Kont Ailesinin Çöpü – Bölüm 475 – HAYIR, SANA BİR HATA OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİM! (2)

Alberu hemen Cale’in karşısına oturdu ve konuşmaya başladı.

“Beyaz Yıldızın Roan Krallığına gelme ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu söylememiş miydin?”

Elbette, Alberu en kötüsüne hazırlıklıydı ve Beyaz Yıldızın ortaya çıkma ihtimaline karşın ekstra savunma önlemleri planlıyordu.

Ancak, şu anda sormak istediği soru Beyaz Yıldızın buraya gelip gelmeyeceği değildi.

“Cale Henituse. Orada ne halt oldu?”

Çöldeki büyük patlama…
Ve Cale’in yatak odasında oturan kirli ama sağlıklı görünen grubu…
Ve son olarak, kaybolan Beyaz Yıldız.

Tüm bunların ardındaki hikâyeyi merak ediyordu.

“Görüyorsunuz ki…”

Cale bunu nasıl açıklayacağını düşündü. Yine de afasını kaşıdı ve konuşmaya başladı çünkü bu Alberu’ya açıklaması gereken bir şeydi.

“Öncelikle olayı olduğu gibi anlatayım efendim.”

Alberu, Cale’in biraz garip ama sert tavrına bakarken başını salladı.

Sonra diğerlerine baktı.

Teyzesi Tasha ve Kara Elfler orada olmadıklarına göre bir yere gitmiş olmalıydılar. Cale’in ne kadar sakin olduğuna bakılırsa, başka bir yerdeydiler ve yaralanmamıştılar.

‘Choi Han iyi, Beacrox denen kişi iyi, çocuklar ve kara büyücü de iyi görünüyor.’

Hepsinin durumu iyi görünüyordu.

‘Peki neden hepsinin yüzlerinde böyle bir ifade var?’

Cale’in etrafındaki herkesin tuhaf ifadeleri vardı.
Ne yenilginin üzüntüsünü ne de zaferin sevincini gösteren, açıklanması zor bir ifadeydi. Sadece kırmızı Yavru Kedi kuyruğunu sallayarak kurabiye yiyordu.

– Hey veliaht prens, bu çok lezzetli!

Onu göremiyordu ama büyük, kudretli ve sevimli Ejderha da iyi görünüyordu.
Alberu odadaki garip titreşimi hissetti ve Cale’e doğru baktı.

“Majesteleri.”
“……Evet.”

Alberu, Cale’in yüzündeki asık surat ifadesini görünce gerginleşti.

“Serbestçe konuş.”
“…Asıl planım sana daha önce bahsettiğim plana benziyordu. Beyaz Yıldıza, Kara Elflerin yarattığı ‘Sahte Yeraltı Şehri’ni toprak kadim gücünün bulunduğu yermiş gibi gösterip, onun hata yapmasını sağlayacaktık.”

Cale, Beyaz Yıldızı sahte Yeraltı Şehrine sürükleyip, Beyaz Yıldızın gözleri önünde toprak kadim gücünü ele geçirdiği bir sahne canlandırmayı planlıyordu.
Cale, Roan Krallığındaki toprak niteliği taşıyan kadim gücü çoktan ele geçirmişti, ancak bunu, Beyaz Yıldızın onu bulmak için Roan Krallığının kuzeybatı bölgesini işgal etmesine gerek kalmayacak şekilde yapacaktı.

Elbette planladıkları tek şey bu değildi.

“Aynı zamanda, yeraltı bölgesini yok etmemiz gerekse bile, Beyaz Yıldıza ve kuvvetlerinin bir kısmına zarar vermeyi planlıyorduk.”

Alberu da bunu biliyordu zaten.

“Ve?”

Cale’e sordu ve kısa sürede yanıt aldı.

“…Başarısız oldum.”

Alberu, Cale’in yüzündeki üzgün ifadeyi gördükten sonra birkaç saniye sessiz kaldı ve ardından hemen cevap verdi.

“Önemli değil. Her zaman başarılı olamazsın.”

Alberu, Cale’in karşılık olarak hiçbir şey söylemediğini görünce biraz kaşlarını çattı. Cale yüzünü iki eliyle sıvazladı.

Alberu, Cale’i daha önce hiç böyle görmemişti. Normalde kendini beğenmiş ve sakin olan bu p*çin böyle davrandığını görmekten hiç hoşlanmamıştı.

“Şimdiye kadar yaptığın her şey zaten muhteşemdi. Ve hepiniz sağ salim geri döndüğünüz sürece sorun yok. Ne dediğimi hatırlıyorsun, değil mi? Eğer işe yaramayacak gibi görünüyorsa Roan Krallığına geri dönmeni söylemiştim.”
“…Hatırlıyorum.”

Cale, tekrar ağzını kapatmadan önce yüzünde ciddi bir ifadeyle hatırladığını söyledi.
Bu, Alberu’nun bu serserinin daha yeni yetişkin olduğunu hatırlamasını sağladı.

‘Her zaman başarılı olmuş bir serseri, böyle bir başarısızlığın ardından muhtemelen hayal kırıklığına uğramış ve öfkeli hissediyordur.’

Sonunda odadaki tuhaf havanın diğerlerinin Cale’in o anki duygularından çekinmesinden kaynaklandığını fark etti.
Alberu daha sonra bir şey hatırladı ve konuşmaya başladı.

“Ama aldığım raporlara göre çölde cesetler bulunduğunu duydum.”
“Beyaz Yıldızın tarafından.”
“Gerçekten mi? Tamamen başarısız olmuş gibi görünmüyorsun.”

Alberu, ciddi Cale’i teselli etmeye çalışırken biraz daha abarttı.

“Eğer Beyaz Yıldızın tarafından birileri öldüyse, bu Beyaz Yıldızın güçlerine istediğin gibi zarar verdiğin anlamına gelmez mi? Bu yeterli.”
“Sorun bu değil.”

‘Hmm?’

Alberu, Cale’in başını sertçe salladığını görünce onu teselli etmeyi bıraktı.

‘Başka bir konu mu var?’

“Majesteleri.”
“Evet. Resmiyet konusunda endişelenmeden özgürce konuş. Ayrıca bana abi de.”

Ona nazik davranmaya devam etti.
Ancak Cale, sanki o nazik tonu hiç duymamış gibi söylemesi gerekeni hemen söylemeye başladı.
Alberu’nun odadaki tuhaf havanın daha önce düşündüğü şeyden kaynaklanmadığını fark etmekten başka seçeneği yoktu.

“Ben… Beyaz Yıldızı hiç kandıramadım.”
“Hmm? Ne demek istiyorsun?”
“Aslında planladığım başka bir şey olduğunu söylememiş miydim?”
“Evet?”

Cale, Beyaz Yıldıza ne olduğunu ne kadar düşünürse düşünsün, bir türlü anlayamıyordu.

“Ama görüyorsunuz ya… Beyaz Yıldız, Yeraltı Şehrinin sahte olduğunu hemen anladı.”

Alberu’nun ifadesi sertleşti.

“…Bu, tüm planınızın işe yaramaz hale geldiği anlamına mı geliyor?”
“Evet efendim. Bu yüzden Beyaz Yıldız, Ölüm Diyarının aradığı güce sahip olmadığını bildiği için Roan Krallığının kuzeybatı bölgesine gelecek.”
“Ah.”

Alberu sonunda durumu anladı.

“Bu yüzden Beyaz Yıldızın yakında Roan Krallığını işgal edeceğini söyledin.”
“Evet, efendim. Doğru. Ama görüyorsunuz ki…”
“Evet?”

‘Daha söyleyecek bir şeyi mi var?’

Alberu, Beyaz Yıldızın istilasına hazırlanmak için hızlıca daha fazla şey planlamak istiyordu, ancak önce Cale’in söyleyeceklerini duyması gerekiyordu.
Ciddi bir ifadeyle Cale’in bir sonraki sözlerini bekledi. Cale kısa süre sonra konuşmaya devam etti.

“Onu kandırmayı başardım.”

‘Hmm?’

“…Ne demek istiyorsun?”

Alberu o kadar şaşkındı ki sanki yüzünde gerçek soru işaretleri oluşmuştu.

“Hayır, efendim. Daha doğrusu, onu ben kandırmadım.”

Cale hâlâ buna inanamıyordu.

“O Beyaz Yıldız p*çi kendini kandırdı.”
“Hımm?”
“Ben hiçbir şey yapmadım.”
“…Neyden bahsediyorsun?”

Alberu bu anlaşılması zor durum karşısında yavaş yavaş kaşlarını çatmaya başladı.

“Yani, temelde… Cale, onu kandırmak gibi bir niyetinin olmadığını ve onu kandırmak için hiçbir şey yapmadığını, ancak Beyaz Yıldızın bir şekilde kendini kandırdığını mı söylüyorsun?”
“Doğru. Kesinlikle doğru, efendim. Siz gerçekten Roan Krallığının bilge yıldızısınız.”
“Saçma sapan konuşmayı bırak.”

Alberu yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordu.

“Nedir bu? Beyaz Yıldız kendini nasıl kandırdı?”

Bunu sorduğunda odadaki atmosferin tekrar tuhaflaştığını hissetti.
Cale, Choi Han, Beacrox, On ve hatta parlak Hong bile, hepsi şüpheli görünüyordu.

– Hey veliaht prens, sanırım Beyaz Yıldız çıldırdı.

Sevimli Ejderha bile bunları söylüyordu.

– Ama veliaht prens! Seninle her konuştuğumda dudaklarının kenarları neden seğiriyor?

“Öhöm.”

Alberu, sevimli ama aynı zamanda büyük ve kudretli Ejderha bu soruyu sorduktan sonra, ifadesini hemen düzeltti.
Ancak, bu ifade hızla dağıldı.

“Ekselansları, Beyaz Yıldız… O, benim yüzlerce yıldır peşinden koştuğumu, birden fazla bedene sahip bir göçebe olduğumu düşünüyor. Yüzlerce yıl boyunca hazırlandıktan sonra onu durdurmak için şimdi karşısına çıktığımı düşünüyor.”

Alberu’nun uzun kirpikleri iki kez titredi.
Sonra konuşmak için ağzını açtı.

“Bu ne saçmalık?”

Cale’in az önce söylediklerini anlayamadı. Sonra duyduklarını yavaşça tekrarladı.

“Yani, Beyaz Yıldız senin yüzlerce yıldır bedenden bedene atlayan biri olduğunu ve onu öldürmeye çalıştığını falan mı düşünüyor?”
“Evet, efendim. Beyaz Yıldız salağı kendi kendine çaldı ve oynadı.”
“Ho!”

Alberu’nun nefesi kesildi.

“N, ne tür bir geri zekalı-”

O an ki refleksle Beyaz Yıldız hakkında söylemek üzere olduğu kelimeleri durdurdu ve ağzını kapattı. Alberu sonunda Choi Han, Beacrox, On ve Hong’un yüzlerindeki belirsiz ifadelerin nedenini anlamıştı.
Alberu’nun ifadesi de onlarınkine benzedi.
Tekrar konuşmaya başlamadan önce Cale’e baştan aşağı baktı. Hala inanmazlıkla doluydu.

“…Sen… Yüzlerce yıldır farklı bedenlerde göç etmiş gibi görünmüyorsun?”

‘Sen mi? Beyaz Yıldız sana baktıktan sonra gerçekten bu kadar aptalca düşüncelere mi kapıldı?’

Alberu’nun ifadesi bunu söylüyordu.
Cale o ifadeyi görünce garip bir şekilde kendini kötü hissetti.

‘Benim neyim varmış?’

Beyaz Yıldızın nasıl böyle bir hata yapabildiğini anlayamıyordu ama bu tür bir tepkiyi görmek onu da üzüyordu.
Ancak, kabul etmesi gereken şeyleri kabul etmesi gerekiyordu. Beyaz Yıldız gibi hatalı düşüncelere sahip olmamak için kendini sakin bir şekilde nasıl değerlendireceğini bilmesi gerekiyordu.

Cale sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

“Öyle değil mi efendim? Ben sadece hiçbir işi olmayan tembel biri gibi görünüyorum.”

‘O da değil…’

Alberu, ağzından çıkacak cevabı bastırdı. Herkes onun hiçbir işi olmayan bir tembel olmadığını söyleyebilirdi ve boş vakti olduğunda tembel biri olacağından bahseden bu meşgul p*çe acıyordu.

‘Gelecekte kesinlikle tembellik etmesine izin vereceğim.’

Cale’e tembel yaşamdan bir parça da olsa tattırması gerektiğini hissediyordu çünkü ona acıyordu.
Alberu, zavallı yeminli kardeşinin hayalleri hakkındaki düşüncelerini bir kez daha kesinleştirdi ve konuşmaya başladı.

“…Değilsin, değil mi?”

Her ihtimale karşı sordu.

‘Açıkçası, Beyaz Yıldızın neden böyle bir hata yaptığını anlamak mümkün.’

Cale, tesadüf olamayacak kadar çok büyük başarı elde etmişti. Ancak Alberu, Cale’in Beyaz Yıldızın bilmediği bir yanını biliyordu.

‘Eğer Beyaz Yıldızı durdurmak için farklı bedenlere sahip olan biriyse… Sevdiği insanları yanında tutar mıydı?’

Cale’in etrafındaki insan sayısı yavaş yavaş artıyordu.
Cale Henituse onları korumak için hayatını ortaya koymaktan çekinmeyen biriydi.
Cale, yüzlerce yıldır tek amacı Beyaz Yıldızı yenmek olan farklı bedenlere sahip biri için bu hayatı olabildiğince huzurlu hale getirmek adına fazla şefkat ve çaba sarf ediyordu.

Gelecekteki hedefi olan tembellik için mümkün olduğunca çok para toplayan biriydi.

‘Ve o bir göçebe olsa bile, bu kimin umurunda?’

Dürüst olmak gerekirse, Alberu Crossman iki yıl önce çöp olarak ünlenen Cale Henituse’u değil, şu anki Cale Henituse’u seviyordu.
Eğer beden ele geçirme kısmı doğruysa, bu Dük Henituse’un ailesi için çok üzücü olurdu ama Alberu için değil.
Soğuk görünebilirdi ama bunlar Alberu’nun dürüst düşünceleriydi.

Alberu sessizce Cale’in cevabını bekledi.

“Majesteleri.”
“Evet.”

Cale, ‘Sen değilsin, değil mi?’ diye soran Alberu’ya doğru konuşmaya başladı.

“…Belki de, Beyaz Yıldızın tuhaf yanlış anlamasına inanmıyorsunuzdur, değil mi?”

‘Efendim, bu akıl almaz saçmalığa mı inanıyorsunuz?’

Cale’in bakışları bunu söylüyordu ve Alberu bu saygısız ve küstah bakış karşısında kaşlarını çatmaya başladı.

“Hayır. Hiç de değil.”
“Değil mi ama?”

Cale gülümsemeye başladı.
Sonunda, gerçekten sakin bir şekilde etrafına baktı.

‘Herkesin gerçeği bilmesi için bir sebep yok.’

Beyaz Yıldızın doğru yaptığı tek tahmin göçebe kısmıydı ama Cale bu bilgiyi Raon ve Choi Han dışında kimseyle paylaşmayı planlamıyordu.

‘Gerçek, her zaman en iyi yanıt değildir.’

Cale, köşede oturan Ejderha Melezine doğru baktı. Ancak, kısa süre sonra bakışlarını çevirmek zorunda kaldı.

“Peki, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?”

Alberu, Cale’in sorusuna cevap vermek yerine birden fazla görüntülü iletişim cihazını çıkardığını gördü.

“Bunlar Eruhaben-nimin az önce gönderdiği görüntülü iletişim cihazları.”

Eruhaben, görüntülü iletişim ve kayıt cihazlarını sihir yoluyla Cale’e ulaştırırken her ihtimale karşı Dubori topraklarında kalacağını söylemişti.

“Cihazlardaki içeriklere bakılırsa, Beyaz Yıldız şimdilik Doğu kıtasına dönmüş gibi görünüyor.”
“Rahatladım. Hemen Roan Krallığına doğru gelmiyor demek.”
“Evet, efendim. Ama görüyorsunuz ki…”

‘Bir ama daha mı?’

Cale, yatak odası kapısının kapalı olduğunu doğruladı ve Alberu’nun kaşlarını çatmasıyla Raon’dan kayıt cihazlarından birini açmasını istedi.

“Lütfen bir bakın.”

Oooooong…

Kayıt cihazının üstünde kısık bir sesle bir ekran belirdi ve Sayeru ile Beyaz Yıldızın konuşması duyuldu.

– …Görünüşe göre Şeytan Dünyasının Kapısını ziyaret etmem gerekiyor.
– …Diğer tarafın hazırladığı biri…
– Ayrıca, başka bir dünyadan güç alan tek kişi ben olmayabilirim…

Beyaz Yıldız ile Sayeru’nun konuşması, yıkılan Yeraltı Şehrinin gürültülü sesleri arasında devam ediyordu, duydukları Alberu’nun yüzünü daha da sertleştiriyordu.

– …Bu ufak miktardaki ölü mana dumanını emmektense Cale Henituse’yi araştırmak daha öncelikli.

Beyaz Yıldız konuşmasını bitirip ekran sessizleştiğinde Alberu, Cale’e sert bir ifadeyle baktı.

“…Cale Henituse, neden Şeytan Dünyasına açılan Kapıyı gündeme getiriyorlar ve bahsettikleri ‘diğer taraf’ da nedir?’”

Cale gülümsemeye başladı.
Akıllı Alberu’nun önemli kısımları hemen çözeceğini biliyordu.

“Majesteleri. Şeytan Dünyasına Açılan Kapı hakkında bilgiye ihtiyacım var. Özellikle eski belgelere. Ah, ve birkaç Kara Elf şu anda kuzeye doğru gidiyor.”
“…Kuzeye.”
“Evet, efendim. Yaşayan en yaşlı bilge orada.”

En uzun süre yaşamış olan bilge.
Bu Hayat Ağacıydı.

Cale zaten Hayat Ağacı ile buluşmaya gitmek zorundaydı.
Tasha’dan Elf Köyüne gitmesini ve kendisi oraya gitmeden önce mesajını Hayat Ağacına iletmesini istemişti.
Kara Elfler ve Elfler anlaşamasa da, Kara Elflere iyi davranmalıydılar çünkü onları Cale göndermişti.
Alberu yutkunurken Cale’in sözlerini hatırladığından emin oldu.

‘Diğer taraf.’

‘Diğer taraf,’ Beyaz Yıldızın Şeytan Dünyasına açılan Kapıyla ilgili konuşurken bahsettiği şey.
Bu sözler, hayal etmek istemediği bir şeyi düşünmesine neden oldu.

‘…Olmaz öyle şey, değil mi?’

O sırada Cale’in sesini duydu.

“Majesteleri.”
“Nedir?”
“Crossman Kraliyet ailesinin eski kayıtları var mı? Ya da orijinal Crossman Kraliyet ailesiyle ilgili kayıtlar?”
“…Neden onları arıyorsun?”
“Majesteleri.”

Roan Krallığında sembollerinde kaya bulunan sadece üç yer vardı.
Henituse hanesi ve Stan hanesi soylu aileler içinde tek hanelerdi.

Ve son yer Roan’dı…
Krallığın kendisiydi.

Mermer ve Granit.
İki zirvenin arasından yükselen parlak güneş.

Krallığın en yüksek noktasında bulunan bayrakta hala dalgalanan arma.
Bu, Crossman Kraliyet ailesinin ve Roan Krallığının sembolüydü.

Crossman Kraliyet ailesinin Güneş Tanrısının kutsamasına sahip olduğu biliniyordu.
Bu da sadece bir efsane miydi?

Cale, Alberu’ya doğru baktı ve umursamaz bir tavırla konuşmaya devam etti.

“Sanırım onlara ihtiyacım olacak.”

Tak tak tak.

Alberu bir süre kol dayanağına vurdu.

Tak.

Sonunda işaret parmağı durdu ve konuşmaya başladı.

“İhtiyacın olabileceğini düşündüğüm tüm dosyaları hazırlayacağım.”
“Çok teşekkür ederim.”

Cale bu cevabı duyduktan sonra ayağa kalktı.
“Beyaz Yıldızın şu anda nerede olduğunu bilmiyorum, ama diğer tarafa bir şey sorması gerektiğini söyledi, bu demek oluyor ki hemen Roan Krallığına gelmeyecek.”
“Tamam.”

Alberu da yerinden kalktı.
Cale ona baktı ve raporuna devam etti.

“Doğu kıtasına geri dönen Paralı Asker Kralı, Beyaz Yıldızın ikinci gizli üssünün etrafındaki bölgeye birkaç kişi gönderecek. Beyaz Yıldızın hareketlerini veya gizli üsteki herhangi bir değişikliği gözlemlemek için ellerinden geleni yapacaklar, bu yüzden herhangi bir değişiklik olursa size haber vereceğim.”
“Tamam.”
“Ve lütfen Beyaz Yıldız Roan Krallığını işgal ederse hemen bana haber verin. Hemen geri döneceğim.”

Alberu, ağzını açmadan önce Cale’in bu sözlerini sessizce dinledi.

“Anladım. Gideceğin çok yer var gibi görünüyor?”

Cale gülümsemeye başladı.

“Evet efendim. Çok fazla yer var.”
“Tamam. Hadi git bakalım. Belgeleri hemen hazırlayacağım, bu yüzden yakında geri gel.”
“Evet efendim.”

Hazırlıklarını tamamlayan grup Cale’in etrafında toplandı.
Raon ona yaklaştı ve sordu.

“İnsan! Nereye gidiyoruz?”
“Tasha teyzenin olduğu yere mi gidiyorsun? Bilgeyle mi buluşacaksın?”

Alberu da sordu ve Cale başını salladı.
Cale, Ejderha Meleziyle göz teması kurdu.

“Kuzeydeki bilgenin yanı sıra bir bilge daha var.”

Antik çağların sonunu ve ondan sonraki çağın başlangıcını deneyimleyen kişi.
Ejderha Lordu Sheritt.

“Ben gidip o kişiyle görüşeceğim.”

Ejderha Melezi titreyen göz bebekleriyle Cale’e baktı. Cale umursamazca konuşmaya devam etti.

“Raon. Senin Kara Şatona gidelim.”
“Ah! Bizim evimizi mi diyorsun?”

Kara Ormanda bulunan Kara Şato.

“İyi! Hemen gidelim!”

Cale, her an ölebilecek olan Ejderha Melezine bakarken gözlerini kapattı.
Kısa süre sonra parlak bir ışık patladı ve bedeni Kara Ormana doğru yöneldi.

“Tekrar hoş geldiniz.”

Gözlerini açtığında Lord Sheritt’in Kara Şatonun salonundan onlara parlak bir şekilde gülümsediğini gördü.

———-

Selamlar! Aralık ayı boyunca her gün bir bölüm gelecek! Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğim. Sevgiler ve saygılar.

<< Previous Chapter | Index | Next Chapter >>
Bookmark (0)
Please login to bookmark Close

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *