gelmişti?

– Ayrıca, Syrem’den aldığı antik güçler, senin sahte aurana ve Kalbin Gücüne benziyor.

‘Hükmeden Aura ve Kalbin Gücüne mi benziyor?’

– Beş doğal özelliğin hiçbirine bağlı olmayan güçler. Yani, vücudunda denge eksikliğinden dolayı bir çarpışma yaşanması olanaksız.

Bu doğruydu.
Cale bu yüzden Choi Han’ın Syrem’in güçlerini almasını kabul etmişti.

‘Beyaz Yıldız’ın vücudu, toprak antik gücü olmadan dengede değil çünkü o, antik Beyaz Yıldız gibi, gökyüzü gücü ve beş doğal gücün tümünü kullanarak bir tanrı olmaya çalışıyor.’

Ama Choi Han’ın durumu öyle değildi.

“Öyleyse bu, antik güçlerin vücudunun içinde çarpışmasından kaynaklanıyor, değil mi?”

– Doğru.

Cale daha sonra Eruhaben’in ifadesindeki kafa karışıklığını hissedebildi.
Neler olduğu konusunda Kadim Ejderhanın bile kafası karışmıştı.

– Choi Han, üç antik gücü düzgün bir şekilde alıp almadığını doğrulamak istediğini söylemişti.

Cale yavaşça kaşlarını çatmaya başladı.
Eruhaben hızla ekledi.

– Ne düşündüğünü biliyorum. Sadece Felaketler Kılıcının düzgün çalışıp çalışmadığını test edecekti.

Diğer iki gücü kullanmamıştı.

– Ve Felaketler Kılıcı iyiydi.

Sorun sonradan gerçekleşmişti.

– Ama sonra, aniden.

Eruhaben tekrar açmadan önce gözlerini kapadı.

– Choi Han bayıldı. Felaketler Kılıcını kullandıktan sonra Wyvernleri kontrol eden antik gücü veya son antik gücü kullanamadı. Choi Han’ın vücudundaki güç akışını doğruladım. Onunla gelmemi rica ederken benden ne yapmamı istediğini hatırlıyorum.

Cale’in yüzü şimdi tamamen çatık kaşlı bir ifadeye bürünmüştü.

– …Choi Han bayılırken, Choi Han’ın vücudunda bilinmeyen bir güç kaynağının kükrediğini hissettim.

Cale’in başı ağrımaya başladı.

Syrem’in üç antik gücü.
Bunlardan ikisi Wyvern kontrol gücü ve yarı Felaketler Kılıcıydı.

Ve üçüncü son güç…
Choi Han bu üçüncü gücü, yeraltı hapishanesinde onu ziyaret ettikleri gün, Syrem ile tek başına sohbet ettikten sonra öğrenmişti.
Cale ise Mogoru İmparatorluğuna gitmek üzere Choi Han’dan ayrılmadan önce güçten haberdar olmuştu.

‘O ne tür bir güç?’

Cale, bu gücün elindeki güçleri başka birine devretmekle ilgili olacağını düşünmüştü.

‘Bu gücün adı ‘Hayatından Vazgeçmek’.’

Choi Han, Cale’e yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle bakmıştı.

‘Size bunu geçen sefer anlatmıştım, değil mi Cale-nim? İlk Ejderha Avcısı, Felaketler Kılıcını yaratmak için yaşam enerjisinden vazgeçti.’

Cale, bunu duyduktan sonra ‘Hayatından Vazgeçme’nin ne için kullanıldığını anladı ve bu Choi Jung Gun hakkında sadece iyi şeyler düşünmesine engel oldu.

‘Bahsettiğin ‘Hayatından Vazgeçme’ antik gücü kulağa yaşam enerjini farklı bir güce dönüştürdüğün bir güç ya da cihaz gibi geliyor.’

‘Bu doğru.’

‘Onu alma.’

Hayatınızdan Vazgeçmek.
Nelan Barrow.

Choi Han’ın en küçük amcası Choi Jung Gun’un Felaketler Kılıcını yaratmasına olanak sağlayan güçtü.
Kitap, Felaketler Kılıcını yaratmak için yaşam enerjisinin kullanıldığından bahsetmişti ama bunun nasıl başarıldığına dair hiçbir açıklama yapmamıştı.

Açıklama bu Hayatından Vazgeçme antik gücündeydi.

Choi Han’ın böyle bir gücü almasına izin verecek kadar çılgın değildi.
Cale’in Choi Han’ı almaya zorlamak gibi bir planı yoktu.

‘Gücü kullanmayacağım ama şimdilik alacağım.’

‘…Neden?’

Choi Han onu alacağını söylemişti.

‘Eğer o gücü almazsam, Hayatından Vazgeçme antik gücü Syrem öldüğünde bir yere veya bir eşyaya geçecek. Bu gücü bir başkasının almasına izin veremeyiz. Özellikle Beyaz Yıldızın ellerine dönse sorun olmaz mı?’

‘O zaman ben alırım.’

‘Bunu yapmanıza izin veremem, Cale-nim.’

‘Neden?’

‘Çünkü işler kötüye giderse gücü kullanacağınızı düşünüyorum.’

Cale, Choi Han’ın yanıtını duyduktan sonra ne diyeceğini bulamamıştı. Choi Han’ın bir sonraki sözleri, Cale’in tartışabileceği bir açıklık olamaması için uzun süre düşündükten sonra bulduğu bir çözüm gibi görünüyordu.

‘Sizinle bir Ölüm Yemini yapacağım. Eğer bu gücü yaşam enerjimi, ömrümü ve hatta vücudumun durumunu olumsuz yönde etkilemek için kullanırsam-’

Cale, Choi Han’ın sözünü kesmişti.

‘Hayatından Vazgeçme gücünü kullanmak, hayatının bir kısmından vazgeçtiğin anlamına gelir. Ölmekle aynı şey değil mi? Öyleyse Ölüm Yemini ne işe yarar?’

‘Hayır, yeminde vazgeçtiğim şey ölüm olmayacak. Eğer bu güç için hayatımı kullanırsam, benim için önemli birini kaybetmek üzerine yemin edeceğim.’

Cale o anda Choi Han’ın bu güç için asla hayatını kullanmayacağını anlamıştı.

Onun için önemli birini kaybetmek.
Choi Han bunca zamandır bunun olmasını önlemek için savaşıyordu.

‘Yani, o gücü ben alacağım.’

Cale, Choi Han’ın bundan asla ödün vermeyeceğini hissedebiliyordu.

‘…Bir şey daha.’

Cale bu yüzden aşağıdaki sözlerle karşılık vermişti.

‘Ölüm Yeminine bir koşul daha ekle.’

Onun için önemli birini kaybetmek.
Bu durumda da bir kör nokta vardı.

Kaybetmek.
O kelimenin tanımı.

Choi Han, Ölüm Yemininin lanetinden dolayı kendisi için önemli birini kaybedebilirdi.
Bu iki şekilde anlaşılabilir bir şeydi.

O önemli kişi ya ölür ya da Choi Han ile ilgili tüm anılarını kaybeder, böylece Choi Han o kişi için artık hiçbir şey ifade etmez.

‘Choi Han, Hayatından Vazgeçme gücünü senin için önemli olan insanları korumak için kullanma.’

Cale sert bir şekilde yorum yapmıştı.

‘Gücünü bu nedenle kullanırsan, o önemli kişi en az senin kullandığın kadar yaşam enerjisini ve ömrünü kaybeder.’

Cale, Choi Han’ı oldukça iyi tanıyordu.
Bu yüzden neredeyse acımasız bir koşul koymuştu.

‘Bu güç için hayatını kullanırsan, senin için önemli olan o kişi yeminin getirdiği ölümle ölecek.’

Onun için önemli biri ölecekti.
O kişi onun yüzünden ölecekti.

‘Ha ha ha.’

Choi Han, Cale’in önünde gülmeye başlamıştı. Daha sonra kahkaha atmayı bıraktı ve cevap vermeden önce parlak bir şekilde gülümsedi.

‘Anladım. O şartı da kabul edeceğim.’

‘Eruhaben-nimden tüm bu şartları doğrulamasını isteyeceğim.’

Cale soğuk bir şekilde konuşuyordu ama Choi Han bir şeyden mutlu görünüyordu ki gülümseyerek karşılık verdi.

‘Gerçekten o gücü kullanmayı düşünmüyorum. Bu yüzden lütfen benim için endişelenmeyin.’

Choi Han dediği şeyi gerçekten kastetmişti.
Bu yüzden Cale, Syrem durumuyla ilgilenmek için Choi Han’ı orada bırakmıştı.

– Choi Han, Hayatından Vazgeçme gücünü kullanmadı.

Eruhaben’in sesi, Cale’in düşüncelerinin içinden çıkmasını sağladı.

– Bunu en iyi ben biliyorum.

Cale ve Choi Han’dan Syrem’in güçlerini duyduktan sonra Eruhaben, Choi Han ile başkente gelmiş ve Cage aracılığıyla Ölüm Yeminini gerçekleştirmişlerdi.
Daha sonra yeraltı hapishanesinde Choi Han’ın Syrem’in güçlerini almasına yardım etmişti.

Eruhaben, Ölüm Yemini aracılığıyla Choi Han’ın Hayatından Vazgeçme gücünü kullanmadığını doğrulayabilirdi.

– Sana söyledim. Tanımlayamadığım bir güçtü.

Kadim Ejderhanın belirleyemediği gizemli bir güç, Choi Han’ın vücudunda vahşice hareket ediyordu.

– …Uh, uuuu.

Her sessizlik olduğunda Choi Han’ın acı dolu iniltilerini duyabiliyorlardı.

– Choi Han bayılmadan önce bir şey söyledi.

“Ne dedi?”

– Anıların zihnine dolduğunu söyledi.

‘Anılar?’

Cale’in kafası karışmış görününce Eruhaben Choi Han ile yaptığı konuşmayı hatırladı.
Choi Han’ın vücudu aniden sallanmaya başladığında ve öne doğru kıvrıldığında olmuştu.

‘…Ah, anılar, ah!’

‘Choi Han, konuşmayı kes! Sakinleşmeye çalış-’

‘Anılar, ah, içime doluyor. Anılar d, doluyor.’

‘…Ne?’

Choi Han, Eruhaben’in kıyafetlerini sıkmış ve bayılmadan hemen önce bir şeyler söylemişti.
O sözler o anda Eruhaben’in ağzından çıktı.

– …Choi Jung Soo.

‘…Kim?
Eruhaben-nim az önce hangi ismi söyledi? Choi Jung Soo mu?
Bu isim de nerden çıktı şimdi?’

Cale’in gözleri kocaman açıldı.

– Bayılmadan önce Choi Jung Soo adını söyledi ve ‘anılar, kayıtlar içime doluyor’ dedi.

Eruhaben olanları hatırladı.

‘…Choi, ah, Choi Jung Soo……?’

Kafası karışmış görünen Choi Han, bayılmadan önce kafasını tutmuştu.

‘Anılar, kayıtlar içime doluyor.’

Bayılırken bir kez daha bunu söylemişti.

Eruhaben, konuşmaya devam ederken Cale’in sert ifadesini görebiliyordu.

– Syrem’e böyle bir şey görüp görmediğini sordum ve hayır dedi.

O anda oldu.

– …Cale?

“Ugh!”

Cale bilinçsizce elini kalbinin üzerine koydu.
Elini hızla siyah takım elbisesinin iç cebine soktu.

Sıcaktı.

Genelde eşyalarını içinde taşıdığı uzaysal cep çantası sıcaktı.
Cebinden çıkardığı uzaysal cep çantasını hızla açtı.
Daha sonra içindeki en sıcak eşyayı çıkardı.

Kara bir kitaptı.

Ölüm Tanrısının ilahi eşyasıydı.
Ölümün ölümle nasıl yenileceğini anlatan kitaptı.

Cale sayfayı çevirdi.
İlk sayfadaki kelimeler değişmişti.

< Gerçekten doğa ve kaderin kanunlarını çiğneyen biri gibisin. Sana güvenmeye karar vermekle iyi yaptım. >
< Choi Jung Soo'nun anılarını Choi Han'a aktaracağım. Tabii ki, vereceğin kararı bir sır olarak saklamayı planlıyorum. >

‘Bu çürük tanrı!’

< Bu benim sana hediyem. >

‘Hediyeymiş, kıçım!’

———-
Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğimdir, eheh (=w=)

<< Previous Chapter | Index | Next Chapter >>

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *