Uşak yardımcısı Hans hemen başka bir hizmetçiye Choi Han’ı çağırmasını emretti.
“Şu anda nerede?”
“Ah, Ron’la birlikte Şef Beacrox’un mutfağında.”
Çalışma odasına girerken Cale’in kalbi zıpladı. Üçü beklendiği gibi iyi anlaştı mı?
“Bana söylenene göre şef Beacrox’tan temel yemekleri nasıl pişireceğini öğreniyor.”
“Yemek pişirme?”
“Evet.”
Cale’in dudaklarının bir köşesi kalktı.
‘Külahıma anlatsınlar yemek pişirmeyi.’
Ona “yemek pişirme” diyorlardı ama muhtemelen işkence yapmayı öğreniyordu ya da Beacrox ve Ron, Choi Han’ın kılıç becerisine hayranlık duyuyordu. Cale’in gerçeği bilmesi için görmesine gerek yoktu.
Cale doğal olarak yürüdü ve masasına oturdu. Daha sonra, köşede tembelce duran Hans’a rastgele sordu.
“Ne istedi?”
“Ah.”
Hans, Cale’in ani sözleri karşısında şok olmuş gibiydi, hızlı bir şekilde ciddi bir ifade koyup rapor vermeye başladı. Cale’in beklediği bilgiydi.
Hans, Harris Village’a olanları paylaşırken üzüntü ve hayal kırıklığını gizleyemedi ve Choi Han’ın getirdiği Köy Şefi Plaketi’ni teslim etmek için Choi Han ile Kont’a gitmişti.
“Babam onunla görüştü mü?”
“Evet. Kont hemen bir cenaze emri verdi ve incelemeleri için müfettişleri, şövalyeleri ve askerleri gönderecek. ”
Mm. Hans bir an durdu ve konuşmaya devam etmeden önce tereddüt etti.
“Ancak, konuk bizimle geri dönmeyeceğini belirtti.”
Choi Han durumu Kont’a açıklarken Hans, Kontu Choi Han’la görüştüğünü hatırladı.
Choi Han normal konuşuyordu ama parmaklarının uçları titriyordu. O zaman Hans, Choi Han’ın 17 yaşında olduğunu öğrendi. Katliam sırasında tek başına şifalı otlar aradığı için hayatı kurtulmuştu ama yine de komşularının ve arkadaşlarının bu kadar genç yaşta öldürülmesini izlemek zorunda kaldı. Ne kadar şok yaşadı?
“İyi olacak mı?”
Hans bu yüzden Cale’e sormuştu. Son vedasını söylememesi onun için uygun mu?
“Bu onun kararı.”
Cale, Hans’ın sorusunu yanıtladı ve konuyu değiştirdi. Choi Han’ın neden geri dönmek istemediğini zaten biliyordu. Onları gömerken çoktan vedalaşmıştı. Geriye kalan tek şey, hayatlarını ellerinden alan insanlardan intikamını almaktı.
“Ron onunla ilgileniyor mu?”
“Evet. Misafirin her öğünü yemesini sağlıyor. Ayrıca ona çok arkadaşça davrandı. ”
Üçü gerçekten iyi geçiniyor gibiydi.
“Ah.”
Hans konuşmaya devam ederken bir şeyler hatırlamış gibiydi.
“Bay Ron tekrar çalışırken kendine zarar vermiş görünüyor. Bileğinde bandaj vardı. ”
“Gerçekten mi? Ona biraz ilaç verdiğinizden emin olun. ”
‘Muhtemelen yine birini öldürdü. ‘
Cale’in düşündüğü buydu. O sırada Hans’ın sesini duydu.
“… Genç efendinin sözlerini ve duygularını Bay Ron’a kesinlikle ileteceğim.”
“Tabi her neyse.”
Hans, Cale’in soğukkanlı ifadesine bakarken bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama çalışma odasını farklı bir ses doldurdu.
Tık, tık, tık!
Choi Han gelmişti. Hans kapıyı açtı ve Cale, Choi Han’ın dışarıda durduğunu gördü. Cale, Hans’ı göndermek için elini salladı. Hans çalışma odasından sessizce çıkarken başı ile selam verdi. Odada sadece Cale ve Choi Han kaldı.
Cale karşısındaki sandalyeyi işaret ederken masanın arkasında durdu.
“Gel otur.”
Choi Han sandalyeye otururken yavaşça çalışma odasına baktı. Cale, çalışma odasına bakması için ona zaman verdi.
Tipik saf ve zeki bir kahraman gibi, Choi Han kitap kurduydu. Bu yüzden Karanlığın Ormanı’ndan çıkıp Harris Köyü’ne vardıktan sonra yaptığı ilk şey Şef’ten okumayı öğrenmekti. Uzun bir süre etrafa baktıktan sonra Choi Han’ın bakışları sonunda Cale’e odaklandı.
“Borcum nedir?”
‘Doğru noktaya parmak bastın.’
Cale, Choi Han’ın lafı dolandırmadan doğrudan konuya girmesine gülümsedi.
Borç. Choi Han, borçlu olduğu borçlar söz konusu olduğunda titizdi.
Cale, Kim Rok Soo, “Bir Kahramanın Doğuşu” nun başlangıcındaki içeriği değiştirdiğini fark etti. Bunun kelebek etkisi yapacağını görebiliyordu. Bu yüzden çok fazla şeyi değiştirmemek için elinden geleni yapıyordu ama başkente gitmek zorunda kaldı. O zaman daha fazla şey değişecek.
Cale, Choi Han’a bakarken masanın üzerine bir parça kağıt koydu.
“Yemek için geri ödeme yapmanın bir yolu var, ama önce bunu yapıp yapamayacağına karar vermem gerekiyor. Basit bir ifadeyle, bu bir mülakat. ”
“Lütfen devam et.”
Choi Han, Cale’in niteliklerini kontrol etmesi için hemen kabul etti. Cale sormaya başladı.
“İnsanları nasıl koruyacağını biliyor musun?”
“… Ne demek istiyorsun?”
Choi Han ilk kez irkildi ve bir süre sonra sordu. Cale’in bakışları keskinleşmeye başladı. Choi Han’a değil, masanın üzerindeki kağıt parçasına bakıyordu.
Planı hızlı bir şekilde değiştirmek zorunda kalmasına rağmen, ona önceki planından daha fazla kazanç sağlayabilir. İntiyacı olan antik güçleri Choi Han’ın grubunun almasını engelleyebilirdi.
Bu güçler zaten onlar için işlevsizdi.
Cale, konuşmaya devam ederken bakışlarını kağıda çevirdi.
“Basit. İnsanları öldürmek yerine koruyabilir misin? ”
Sessizlik odayı doldurdu. Choi Han’ın bir cevabı yoktu. Cale bakışlarını kağıttan sandalyede oturan kişiye çevirdi. Choi Han, başı eğilmiş olarak orada oturuyordu ama sonunda cevap verdi.
“Emin değilim.”
“Cık.”
Cale dilini tıklattı. Bu yüzden şu anda Choi Han’ı kışkırtmak tehlikeliydi.
“Ama birini öldürebilir misin?”
Cevap bu sefer çabucak geldi.
“Kesinlikle.”
“O zaman insanları da koruyabilmelisin. ”
Choi Han’ın gözleri bir an titredi.
“Bu zor.”
“Zor ama imkansız anlamına gelmez.”
Dünyada zor olduğu için kaçabileceğiniz pek çok şey yoktu. Cale’in yaşadığı hayat böyleydi. Bu yüzden Cale gibi istediği her şeyi yapabilen bir çöpün bedenine sahip olduğu için çok mutluydu. Ama maalesef, o lanet olası barışçıl geleceğe sahip olmak için ilk önce tırmanması gereken bir dağ vardı.
Cale, o dağa tırmanıp onun için ters çevirecek birini arıyordu.
Choi Han’ın yüzünde acı bir gülümseme vardı.
“Sanırım bu doğru.”
“Evet öyle. Şimdi son mülakat sorusu. ”
“Evet. Lütfen sor.”
Evet öyle. Şimdi son mülakat sorusu. ”
“Evet. Lütfen sor.”
Cale, son soruyu sorarken Choi Han’ın sert bakışına baktı.
“Adın ne?”
“Adımı bilmiyor musun?”
‘Elbette biliyorum. Beni dövecek kişi sensin.’
“Başkalarından duydum ama bunu doğrudan sizden duymak istiyorum.”
“Choi Han.”
Choi Han elini uzattı.
“Benim adım Choi Han.”
Cale, Choi Han’ın elini sıktı.
“Harika. Ben Cale Henituse. ”
Mülakat denen kısa konuşma çabucak bitti. Tabii ki geçer nottu. Cale masanın üzerindeki kağıdı Choi Han’a doğru itti.
“Bana geri ödeme yapmanın yolu basit.”
Kağıtta iki isim yazıyordu. Ayrıca onlarla nerede buluşacağını da yazıyordu.
“Bu insanlarla başkente gidin.”
Bunlar, Choi Han’ın başkente giderken tanışacağı grup üyeleriydi. Beacrox ve bu iki kişi, 5. cilde kadar Choi Han ile tanışıp, güçlenecekti.
Rosalyn ve Lock.
İlki bir suikast girişiminden sağ çıktıktan sonra krallığına dönen komşu bir krallığın prensesi diğeri ise yaralı bir çocuktu. Elbette, o çocuk Kurt Kral’ın varisiydi. Bir kurda dönüşebiliyordu.
Prenses Rosalyn güçlü ve sertti. Choi Han’dan sonra en patlayıcı güce sahip kişiydi ve gücünü mantıklı bir şekilde kullanıyordu.
Rosalyn tahta geçmekle ilgilenmiyordu. Bunun yerine amacı, kıtanın en büyük Büyü Kulesi’ni kurmaktı ve hedefine yaklaştıkça bir kahraman haline gelecekti.
‘Rosalyn’e suikast girişiminde bulunan krallığın Arşidükü, gelecekte Beacrox tarafından işkence görecek.’
Romanda işkence sahnesinin ne kadar net ve açıklayıcı olduğunu hatırlayınca Cale’in içi titremeye başladı. İçi bugünlerde epey titriyor gibiydi.
“Rosalyn. Lock.”
Cale, Choi Han’ın sesine kafasını salladı.
“Evet. Bu ikisi. Okumayı bildiğine sevindim.”
Choi Han iki isme bakmaya devam etti. Cale’in bakışları Lock ismine takıldı.
Lock. Bu dünyada elfler, cüceler ve canavar inssanlar gibi başka ırklar da vardı. Ancak, tüm ırkların en gizlileri canavar insanlardı.
Canavar İnsanlar. Bu hayvan, kuş ve hatta böceklere dönüşebilmeyi içeriyordu. Canavar İnsanlar vicdanları ve insan olabilmeleri sebebiyle nedeniyle canavarlardan farklıydı.
‘Lock, kurt halkının en asil kanına sahiptir.’
Lock, kurtlara hükmetmek için kan bağını almıştı. En asil soyu olan Canavar İnsanlar, hayvan formunda veya insan formunda olduklarında zayıf ve ortalama görünme eğilimindedir. Ancak, çılgına döndüklerinde, herkesten daha acımasız ve şiddetli olurlar. Ve Lock, tüm Mavi Kurt kabilesinden hayatta kalan tek kişiydi.
Cale çekmeceden bir harita çıkardı ve masanın üzerine açtı.
“Benimle yolculuğa başlayacaksın.”
Daha sonra haritada bir yeri işaret etti.
“Bu noktada ayrılacağız. Sen sadece kağıda yazdıklarımı takip et.”
Choi Han soru sormadı ve sessizce dinledi. Cale biraz Choi Han’ı izledi. Choi Han’ın bu noktaya kadar onunla gitmesinin bir nedeni vardı.
‘Çıldıran ejderhadan uzak durmam gerekiyor.’
Bir Kahramanın Doğuşu romanının başlangıcı diğer tüm romanlardaki gibi kötü adamlar Cale’den sonra ortaya çıkmalıydı. Ancak, bu kötü adamları Cale gibi farketmek kolay değildi.
Bir sonraki kötü adam, soylu gruplardan birini yöneten bir Marki ile ilgiliydi. Romanın başlangıcı boyunca veliaht prens ve Choi Han’ın yoluna çıkar. 2. ciltte mahvolur, ancak ilk kez Choi Han’ın başkente yaptığı bu yolculukta karşılaşırlar.
‘O piç deliren ejderhayı büyüttü.’
Kesinlikle deli bir ejderhaydı.
Ejderha hala bir bebekti. O kara ejder, Marki’nin gelecekteki halefi tarafından gizlice işkence görüyordu. Markinin emirlerine uyması için eğitiyorlardı.
‘Onlar da deli. Ejderhalar bu dünyadaki en güçlü varlıklardır. Bir ejderhayı evcilleştirebileceklerini nasıl düşünüyorlar?’
Aslında anlamıştı.
Marki, gizli organizasyon aracılığıyla bir ejderha yumurtasına el koymayı başardı ve ejderha yumurtadan çıkar çıkmaz mana kısıtlayıcı zincirlerle zincirledi. Cale, bu gizli örgütün gücünün boyutunu kavrayamadı.
Ejderhalara sebepsiz yere dünyanın en güçlü varlıkları deniyor mudu?
5 yaşından küçük olmasına rağmen hala bir ejderhaydı. Sonunda ejderha delirir ve çılgına döner.
Genç olabilir, ancak romanda mana kısıtlayıcı zincirleri kaldırmaya yetecek kadar mana biriktirerek patladı. Manası kısıtlı olduğundan, patlattığı mana aslında kendi yaşam gücüydü.
Genç ejderha mağarada yaşadıktan ve her gün güneş ışığını göremeden işkence gördükten sonra, özgürlüğü bulmak için kendi yaşam gücünü kullanarak kaçar.
Kaçmayı başardıktan sonra ejderha mantığını yitirir ve çılgına döner.
Choi Han’ın o sırada kaldığı köy, deliren ejderha yüzünden tehlikeye girer ve Choi Han, siyah ejderhaya karşı savaşır.
[Choi Han, 1 metreden kısa olan küçük ejderhaya baktı. O küçücük bedenle bir dağı havaya uçurmayı başardı ve köylüleri büyük bir tehlikeye attı. Ancak, Choi Han bu ejderhaya kolayca saldıramadı. Aklını yitiren bu ejderhanın gözleri acı içindeydi. Ancak siyah ejderhanın ağzı gülümsüyordu. Choi Han bunu son derece üzücü buldu.]
ÇN:Burada bende çok üzüldüm😭
Choi Han o siyah ejderhayı öldürüp ona ölüm denen özgürlüğü hediye ediyor.
Cale o köye gitmek zorunda kaldı.
‘Ya ejderhanın delirmesini engellerim ve onu serbest bırakmanın bir yolunu bulurum ya da Choi Han ilgilenir.’
Başkente gitmek için başka çaresi yoktu. Başkente gitmek için o köyden kaçınmak için son derece uzun bir yoldan gitmesi gerekecekti ve hikayenin akışını değiştirecekti. Ayrıca o yoldan giderse başkente varmak için geç kalacaktı.
‘Gerçekten sevimli bir ejderha olduğu için deli ejderha olarak tanımlanıyor.’
Roman, onu kısa bacaklı sevimli bir siyah ejderha olarak betimledi. Böylesine sevimli bir varoluşun çılgına dönüp kaosa neden olmasının daha da korkutucu olduğundan bahsetti. Cale şimdilik ejderhayı düşünmeyi bırakmaya karar verdi ve bunun yerine görevin geri kalanını Choi Han’a verdi.
“Bu iki ismin sahipleriyle başkente gelin. Borcunu geri ödeme şeklin bu. ”
Choi Han, bir soru sordu.
“… Sadece bu iki insanı korumam mı gerekiyor?”
“Eğer istersen.”
Bu iki kişi, Choi Han’ın korumasına ihtiyaç duymayacak kadar güçlü olmalı. Özellikle prenses Rosalyn, Kırılmaz Kalkanlı bir kamyon dolusu Cale ona aynı anda saldırsa bile bir santim bile kıpırdamazdı.
“İstediğin gibi yap. Ancak kesinlikle başkente gelmelisiniz. Yaralanmadan da benimle orada buluşmalısın. En azından kendini güvende tutabilirsin, değil mi? ”
Cale ve Choi Han’ın bundan sonra tekrar görüşmek için hiçbir sebebi olmamalı. Choi Han, Lock’la tanıştıktan sonra gizli organizasyonla başka bir kötü karşılaşma yaşar. Lock ile karşılaşmak, Choi Han’ın romandaki gibi başkentteki tehlikeyi durdurmasına izin vermelidir.
“Neden cevap vermiyorsun? Bunu yapabilirmisin?”
Choi Han’ın bakışları biraz daha netleşti.
“Evet. Bunu yapabilirim.”
Eskisinden daha saygılı bir tonda konuşuyor gibiydi, ama Cale öyle olmasına izin verdi. Choi Han’ın kağıdı göğüs cebine koyduğunu gördükten sonra biraz rahatladı.
Choi Han ile Cale’nin vücuduyla konuşmak gerçekten yorucuydu.
“Şimdi gidebilirsin.”
Cale elini Choi Han’a salladı. Choi Han, Cale’in hareketini gördükten sonra kapıya doğru yürümeye başladı. Cale sırtını sandalyeye yasladı ve tekrar konuşmaya başlamadan önce Choi Han’ın kapıya uzanmasını izledi.
“Ayrıca, burada konuştuğumuz her şey bir sırdır. Bunu sana söylememe gerek olmadığına eminim.”
Choi Han arkasına bakmadı ve kapıyı açarken cevap verdi.
“Elbette.”
Choi Han’ın sesi gülümsediğini gösteriyor gibiydi ama Cale umursamadı. Cale yalnız kaldığında bir parça kağıt kalem çıkarıp Korece yazmaya başladı. Bir süre yazdıktan sonra çalışma odasından ayrıldı ve babasının ofisine yöneldi.
“Baba. ”
“Evet?”
“Paraya ihtiyacım var.”
“Tamam. Hans’a sana biraz vermesini söyleyeceğim. ”
Cale’in çok paraya ihtiyacı vardı. Cale, göğüs cebinde bir 10 milyon galonluk çekle yatağa yattıktan sonra, Ron ona yaklaştı ve konuşmaya başlarken komodinin üzerine bir bardak koydu.
“Ilık limonlu bal çayı. Oğlum bunu özellikle senin için yaptı, genç usta. İyi geceler. Her zaman senin tarafındayım.”
Cale’nin uykusu bir anda kaçtı. Ne olursa olsun, ikisinin Choi Han ile birlikte gittiğinden emin olması gerekiyordu.
Ertesi gün, Cale Henituse uyanır uyanmaz gecekondu mahallesne gitti.
Translator: Merve