Kont Ailesinin Çöpü – Ch 84 – TEKRAR KARŞILAŞTIK? (3)

Sohbet doğal olarak en meraklı kişinin konuşmasıyla başladı. Odeus ilk sesi çıkan kişi olmuştu.

“Birbirinizi tanıdığınızı hiç bilmiyordum.”

“Merak ettiğin şey gerçekten bu mu şimdi?”

Odeus bariz bir şeymiş gibi cevap verdi.

“Hiç de bile.”

Cale de, sanki bu cevap beklediği bir cevapmış gibi kabul etti. Odeus gibi biri kişisel olarak böyle bir şeyi zaten araştırırdı. Ne tür bir tüccar müşterisinden bilgi elde ederdi ki?

“Odeus, Venion burayı ne zaman ziyaret ediyor?”

Odeus son beş yıldır yeraltı dünyasında çalışırken, tüm yeraltı dünyasının kontrolünü ele geçirmesine engel olan birinin olduğunu fark etmişti. Ancak kim olduğunu bir türlü bulamamıştı.

Cale’in ağzından daha yeni öğrendiği bilgiler çıkıyordu.

“Arka sokağı kastediyorsunuz herhalde.”

Önünde duran genç efendi, Venion’un arka sokağa geleceğini biliyordu.

Elbette Cale, romanda Odeus hakkındaki okuduğu bilgileri tekrarlıyordu.

Stan bölgesinin karanlık tarafına ‘Arka Sokak’ derdiler. Kumar, alkol, fuhuş, yasadışı ürünlerle karaborsa, kölelik ve şiddet. Tüm bu pis şeyler her gün ‘Arka Sokak’ta yaşanıyordu.

Sadece Odeus, köleleri ya da şiddeti kullanmıyordu. Her zaman hem müşterinin hem de kendisinin herhangi bir anlaşma için birbirleri tarafından korunabilmeleri adına şartlar koyuyordu. Cale bu yüzden onun ile anlaşmaya gelmişti.

Ayrıca, Marki Stan’in ailesinin en büyük oğlu Taylor Stan da muhtemelen aynı düşünceye sahipti.

Yani, biraz farklı olabilir.

Taylor, Venion’un bacaklarını sakat bırakmaktan sorumlu olduğunu biliyordu, ancak Venion’un kaynağının kim veya kimler olduğunu bilmiyordu. Venion işte bu kadar sinsiydi. Bu onun güçlü yönlerinden biriydi.

Ancak Taylor, Cale’in onunla iletişim kurması sayesinde her şeyi çözebilmişti.

Ve bu bilgiyi çok önemli bulmuştu.

Taylor’ın arzusu, aforoz edilmiş rahibe Cage aracılığıyla yerine getirildi.

“Genç efendi Taylor-nim, Stan bölgesinin ve Kuzeybatının her yerini ve her deliğini bilmek istiyor.”

Cage ve Odeus göz göze geldiler. Taylor ve Cage, Cale’in verdiği bilgileri duyar duymaz Cale’den kendilerinin Odeus ile bağlantı kurmalarını sağlamasını istemişti.

“Soylu ve bölgeyi yöneten ailenin bir üyesi olarak, Genç efendi Taylor Stan-nim yeraltı dünyasından nefret ediyor.”

“Kabul ediyorum. Ben de nefret ediyorum.”

Cale yüksek sesle onun işinden nefret ettiğini söylüyordu ama Odeus başını salladı.

“Evet, vatandaşa değer veren bir soylu böyle hissetmeli. Henituse bölgesinin bir yeraltı dünyası yok mu?”

Haklıydı. Henituse topraklarında bazı haydutlar ve çeteler olmasına rağmen, yeraltı dünyası veya karaborsa yoktu. Kont Deruth çok ortalama biri gibi görünse de, kendini soylu bir yaşam tarzına adamıştı. Büyük bir sorumluluk duygusu vardı ve böyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyecek kadar da parası vardı.

Ayrıca, konumları, Henituse bölgesinde böyle bir pazar geliştirme arzusunun fazla olmamasını sağladı.

“O halde genç efendi Taylor-nim muhtemelen yeraltı dünyasından kurtulmak istiyor?”

“Evet.”

Odeus, Cage’in kısa cevabına gülümsemeye başladı. Ardından Cale’e bakmak için döndü.

“Genç efendi Taylor-nim gerçekten soylu biriymiş gibi görünüyor.”

Bir sonraki cümle en önemlisiydi.

“Adalet duygusunu kaybetmek istemiyor.”

Romanda Stan ailesinin yıkılmasının birçok nedeni vardı. Choi Han ile kavga etmiştiler ve korkunç bir duruma düşmüştüler. Çılgına dönen Kara Ejderha da bir etken olmuştu tabi.

Ayrıca, Odeus da onların çöküşünde de rol oynamıştı. Yeraltı dünyasının kontrolünü ele geçirmesini önlemek için Venion’un yeraltı dünyasındaki kimliğini ortaya çıkardı ve bu, Marki Stan’in ve tüm ailesinin itibarını yok etti.

En soylu gibi görünen aile, soysuzca bir şey yapmış ve vatandaşları incitmişti.

Elbette Odeus’un bu haberi gün ışığına çıkarabilmesi için kendini ifşa etmesi gerekiyordu. Bu onu büyük bir tehlikeye atmıştı. Choi Han, Mavi Kurt Kabilesi durumu nedeniyle onu tanıyor olsa da, ona yardım etmek için hiçbir şey yapamamıştı.

Ancak, bu sefer böyle bir şeye hiç gerek kalmayacaktı.

Cale konuşmalarını net bir şekilde sonlandırdı.

“İkiniz bunu daha sonra tartışabilirsiniz. Önce ortak düşmanımızdan kurtulmamız gerekiyor.”

Odeus ve Cage’in kafası karışmıştı.

Cale Henituse’un Venion’dan nefret etmesinin sebebi neydi? İkisinin aklında da aynı soru vardı.

“Affedersiniz ama Venion’a ne yapmayı düşünüyorsunuz-?”

Odeus sorunun ortasında durdu ve Cale’e baktı. Cale’in Odeus’a basit bir cevabı vardı.

“Onu öldürmek.”

“Bu!”

Çılgın rahibe Cage, Cale’in sözünü şok olmuş bir ifadeyle kesti. Ancak Cale konuşmaya devam etti.

“Mümkün değil, ama ölümden beter bir şey yapmak?”

“…Affedersiniz?”

Cage, Cale’in az önce söylediklerini düşünürken boş bir ifadeye sahipti.

Onu öldürmekten daha kötü bir şey mi var?

Ürperdi ve Cale’e baktı. Cale hala çok rahatmış gibi görünüyordu. Ancak Cage, onlara borç para veren ve onları gizlice başkente sokan ve sırlarını korumak için ölüm yemini eden Cale’i biliyordu.

Verdiği sözü tutan biriydi.

“Ha, ha-”

Odeus gülmeye başladı ve başını salladı.

“Elbette ölümden beter birçok şey var.”

“Mm.”

Cage bir ses çıkardı ve ardından konuşmaya başladı.

“O zaman bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz?”

Cale’in cevap vermek yerine başını çevirdiğini gördü. Odeus’a bakıyordu. Bu bakış Odeus’un Cale için ne yapması gerektiğini anlamasını sağladı.

“Genç efendi-nim’in işlerini ben halledeceğim, bu yüzden endişelenmenize gerek yok.”

Odeus mutluydu ve bunun için Cale’e hizmet etmeye istekliydi. Başka seçeneği de yoktu zaten.

“O zaman Odeus’un yardımıyla işlerimi halledeceğim.”

Çünkü Cale Odeus’a, Venion’a kişisel olarak bir şey yapmasına gerek olmadığını söylemişti.

‘Eh, ben yapmayacağım ama bir ejderha yapacak.’

Cale’in bakış açısına göre, kendisinin hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. Tek yapması gereken ortamı ayarlamaktı. Her şeyi halledecek olan Raon’du.

“Aigoo, görünüşe göre uzun zamandan sonra ilk defa meşgul olacağım.”

60 yaşındaki Odeus güçsüz biriymiş gibi davrandı. Ancak yüzünde parlak bir ifade vardı. Bir kutlama yapmaya hazır gibi görünüyordu.

“O zaman çabuk hareket et. Ben bu handa kalacağım.”

“Tabii ki.”

Orta yaşın biraz ilerisinde olan Odeus, kanepeden kolayca kalkıp kapıya yöneldi. Ardından arkasından Cale’in sesini duydu.

“Odeus, bir ev bul.”

“Bir ev mi?”

Odeus, Cale’e bakmak için döndü.

“Evet. Ve bana hizmet ederken iyi bir iş çıkarmalısın. Ben sadece lüks şeyleri severim.”

Odeus, Cale’in kendisine hizmet etmesini isteme tavrını sakin karşılamakta gayet iyiydi.

“60 yıllık hayatımda böyle bir istek aldığım olmadı ama bunu bir onur olarak kabul edeceğim.”

“Bunun için yeterince ayrı para da alıyorsun. Aynı zamanda da senin için bir engelden kurtuluyorum.”

“Bu yeter de artar bile.”

Odeus kapıyı açtı. Choi Han ona nazikçe gülümsedi. Odeus şimdi Choi Han’ın neden kapıyı koruduğunu anlamıştı. Böyle bir konuşma için nöbette birine ihtiyacı vardı.

“Bir dahaki sefere görüşürüz Choi Han.”

“Elbette tüccar-nim.”

Odeus gittikten sonra Choi Han kapıyı tekrar kapattı. Şimdi odada sadece Cale ve Cage vardı. Arkada sadece ikisi kalır kalmaz Cale ona bir soru yöneltti.

“Cage?”

“Evet, genç efendi-nim.”

“Neden Venion’u öldüremiyorum?”

Cage, soruyu bekliyormuş gibi çabucak cevap verdi.

“Taylor iki gün içinde kardeşlerine bir duyuru yapacak.”

Cale, bunun ne olacağını zaten biliyormuş gibi bir hisse kapıldı.

“Hiçbirini öldürmeyeceğini mi?”

“…Bileceğinizi biliyordum.”

Konuşmaya devam ederken Cale’e olan hayranlığını bastırdı.

“Stan ailesinin yaşam tarzına aykırı gibi görünse de, halefin, yalnızca diğer kardeşleri pozisyonu elinden almaya çalışamayacak hale getirmesi gerektiğinden, bu tamamen aykırı bir davranış olmayacak.”

Diğer insanlar, halefi öldürmenin dışında, kimsenin onu devirmek için harekete geçmeyeceğinden nasıl emin olabileceğini sorabilirlerdi. Bu yüzden bunu Cale’e açıklamayı planlıyordu. Ancak Cale cevabı zaten biliyordu.

“Ölüm yeminini kullanabilirsiniz.”

“…Doğru. Sanırım size hiçbir şey açıklamama gerek yok genç efendi Cale.”

“Sanırım Ölüm Tanrısı sizi gerçekten kenara itmemiş, Leydi Cage.”

Ölüm Tanrısı Tapınağı onu aforoz etmiş olsa da, Ölüm Tanrısı bunu yapmamıştı. Cage gülümsemeye başladı ve Cale’e cevap verdi.

“Yani aslında, beni rahatsız etmeyi bırakırsa gerçekten mutlu olurum.”

Odeus gittikten sonra sohbet daha da açık olmaya başlamıştı ve Cage istediğini söylemekte hiçbir sorun yaşamadı. Diğer rahibeler onun sözlerini duymuş olsalardı şoktan bayılabilirlerdi.

“Her zaman istediğimizi alamayız, değil mi?”

Ancak Cale buna pek bir tepki göstermedi.

“O zaman bir dahaki sefere sohbet edelim. Bugün yorgunum.”

Cale, sohbetin sona erdiğini duyurdu. Choi Han ve görünmez Raon ile konuşmadan önce Cage’in handan ayrıldığını doğruladı.

“Arkamıza yaslanıp bekleyelim.”

Ancak uzun süre beklemelerine gerek yoktu.

***

Cale çatının üstünde durup etrafına baktı.

“Hava mükemmel.”

Sisli ve sıcak bir gündü, hava çok nemliydi.

“Zamanlama da mükemmel.”

Daha güneş doğmamıştı, sabahın erken saatleriydi. Hong, Cale’in yanındaydı çünkü hala yarı uykuluydu. Ama uyanık kalmak için elinden geleni yapıyordu.

“Ayrıca etrafta pek insan yok.”

Sisli, nemli ve erken olduğu için, bu hava insanların dışarı çıkmasını engellemekte mükemmel koşulları sağlıyordu. Özellikle de bu, insanların bütün gece ahlaksızlıklar yaptıktan sonra yeni yeni uyumaya gittikleri bir arka sokak olduğu için daha çok geçerliydi.

Cale tekrar yere baktı.

‘Bir sürü farklı yol olduğunu duydum. Bugün bu rotayı kullanıyor olma şansı %70’in üzerinde.’

Cale, Odeus’un raporunu hatırladı ve yana baktı. Raon sakince orada oturmuş aşağıya bakıyordu.

Cale, Raon’un kafasını okşadı.

“İnsan, şunu yapma!”

Raon, sözlerinin aksine orada sakince oturdu ve Cale’in onu okşamasına izin verdi. Ancak, Cale’e dik dik bakıyordu.

“Zayıf insan, bugün sen hiçbir şey yapmayacaksın.”

“Tamam tamam. Sadece izleyeceğim.”

“İzlerken de dikkatli o!”

“Peki.”

Raon, kollarını açarken Cale’in cevabından memnun görünüyordu. Raon havada süzülürken siyah kanatlar hareket etmeye başladı. Raon’un hareketi Choi Han, On ve Hong’un hareket etmeye başlamasına neden oldu.

“On, bundan sonrasını sana bırakıyorum.”

“Şu an burası benim için en iyi ortam!”

On sisin içinde kaybolurken kuyruğunu salladı. Hong, Cale’e baktı.

“Zehir zamanı mı?”

“Evet.”

Hong, Cale’in cevabına başını salladı ve aşağı doğru süzülen Raon’a yaklaştı. Hong, gülümsemeden ve sisin içinde kaybolmadan önce Raon’un vücudunu okşadı.

“Ben de pozisyonumu alacağım.”

Choi Han da sessizce diğer çatıya geçti.

Raon, Cale’e yaklaştı ve havada bekledi.

“Raon.”

“Ne oldu?”

“Ne istersen onu yap.”

Raon cevap verirken gülümsemeye başladı.

“Bu kadar bariz bir şey söyleme.”

Raon sisin içinde kayboldu. Cale yere bakarken yavaşça kollarını kavuşturdu.

Yüzde 70 ihtimal doğru çıkmıştı.

Kendilerini cüppelerinin altına saklayan üç kişi ara sokağa girdi. Venion bu üç kişiden biri olmalıydı. Cale korkuluğa yaslandı ve üçlüye baktı.

Venion Stan, hızla yürümeye başladığında Cale’in onu izlediğini bilmiyordu.

‘Çılgın piç.’

Venion içten içe küfrediyordu, bir soylunun böyle davranması asla kabul edilemezdi. Dün felçli olan kardeşi çılgınca şeyler söylemişti.

‘Kardeşlerimi öldürmeyeceğim. Ben sadece onları yönetmeyi planlıyorum.’

Taylor’ın sözleri büyük bir tepkiye neden olmuştu ve şu anda aileyi oldukça karmaşık bir hale getirmişti. Bu sebepten ötürü Venion sabahın erken saatlerinde bu yere gelmişti.

Taylor şu anda çok fazla güç kazanıyordu. Onu bastırmaya ihtiyacı vardı. Normalde yolculuğu kendisi yapmazdı, ancak arka sokaktaki uşağına göre son zamanlarda en etkili karaborsa tüccarı yollarına çıkmıştı ve hareket etmelerini zorlaştırmıştı.

‘Bütün şu işe yaramaz aptallar yoluma çıkmaya devam ediyor.’

Venion sisin içinde hızla yürürken dilini şaklattı. Sisli olduğu için şükretti çünkü bu birçok insanın onu görmesini engellemişti.

‘En azından hava bana yardım ediyor.’

Sis yoğunlaştığı için Venion mutluydu. Arkasından iki uşağı da onu takip etti. Sisin içinde yürürken gözden kaçırdıkları bir şey vardı. Çünkü kapüşonları insanların onları tanımasını engellemek için çok aşağıdaydı.

Başlarının üzerindeki sis yavaş yavaş kararıyordu.

Meeeeow.

“Tsk.”

Sabahın bu erken saatinde bile miyavlayan bu kedilere Venion dilini şaklattı. Bu arka sokakta bir sürü işe yaramaz insan ve sokak hayvanı vardı. Ya onları toplayıp bir ders öğretmeleri ya da hepsini öldürmeleri gerekiyordu.

Meeeeeow.

Başka bir ürpertici miyav duyuldu. Bu, Venion’un birini düşünmesine neden oldu. Bu varlık onun tüm sorunlarından sorumluydu.

Onu öldürmeliydim.

Venion kaşlarını çatmaya başladı.

O lanet Kara Ejderhayı öldürmeliydi. Bunu yapsaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Onu evcilleştirmekle ilgili bir iddiada bulunmuştu ve bu onun düşüşüne yol açmıştı.

Son derece sinirliydi. O sırada yine bir kedi miyavlaması duydu.

Meeeeow-

“Çok sinir bozucu.”

Venion’un hayal kırıklığı içinde mırıldandığı bu anda bir şey oldu.

Ah.

Venion’un arkasından nefes almaya çalışan birinin sesi duyuldu.

Plop.

Sonra bir şeyin yere düştüğünü duydu.

“G, genç efendi-ni-”

Sonra uşağının sesini duydu. Venion hızla arkasını döndü.

“Ne?!”

Uşaklarından biri yerde boynunu tutuyordu. Venion’a seslenen uşak, yavaşça düşerken sendeledi.

“Ne, nefes alamıyorum khhk!”

Uşak düşmeden önce yüzü maviye döndü. O uşağın kapüşonu Venion’un çizmesinin ucuna değdi. Bu ani olaylar, Venion’un kaşlarını çatmasına ve kaotik bir hal almasına neden oldu.

Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu.

Meeeeeow.

O sırada kedinin tekrar miyavladığını duydu. Venion bir şeyin daha farkına vardı.

Kedinin miyavlaması yavaş yavaş yaklaşıyordu.

Meeeow.

Yukarıda!

Yukarıdan geliyor!

Venion başını kaldırdı. İşte o zaman gördü.

“Ha?”

Etraflarındaki beyaz sisin aksine, üstlerindeki sis siyah ve kırmızıya boyanmıştı. Sis tehlikeli görünüyordu. Venion bilinçsizce bir adım geri attı. O anda oldu.

Venion’un sırtına bir şey dokundu.

Venion kılıcının kabzasını tutup hızla arkasını dönmeden önce bir an durdu.

Ancak görebildiği tek şey sisti.

“N, ne?”

Bilinçsizce konuşmaya başladı. Uşakları arkasından inliyordu.

“Ooooooooo-”

“Ahh, uhhhhh!”

Hafif bir rüzgâr sesi de duyabiliyordu.

Swiiissshh-

Venion’un refleksle başını çevirmek üzere olduğu anda,

“Hey hey?”

Venion bir ses duyabiliyordu. Arkasını döndü ama bir şey göremedi.

Hayır. Aslında sadece görmesi engelleniyordu.

Venion’un önünde yavaşça siyah bir figür belirdi.

Bu figür kendini yavaş yavaş ortaya çıkarırken hiç acele etmiyordu.

“Uh, uh-.”

Venion geriye doğru adım atmaya başladı.

Ancak gidiş yolu, düşmüş uşaklarından biri tarafından engellendi. Ve sonra, o siyah varlık kendini tamamen ortaya çıkardı.

Venion’a karşı yoğun bir nefret taşıyan o gözler.

Bu varlığı çok uzun zamandır görmemişti.

“Tekrar karşılaştık?”

Kara Ejderha önünde belirdi.

Ejderha Raon, gülümsüyordu.

<< Previous Chapter | Index | Next Chapter >>

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *