Kont Ailesinin Çöpü – Ch 316 – YARALANDIM (2)

“…Nasıl istersem mi?”

Cale, normal sakinliğine dönen GPS benzeri sese başını salladı.

“Evet. Hepsini al ya da başkalarıyla paylaş umurumda değil. Ne istersen onu yap.”

Mary, Cale ile ağaç gövdeleri arasında bir ileri bir geri baktı. Obur, Mary’yi izlerken Cale’in zihninde konuşuyordu.

– Arındırılması gerekiyor. Ağaçların onu ne kadar süre içinde tutabileceğinin bir sınırı var.

Henituse bölgesindeki İnsan Yiyen Ağaç.

İnsanlar ağacın etrafındaki ıssız alandan kaçınmışlardı, ancak o alan ölü manadan dolayı ölü bir alan haline gelmemişti.

Orada her şey kuruyacaktı.

– Doğaya geri dönmeyen ve bunun yerine dünyada kalan ölüler, diğer yaşam formları için sorun yaratmaya başlar.

Tıpkı İnsan Yiyen Ağaç gibi.

Çevreyi olumsuz etkileyebilirdi.

“Hmm? Herkes burada mı?”

Cale aniden bir ses duyduktan sonra başını kaldırdı.

Normalden fazla uzayan siyah bir ağaç gövdesinin üstüne baktı. Kara Elf Tasha ağacın tepesinden aşağıya bakıyordu.

Kara Elfler şu anda savaşçılara savaştan sonra Ormanı restore etmede yardım ediyorlardı. Çünkü farklı elementlere sahip Elementaller restorasyon projeleri için oldukça yardımcı olabiliyordular.

“Ben, mm, buraya koştum, bu yüzden sizi hemen gördüğüme sevindim.”

Ağaç gövdesinden atlarken Tasha’nın yüzünde garip bir ifade vardı.

Cale, sessiz Mary yerine Tasha’ya baktı.

Hayır, daha spesifik olmak gerekirse, yüzünde aşırı derecede şok olmuş bir ifade olan Tasha’nın arkasındaki adama bakıyordu.

‘O neden burada?’

Cale’in yüzünde sorgulayıcı bir bakış vardı, Tasha ise ona sadece özür dilercesine gülümseyebildi.

“Eh, bir kez durumu bildirdim-”

“Oh! Aman tanrım! Oh, oh, oh!”

Tasha’nın arkasındaki adam onun sözünü kesti ve hayranlıkla haykırmaya devam etti.

‘Aigo.’

Cale’in başı ağrımaya başlamıştı. Ancak vücudu hızla hareket etmeye başladı. Başka seçeneği yoktu.

“Bu değersiz budala zatım iki ayağı üzerinde dururken böylesine saygıdeğer bir varlığın yüzünü görmeye cesaret edemez!”

“Belediye başkanı-nim!”

“Büyük baba! Lütfen!”

Cale ve Tasha, Kara Elflerin Yeraltı Şehri belediye başkanı Obante’yi diz çökmeye çalışırken yakaladılar.

Tasha’nın büyükbabası hala aynıydı.

– Bu Kara Elf yine böyle davranıyor!

Cale’in Raon’un heyecanlı sesini dinleyecek zamanı yoktu.

“Aman tanrım!”

“Büyükbaba, lütfen!”

Tasha onu durdurmaya çalıştı ama Kara Elf belediye başkanı, Cale’in çadırının hemen dışında duran kişiyi görünce tamamen şaşırmış haldeydi.

Beyaz altın saçlı bir adamdı.

Eruhaben’di.

Cale’in çadırından en son çıkan kişinin elinde veliaht prens Alberu ile bağlantılı bir görüntülü iletişim cihazı vardı.

Herkes onu unutup dışarı fırlarken Alberu’yu hatırlayan tek kişi oydu, ayrıca çadırın bir köşesinden her şeyi sessizce izleyen kişiydi.

500 yıldan fazla bir süredir yaşayan Kara Elflerin şu anki belediye başkanı, soğuk bir varlık hissettikten sonra hiçbir şey düşünemiyordu.

‘Bu seviyede bir varlık……!’

Diğer Kara Elfler daha önce bir Ejderha ile hiç karşılaşmamışlardı ve bu nedenle Eruhaben’i ve görünmez Raon’un varlığını tam olarak kavrayamazlardı.

Ancak geçmişte bir Ejderha gören belediye başkanı Obante, Eruhaben’in gerçek kimliğini hemen anlayabiliyordu.

Ayrıca Raon’un varlığını hissedemediğini fark edince ürperdi.

‘…Raon-nim çok daha güçlendi!’

Obante, Raon’un ondan çok daha güçlü hale geldiğini söyleyebilirdi çünkü geçen seferden farklı olarak, görünmezken Raon’un varlığını hissedemiyordu.

“Belediye başkanı-nim.”

Obante, alçak bir sesin onu çağırdığını duyduktan sonra başını çevirdi.

Cale Henituse’un kendisine baktığını görebiliyordu.

‘…Güçlenmiş.’

Cale’den akan doğanın varlığını hissedebiliyordu. Elementali ne yapacağını bilmeden Cale’in etrafında dönüyordu.

‘…Gerçekten bir yıl mı oldu?’

İlk tanışmalarının üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti.

Bu süre zarfında Cale’in grubuna ne olmuş olabilirdi?

‘Savaş onları bu kadar mı güçlendirdi?’

Bu saçmalıktı. Bu kadar güçlenmelerinin farklı bir nedeni olduğuna inanıyordu.
Bu neden önemli olsa da, belediye başkanı Obante için çok da önemli değildi.

Bakışları daha sonra Mary’nin yanından geçti.
Onun için bir torun gibiydi.
Aynı zamanda Ölüm Diyarını ve belediye başkanı olduğu Yeraltı Şehrini düşündü.

Nesiller boyu aktarılan Kader Çemberini düşündü.
Bu kader nihayet bu nesilde ortaya çıkmaya başlamıştı.

Beyaz altın saçlı Ejderhaya doğru baktı.
İkisi göz teması kurdular.

– Beni görmezden gel.

Ejderhanın sesini duyabiliyordu.

Obante iki bacağına da güç verdi ve dimdik ayağa kalktı.

Cale, Obante’nin ona nasıl baktığını görünce irkildi.
Tutkulu olmayı unutun, biraz… Çılgın görünüyordu.

‘Bu yaşlı adamın nesi var?’

Cale, bu Ejderha manyağının kendisine böylesine şiddetli bir bakışla baktığını gördükten sonra sırtında bir ürperti hissetti.

Pat.

Obante, bir elini Cale’in omzuna koydu ve kulağına fısıldadı.

“Ben de her şeyimi ortaya koyacağım.”

‘Bu adam ne hakkında konuşuyor?
Buraya gelmiş ne saçmalıyor?’

Cale, belediye başkanının ateşli bakışlarından uzaklaştı ve Tasha’ya baktı.

“Ah, ciddiyim! Başkan-nim, bunu nasıl böyle söylersiniz?!”

Tasha, Cale’e sinirli bir ifadeyle baktı ve konuşmaya başladı.

“Belediye başkanını dün gece Kara Elflerin savaşları hakkında bilgilendirdim. Belediye başkanı-nim daha sonra Mary ile ilgili söyleyecek bir şeyi olduğunu söyledi ve aceleyle buraya geldi. Ayrıca size verecek bir şeyi olduğunu söyledi, genç efendi Cale.”

“…Mary?”

Cale’in bakışları belediye başkanına döndü.
O sırada başkan konuşmaya başladı.

“Mary.”

Yavaşça Mary’nin adını seslendi.

“Evet büyükbaba.”

Obante, her zamanki gibi sakince yanıt veren Mary’ye baktı ve onun on yaşındaki halini hatırladı.

‘Acı veren Kara Büyücüyü tercih ederim.’

Bir Kara Büyücü ya da bir Yasak Büyücü olma seçeneği verildiğinde bir Kara Büyücü olmayı seçmişti.

“Nasıl bir büyücü olmak istiyorsun?”

Obante o zamanlar sormadığı bir soru sordu. Mary bu soruyu duyduktan sonra ağzını kapattı.
Obante’nin bakışları, düşünmeden cevap veremeyeceği kadar ciddiydi.
Biraz saf olsa da, bu dünyadaki en bilge Kara Elf’ti. Aynı zamanda, onun bir Kara Büyücü olması için önünü açan iyi bir büyükbabaydı.

Mary, Cale’e baktı.

Raon’un sesini duyabiliyordu.

– İyi küçük Mary! Nasıl istersen öyle cevap ver! Hatta kendini tarif etmen için ‘büyük ve güçlü’ kelimelerini kullanmana izin vereceğim!

Mary siyah cübbenin altında gülümsemeye başladı.

Son savaşta Honte’yi kontrol eden Kule Ustasına karşı savaşırken bir şey hakkında kararını vermişti.
Okuduğu kitabın yazarına benziyordu.

< Güçte neredeyse rakipsiz olmalısın. >
< Benim gibi. Ölüm Bilgesi. >

Mary düşüncelerini Obante ile paylaştı.

“Rakipsiz.”

Acıkmıştı.

Ölü mana ile dolu ağaçları gördükten sonra acıkmıştı.

Açlık, Mary’nin bu duyguyu tarif etmek için kullanabileceği tek terimdi.
Çünkü daha önce hiç bu tür bir açgözlülük ya da arzu hissetmemişti. Tek istediği dış dünyayı görmek olduğu zamandan farklıydı.
Bataklık kadar derine inen bir açgözlülüktü.

Güçlenmek istiyordu.
Bu onun hırsı ve arzusuydu.
Acıkmıştı çünkü olmak istediği seviyeye ulaşmamıştı.

“Rakipsiz olacak kadar güçlü olmak istiyorum.”

Başkan Obante nazikçe sormaya devam etti.

“Kim gibi?”

Mary cevap vermekte tereddüt etmedi.

“Ölüm Bilgesi gibi.”

Ona Kara Büyücü olma yolunu öğreten yazardı.

< Umarım benden daha güçlü olursun. Bu kitabı okuyacak olan öğrencim. >

Onun gibi olmak istiyordu.

Tasha, Mary’nin cevabını duyduktan sonra irkildi.
Ormana gelmeden önce büyükbabası Obante’nin ona Mary’yi korumasını söylediği bir zaman vardı.

‘Evet, bunların hepsi doğanın kendi yolunda ilerleme şekli olabilir. Sonunda birinin Ölüm Bilgesinin vasiyetini almasının zamanı geldi.’

O sırada Ölüm Bilgesinin kim olduğunu sorgulamıştı. Tasha’nın bakışları otomatik olarak Obante’ye döndü.

Ancak Obante onun yerine Cale’e bakıyordu. Konuşmak için ağzını açtı.

“Ölüm Bilgesi.”

Obante elbisesinden bir kitap çıkardı.
Nesiller boyu Yeraltı Şehri belediye başkanına aktarılan bir hikâyeydi.
Ölüm Bilgesi.

“O ölümün ta kendisi.”

Ölümü kucaklamıştı.
Üstelik.

“Karanlık varlıkların tek Kraliçesiydi.”

Hem ışık hem de karanlık doğanın bir parçasıydı.
Sadece karanlıkta yaşayabilen varlıkları bir araya getiren oydu.

“Ölüm Kraliçesi.” (Bu öncesinde Ölüm Kralı olarak çevrilmişti ama Obante onu bir kadın olarak tanımladığı için buradan itibaren Kraliçe olarak çevrilecek. Yazarın Kral ifadesini kullanma eğilimi mevcut, Witira için de aynısı olmuştu… )

Cale, Kara Elf belediye başkanı bu unvanı söylediğinde, Kule Ustasının savaş sırasında söylediklerini hatırladı.

‘Ölüm Kraliçesi çok üzülecek. Başka bir Kara Büyücünün ortaya çıkmasından mutlu olurdu.’

Ölüm Bilgesi, Ölümün Kraliçesiydi.

Ancak, Obante konuşmasını bitirmemişti.

“Caro Krallığının çölünü Beş Yasak Bölgeden biri olan Ölüm Diyarına çeviren oydu.”

Ölüm Diyarı, bir kişinin efsanenin ana odak noktası olduğu Beş Yasak Bölgeden sadece biriydi.

Gündüzleri kızıl, geceleri ise siyah kumları olan bir çöldü.
O çölü o yaratmıştı.

“O son Kara Büyücüydü.”

Bilge, kraliçe ve son varlık.

“Yasak Büyücüleri alt eden tek Kara Büyücü olduğu için ona ‘Ölüm Kraliçesi’ deniyordu.”

Ezici ve rakipsiz bir güçle karanlığın zirvesine ulaşmış biriydi.

“Ayrıca Kara Elflerin yaşaması için bir yer yaratan kişiydi.”

Kara Elflerin yaşayabileceği bir yer.

Ölüm Diyarı veya Yaşam Diyarı olarak adlandırılan o büyük yeraltı şehrini yaratmıştı.

Cale, Kule Ustasının söylediği başka bir şeyi hatırladı.

‘Hepsinden zar zor kurtulmayı başarmıştım. Karanlık Elfler de öyle. Tohumlarını kuruttuğumu sanıyordum.’

Simyacıların Çan Kulesinin Kule Ustası, Kara Elflerin de gittiğini düşünmüştü.

Ancak, Ölüm Diyarının altında yaşıyorlardı.

Obante gülümsemeye başladı.

“Açıklaması uzun bir hikâye ama Yasak Büyücüler Kara Elfleri de öldürmeye çalışmıştı.”

“…Büyük baba! Bu doğru mu?”

Tasha şok içinde sordu, Obante ise bunun eski bir tarih olduğunu söylerken sadece başını salladı.

“Yeraltı Şehrini güzelleştirmek Kara Elflerin yaptığı bir şeydi, ancak orayı bize sağlayan asıl kişi Ölüm Bilgesiydi.”

Obante, sadece bir belediye başkanından diğer belediye başkanına aktarılan hikâyeyi düşünüyormuş gibi gözlerini kapadı.

Kara Elfler, nesilden nesile onları hor gören insanlardan nefret etmediler.

Neden?

Bunun nedeni, Yeraltı Şehrinden sorumlu olan her Kara Elf’in uzun zaman önce onlara bir şeyler söylemesiydi.

‘İnsanlar bize benzer.
Hepsinden nefret etmeyin.
Bizim gibi acı çeken insanlar var.’

Kara Elflere yaşayacak bir yer sağlayan kişi bir ‘insan’ olduğu için tüm insanlardan nefret edemezlerdi.

Obante, Cale’e baktı ve konuşmaya devam etti.

“Hepinize yardım etmek için tüm gücümüzü ortaya koyacağım ve-”

Yaşlı adamın buruşuk eli Mary’nin omzuna gitti.

“Mary’ye yardım edeceğiz.”

Ölüm Bilgesinin ölümünden önce bir şeyler söylediği söylenir.

< Bir sonraki Ölüm Kralı yalnızca bir Kara Büyücü olabilir. > (Kralı kullandı çünkü sonrakinin erkek mi kadın mı olacağını bilmesinin hiçbir yolu yoktu, ama Mary harika bir Kraliçe olacak!)

Kara Elf Obante buna katılmamazlık edemezdi.

Neden?

Çünkü hem Kara Elfler, hem Yasak Büyücüler hem de diğer karanlık varlıklar, karanlığın getirebileceği acıyı bilmiyorlardı.

Özellikle ölümden habersizdiler.

Ancak Kara Büyücüler her zaman acıyı ve ölümü yanlarında tutardılar.

< Kralın konumu, yalnızca dibi ve en alt noktayı deneyimlemiş birinin sahip olabileceği bir şeydir. >

Obante ‘kader’ kelimesini düşündü.

10 yaşında.

Bir çocuk, bir insan kentinden kaçmış ve hayatta kalabilmek için çölü aşmıştı. O çocuk sonunda iğrenç bir görünüme sahip bir Kara Büyücü olmuştu.

Ve sonra, o çocuk dünyaya on yedi yıl geç geri döndüğünde, yasak büyü dünyada yeniden ortaya çıkmıştı.

Obante’nin hayal bile edemediği pek çok şey gerçekleşiyordu.

‘Ölüm Diyarı Belediye Başkanı’ pozisyonu.

Sayıları daha az olan Balina kabilesinin bir kralı olmasına rağmen, Kara Elflerin hiçbir zaman bir kralı olmamıştı.

Kara Elflerin çoğu, aradan çok zaman geçtiği için bunun nedenini bilmiyordu, ancak belediye başkanı nedenini biliyordu.

Kralın pozisyonu zaten doluydu.

Obante, elindeki kitabı Cale’e vermeden önce boş gözlerle Mary’nin omzuna baktı.

“Bu, Ölüm Bilgesinin yasak büyü hakkında geride bıraktığı kitap.”

Bu kitabı, Kara Büyücü kitabıyla birlikte Mary’ye uzatmıştı.

“Bilge, bu kitabın ve Kara Büyücü kitabının farklı sahipleri olacağını söyledi.”

Cale, siyahla kaplı kitabı aldı.

Kara kitabın başlığı yoktu.

“Bilge, bu kitabın gerçek sahibinin ilk sayfayı okuduğunda, kitabın kendisine ait olduğunu bileceğini söyledi.”

Obante, Cale’e, Mary’nin onu okuduktan sonra Kara Büyücü kitabını seçmesine benzer şekilde bu kitabı okumasını söylüyordu.

Cale, yüzünde tuhaf bir ifadeyle kara kitabı açtı.

İlk sayfada ne yazdığını görebiliyordu.

‘Ah, şuna bir bakar mısınız?’

Cale gülümsemeye başladı.

Kara kitap üzerine yazılmış bir ibare vardı.

< Aynayı bul. >

Ayna.

Güneşin Kınamasını düşündü. İlahi bir eşyaydı.

Cale aniden ürperdi.

‘Bir Kahramanın Doğuşu’nun ilk beş cildinde başka ne kadar çok hikâyeden bahsedilmediğini merak etmeye başladı.

Her şey nasıl böyle bağlantılıydı?

Belki de artık bu ‘gerçek dünya’ olduğuna göre her şey sebep-sonuç ilişkisinde değişmişti.

Bir sonraki cümleyi okuduktan sonra Cale’in zihninde bir görüntü belirdi.

< Kılıcı çek. >

İmparatorluğun merkezinde başlayacaktı. Zihnindeki görüntü Simyacıların Çan Kulesinin dibinden başlayacaktı.

< Ve onu savaşçına ver. >

Cale’in bakışları Aziz Jack’e çevrildi.

< Savaşçı, tereddüt etmeden ilerle. >

Sonra Mary’ye döndü.

< Ölüm Kraliçesi senin için bir yol yaratacak. >

Güneş Tanrısı ikizleri ve Ölüm Kraliçesi.

Cale, İmparatorlukta yaratacakları imajı düşünürken ürperdi.
Bu seferki iyi bir ürpertiydi.

Batı kıtasındaki en yüksek kule olan Simyacıların Çan Kulesinin düşüşünü görebiliyordu.

———-
Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğimdir, eheh (=w=)

<< Previous Chapter | Index | Next Chapter >>

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *