Cale, Ejderha Melezinin titreyen gözlerini metanetli bir ifadeyle gözlemledi.
‘Hiçbir sebebim yok.’
Ejderha Melezinin duygularına sempati duyması için hiçbir nedeni yoktu. Kimin hayatında acıklı hikâyesi yoktu ki? Cale, ilk büyüme aşamasından geçerken bilinci kapalı olan Raon’u hedef alan Ejderha Melezinin gözlerindeki çılgın öfkeyi unutmamıştı.
Unutmak.
Bu, Kim Rok Soo’nun hayatında pek fazla kullanmadığı bir kelimeydi. Ancak bu, Ejderha Melezinin aşina olduğu bir kelimeydi.
Titreyen ağzı yavaşça konuşmak için açıldı.
“Anılarım tam değil.”
Ejderha Melezi ilk anısını hatırladı.
Karanlık bir mağaranın anısıydı bu. Tabii normal insan gözleri olmadığı için gözleri karanlığa çabuk alışmıştı.
“İlk anım karanlık bir mağarayla ilgili.”
Ejderha Melezi titreyen ellerini birbirine kenetledi.
Kendini bile göremediği o karanlığın içinde…
“O sırada acı çekiyordum.”
Şu an hissettiği şiddetli acıdan farklıydı ama o zamanlar sürekli acı hissediyordu.
“Çünkü bir kimeraya dönüşme sürecindeydim.”
Bir Ejderha, bir insan vücuduna karışıyordu. O sırada Ejderha Melezinin bedeni yeniden yapılandırılıyordu.
“Ne insan ne de Ejderha olan bir canavara dönüşüyordum.”
Ne kadar acı verdiğini hatırlamıyordu. Bu acıya rağmen, Ejderha Melezi her şeyden çok sadece onu ziyaret eden beyaz maskeli adamı beklemişti.
Adamın yanında getirdiği meşale onun tek ışık kaynağıydı. Aynı zamanda onun tek ısı kaynağıydı da.
“Beyaz Yıldız gelirdi ve gitmeden önce bir süre sessizce bana bakardı. Şimdi düşünüyorum da, muhtemelen beni gözlemlemeye geliyordu. Yarattığı yaratığın
düzgün büyüyüp büyümediğini görmek istiyordu.”
Ejderha Melezi o zamanlar beyaz maskeli adamın kim olduğunu bilmiyordu.
O kadar çok acı çekiyordu ki, adamın kimliğini, hatta kendi kimliğini bile merak edecek vakti yoktu. O zamanlar çok gençti. Acı tek başına çocuğun zihnini doldurmaya yetiyordu.
“Bir gün vücudumu korkunç bir acı sardı.”
Bu son adımdı.
Bu onun için tam bir kimeraya dönüşmesinin son adımıydı.
“Bu acıyı çekerken bir şeyi hatırladım.”
Ejderha Melezi konuşmaya devam etmeden önce ağzını birkaç kez açıp kapattı.
“Bu anı bir Ejderha Melezi olarak yaşadığım bir anı değil, bir insan olarak yaşadığım anılardan biriydi.”
Bu onun Ejderha Melezi olarak hatırladığı ilk anısı değildi.
Bu onun hâlâ insan olduğu zamanlardan kalma bir hatıraydı.
“Sadece tek bir anıydı.”
Belirli bir olayı hatırlamıştı.
“…Dokuz yüz yıl önce tesadüfen Beyaz Yıldıza rastlamıştım. Sanırım ikinci ya da üçüncü reenkarnasyonu sırasındaydı.”
Sessizce dinleyen Cale kaşını seğirtti.
‘Eğer Ejderha Melezinin tarif ettiği gibiyse, o zaman son Ejderha Katili olarak yaşadığı hayatın veya ondan sonraki hayatın hemen ardından gelen hayat olmalı.’
Zaman sıralamasına göre 900 yıl yaşayan Ejderha Melezinin, 1000 yıl boyunca reenkarnasyona uğrayan Beyaz Yıldız ile tanışması için bu aralıklarda yaşıyor olması gerekiyordu.
Cale, Ejderha Melezine bakarken ellerini birbirine kenetlemişti. Ejderha Melezi titreyen ellerini bir arada tutarken konuşmaya devam etti.
“O sırada Beyaz Yıldız benim kö-, hayır, insan olarak yaşadığım köyü ziyaret ediyordu. Çocuklara bol bol yemek verdi ve bizimle oynadı.”
Ejderha Melezinin gözleri aşağıya indi.
“Ancak muhtemelen benim gibi canavarlar yaratmak için ihtiyaç duyduğu vücuda sahip olan benim gibi çocukları arıyordu. Bir Ejderhanın gücünü bize aktarsa bile ölmeyecek deneyler.”
Ejderha Melezi dudaklarını ısırdı.
“Ve benim yaşadığım köy çok fakirdi. Şehrin dışında bir gecekondu mahallesiydi. Bana o zamanlar çok yiyecek verdi ve çok heyecan verici hikâyeler anlattı.”
Bu anıları hatırlamaya devam ettikçe kalbi kükrüyordu.
“Ve daha sonra…”
Ejderha Melezinin ağzının titremesi durdu.
Ağzından donuk bir ses çıktı.
“Sonra gerçek ailem beni Beyaz Yıldıza sattı.”
Anne ve babasının Beyaz Yıldızdan iki ellerini de uzatarak altın para aldıktan sonra kendisini nasıl ona doğru ittiklerini hâlâ hatırlayabiliyordu.
Tam bir kimeraya dönüşmeden önceki son aşama…
O korkunç acı sırasında ortaya çıkan tek anı, o olayın anısıydı.
Ne kadar korkunç olmalı…
Sadece o olayı hatırlamış olması ne kadar korkunç bir durum olmalı?
Küçüklüğünden beri oynadığı arkadaşları? Kardeşlerinin yüzleri?
Bunların hiçbirini hatırlamıyordu. Bu olay onun insan olarak yaşamından kalan sahip olduğu tek anıydı.
“Çok net hatırlıyorum.”
O zamanlar satıldığını biliyordu. Ancak anlamıyormuş numarası yapmış ve babasının ve annesinin kollarına tutunmaya çalışmıştı.
Maalesef eline geçen şey Beyaz Yıldızın sert eli olmuştu.
Böylece Beyaz Yıldızın elinden tutarak köyden ayrılmış ve ormana doğru yola çıkmıştı. Ejderha Melezi, kaderine teslim olup Beyaz Yıldıza bir soru sormadan önce bir süreliğine köye bakmıştı.
‘Sen benim babam mısın?’
Bundan sonra babam sen misin?
Bu şekilde satılan çocukların genellikle köle olarak yeniden satıldıklarını veya öldüklerini duymuştu. Bu yüzden öyle olmayacağını umuyordu.
‘Emin değilim.’
Beyaz Yıldız, onu parayla satın almış olmasına rağmen onunla tatlı tatlı konuşuyordu. Ancak yumuşak olan yalnızca sesiydi.
‘Bunu nasıl istersen öyle düşün.’
Hatıra bataklığından çıktıktan sonra tam bir canavara dönüşen çocuk, karşısında gülümseyen Beyaz Yıldıza bakmış ve düşünmeye başlamıştı.
“…Baba.”
Bu kişi benim babam.
Hayır, o benim babam olmak zorunda. Bunu nasıl isterse öyle düşünmesini söylemişti, bu yüzden Ejderha Melezi, Beyaz Yıldıza yeni babası gibi davranmaya karar verdi.
‘Ama sonuçta ona babam gibi davranamadım. Onun oğlu olarak kabul edilemezdim.’
Bunun nedeni tam bir Ejderha olamayacağı gerçeği yüzündendi.
O, sınırı ikinci büyüme aşamasında sonlanan bir yarı Ejderhaydı. O bir kimeraydı, bir canavardı.
“Son aşamadan sonra acı ortadan kaybolduğunda, bir Ejderha Melezi olduğumu fark ettim. Bir kimeraya dönüşmüştüm. Beyaz Yıldız o dönemde bana şunu söyledi.”
Sesin titremesi durdu ama Cale gözbebeklerinin tekrar titremeye başladığını görebiliyordu.
O gözlerin sahibi boğuk bir sesle konuşmaya devam etti. Beyaz Yıldızın kendisine söylediklerini kelimesi kelimesine tekrarladı.
“Kırmızı bir Ejderhanın kalbini senin kalbine soktum.”
Cale bu sözleri duyduğu anda gözlerini kapattı. Ejderha Melezi konuşmaya devam etti.
“Ayrıca şunları da söyledi. ‘Kalbinde son Ejderha Lordunun kanı var. Yani kesinlikle harika bir Ejderha olacaksın. Bir Ejderha ol ve benim yerime geç. Her ikisini de yapabileceğine inanıyorum.’ ”
Cale içini çekti.
Kırmızı Ejderhanın kalbi.
Ve son Ejderha Lordunun kanı.
Bu ikisi ona cevapları vermek için yeterliydi.
Sorularının hepsi cevaplanmıştı.
‘Bu p*çte Raon’un kardeşinin kanı var.’
Cale baş ağrısının yaklaştığını hissetmeye başladı. Şakakları acıyordu.
Beyaz Yıldız, kırmızı yumurtayı yok etmiş ve Raon’un kardeşi olan Ejderhayı, onun kalbini Ejderha Melezini yapmak için bir malzeme olarak kullanmak amacıyla öldürmüştü.
“Ondan sonra birkaç Ejderha kalbi daha yedim.”
“…Haaa.”
Cale iki eliyle yüzünü fırçalarken iç geçirdi.
Hayal kırıklıklarını Ejderha Meleziyle paylaşmak doğruymuş gibi gelmiyordu.
‘Raon’un kardeşini öldüren kişi bu p*ç değildi.’
Sonuçta Cale’in söyleyebileceği tek bir şey vardı.
“Beyaz Yıldız, seni lanet olası p*ç.”
Bunu ne kadar düşünürse düşünsün, o p*çin huzur içinde ölmesine izin vermek çok kolay olurdu. Beyaz Yıldızın acı verici bir şekilde öldüğünden emin olması gerekiyordu. Kafasıyla Ejderha Melezini işaret eden Cale’in yüzü öfkeyle doldu.
“Bana daha fazlasını anlat.”
Sanki söyleyecek başka bir şeyi varsa konuşmaya devam etmesini söylüyordu.
“Ben…”
Ejderha Melezi devam etti.
“İlk büyüme aşamamı geçtikten sonra mağaradan ancak Beyaz Yıldızın bana emir vermesiyle çıkabildim. Beyaz Yıldız beni yanına aldı çünkü hangi Ejderhaların Ejderha Lordu olacak kadar güçlü olduğunu veya gelecekte yeterince güçlü olacağını anlayabiliyordum.”
Beyaz Yıldızın Ejderha Melezini yanına alması ve güçlü Ejderhaları bizzat öldürmesinin ya da Ejderha Melezine onları öldürmesini emretmesinin nedeni buydu.
Cale elini kaldırdı ve sözünü kesti.
“Bu değil.”
“…Ha?”
“Hayatınla ilgili bir şey duymak istemiyorum. Bana siyah yumurta hakkında ne bildiğini anlat.”
“Ah.”
Ejderha Melezi sonunda Cale Henituse’nin neden sakin bir şekilde onunla sohbet ettiğini anladı. Kendisini, arkadaşlarını ve halkını öldürmeye çalışan onun gibi biriyle bu şekilde sohbet etmesinin nedeni genç Ejderhaydı.
Genç Ejderhayı kıskandı ama öncekinden farklı bir zihniyetle konuşmaya devam etti.
Boom. Boom. Boom.
Genç Ejderhayı düşünmeye başladığında kalbi çılgınca atmaya ve titremeye başladı.
“Benim astım olan Redika adında bir serseri vardı. Onun hakkında da bilgi sahibi olmalısın. İlk dövüştüğün orta sınıf Arm üyesiydi.”
Ejderha Melezi, Cale’e siyah yumurta hakkında bildiği her şeyi anlatmaya başladı.
Redika’ya gizlice onu atması emrini nasıl verdiğini ve Redika’nın ona onu bir mağaraya attığını nasıl söylediğini anlatarak başladı. Ayrıca Redika’nın ölümünden sonra yumurtanın nerede olduğunu bilmediğini de anlattı.
“Ha!”
Cale her şeyi duyduktan sonra iç çeker gibi bir kahkaha attı. İnanmayan bir bakışla Ejderha Melezine doğru konuşmaya başladı.
“Onu Redika’ya mı bıraktın?”
“Evet.”
Cale, başını sallayıp düşünmeye başlarken korkmuş görünen Ejderha Melezine baktı.
‘…İşler nasıl bu hale gelebilir?’
Sonunda Raon’un nasıl Doğu kıtasından Batı kıtasına geçtiğini ve son olarak nasıl Stan ailesine satıldığını anlayabilmişti.
Cale garip bir şekilde kaşlarını çatmaya başladı. Şu an duyguları karmakarışıktı. Metanetli bir ifadeyle Ejderha Melezine baktı ve konuşmaya başladı.
“Redika’ya onu Batı kıtasında güzel bir esintinin olduğu berrak bir ormana atmasını mı söyledin?”
“……Evet.”
“Ona mağaranın girişine bir illüzyon büyüsü yapmasını mı söyledin?”
“……Evet.”
“Ve ona sık sık onu düzgün bir şekilde atıp atmadığını mı sordun? Ona hâlâ o mağarada olup olmadığını mı sordun?”
“……Evet. Onu düzgün bir şekilde attığından emin olmam gerekiyordu.”
“Hoo.”
Cale inanamayan gözlerle Ejderha Melezine baktı.
‘Bu onu atmak mı? Bu onu korumak için saklamak! Aigoo.’
Cale’in baş ağrısı daha da kötüleşti. Bu Ejderha Melezi p*ç bu kadar saf bir aptal mıydı? Ancak Ejderhaları küçümsediğini söyleyen Ejderha Melezinin siyah yumurtaya neden bu şekilde davrandığını anlayabiliyordu.
‘Aigoo, kafam.’
Cale konuşmaya başlarken bir eliyle alnını tuttu.
“Sen oldukça akıllı bir p*çsin. Eminim artık Redika’nın sana yalan söylediğini biliyorsundur.”
“…Biliyorum.”
Ejderha Melezi dudaklarını ısırdı.
Redika’nın ölümünün üzerinden yaklaşık iki yıl geçmişti. Yumurtanın henüz çatlamadığını söylemişti. Ama bu siyah Ejderha çoktan altı yaşındaydı.
‘Ben büyük ve kudretli Raon Miru’yum! Altı yaşındayım!’
Eğer bu doğruysa bu onun Redika tarafından kandırıldığı anlamına geliyordu. Ejderha Melezi o anda Cale’in sakin sesini kulağında duydu.
“Redika, Stan Markizliğine bir yumurta sattı. Siyah bir yumurtaydı. Yumurta kısa sürede çatladı ve dört yıl boyunca bir yer altı mağarasında zincirlendi, kırbaçlanarak ve aç bırakılarak işkence dolu bir hayat yaşadı.”
Ejderha Melezi aniden ‘hayvan ehlileştirmek’ terimini düşündü. O da Beyaz Yıldız tarafından bir hayvan gibi ehlileştirilmişti.
Cale bunu düşünürken konuşuyordu.
“Ve bir Ejderha olarak öğrenmesi gereken hiçbir şeyi öğrenmedi. Boynunda mana kısıtlayıcı zincirler vardı. Hiçbir zaman doğru düzgün büyü kullanmamıştı bile.”
Ejderha Melezi, sonunda sormaya karar vermeden önce ağzını birkaç kez açıp kapattı.
“…Ejderhandan mı bahsediyorsun?”
Bu kadar masum, mutlu ve sevgiyle büyümüş gibi görünen o Ejderha böyle bir hayat mı yaşamıştı?
Zincirlenmiş olarak büyümüş, hapsedilmiş ve anlatıldığı gibi işkence mi görmüştü?
Cale, Ejderha Melezinin titreyen gözlerine bakarken başını salladı.
“O neden benim Ejderham oluyormuş? O bir eşya mı? O, Raon Miru, Raon Miru.”
Cale gelişigüzel bir şekilde eklemeden önce içini çekti.
“O Raon Miru, kalbine tıkılmış olan kırmızı Ejderhanın küçük kardeşi.”
Ejderha Melezi başını eğdi.
“Haaa, çok sinir bozucu.”
Cale, onun küçülmüş ve büzüşmüş halini gördükten sonra daha da kaşlarını çatmaya başladı.
Bu konuda ne yapmalıydı?
Raon’a söylemeli miydi?
Daha önemlisi…
Sheritt’e söylemeli miydi?
Cale’in kol dayanağına dokunan parmağı hareket etmeyi bıraktı. Başını öne eğmiş olan Ejderha Melezi, çok geçmeden Cale’in sesini duydu.
“Kırmızı Ejderhanın annesiyle tanışır mısın? O Raon’un annesi.”
“…Ha?”
Cale, Ejderha Melezinin kırık bir saate benzeyen ifadesiz suratını görebiliyordu. Başını kaldırıp boş bir şekilde sormuştu ve bu onu son derece aptal gibi gösteriyordu.
‘Aigoo, zavallı hayatım.’
Cale şakaklarına bastırdı ve konuşmaya başladı.
“Öncelikle. Daha ne kadar yaşaman gerektiğini düşünüyorsun?”
“…O.”
Lord Sheritt’ten bahsettiğinden beri kıpır kıpır olan Ejderha Melezi şu anda çok aptal görünüyordu.
“Bunu gerçekten bilmiyorum.”
Ejderha Melezi gerçekten de ne kadar daha yaşaması gerektiğini bilmiyordu. Vücudundaki acı o kadar korkunçtu ki her an ölmesi garip olmazdı.
“…Ama dayanabilirim.”
Ejderha Melezi, Cale’e baktı ve cevap verdi.
Farkında değildi ama Cale’e çaresiz bir ifadeyle bakıyordu.
Cale, Ejderha Melezinin bu çaresiz ifadesinin ve sessiz ama telaşlı sesinin ardındaki duygularını anlıyordu.
‘Onunla tanışmak istediğine eminim. Muhtemelen Lort Sheritt’le tanışmak istiyordur.’
Bu, geçmişte ebeveyn olarak gördüğü insanlar tarafından yalnızca bir kenara atılan biriydi.
Elbette bu p*ç kurusuna sempati duymak istemiyordu.
Geçmişte pek çok korkunç şey yapmıştı.
Cale’in bu p*çi nasıl hayatta tutacağını bulmaya çalışmamasının nedeni buydu. Ancak onun yerine başka bir şey söyledi.
“Hayatta kal. Dayan. Mümkün olduğu kadar uzun süre yaşama tutun. Şu anda ölemezsin.”
Cale bunu söyledikten sonra ayağa kalktı.
“Toprak kadim gücü. O gücü aldıktan sonra Raon ve Raon’un annesiyle konuşacaksın. O zamana kadar çeneni kapalı tut. Nedenini biliyorsun, değil mi?”
Ejderha Melezi, Cale’in ona neden çenesini kapalı tutmasını söylediğini anladı.
Genç Ejderha içindi. Ağzını açtı ve kendinden emin bir şekilde cevap verdi.
“Biliyorum. Bu sizin için çok önemli bir zaman ve size hiçbir şekilde zarar vermek istemiyorum.”
“İyi. Bize zarar verecek hiçbir şey yapma. Senden hoşlanmıyorum, bu yüzden bize daha fazla zarar verme. Sesim soğuk mu geliyor?”
Ejderha Melezi, Cale’in yorumu karşısında iç geçirdi.
“Hayır, hiç de soğuk gelmiyor.”
Ondan hoşlanmadığını söyleyen ama aynı zamanda ona dayanmasını da söyleyen birini nasıl soğuk bulabilirdi?
Eğer bu Beyaz Yıldız olsaydı, bu kadar sakin tartışmayı unutun, Raon’u ve Raon’un annesini gözünün önünde öldürür, sonra da günahlarının bedeli olduğunu söyleyerek onu acımasızca katlederdi.
Cale Henituse’ye baktı ve konuşmaya başladı.
“Sen… gerçekten iyi bir insana benziyorsun.”
Cale anında kaşlarını çatmaya başladı.
‘Benim iyi bir insan olduğumu mu düşünüyor?’
“Ne saçmalık. Aklını mı kaçırdın? Ölme vaktin mi geldi? Benim iyi bir insan olduğumu mu düşünüyorsun? Ne saçmalık ama. Böyle bir şey söyledin diye seni hayatta tutmanın bir yolunu bulacağımı mı sanıyorsun?”
Cale sanki ona bu tür düşüncelere kapılmamasını, böyle şeylerin asla olmayacağını söylüyormuşçasına gülüyordu. Daha sonra hafifçe gülümseyen Ejderha Melezini gördü.
“…Artık yaşamak gibi bir planım yok. Biraz daha, sadece biraz daha dayanmayı planlıyorum.”
Cale, Ejderha Melezinin bu şekilde tepki verdiğini görünce ne diyeceğini şaşırdı. Ancak Ejderha Melezi onu umursamadı ve sessizce gülmeye başladı. Garip bir nedenden dolayı gülmeden duramıyordu.
Kalbi huzur içindeydi.
Aynı zamanda da üzüntü içindeydi.
Bunca zaman sonra neden? Hayır, neden bu kadar zaman varken şimdi?
Her türlü düşünce zihnini doldurdu. Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek. Her üç şey de onun zihnine karışıp onu üzüyordu.
Bu düşüncelere sahipken Cale’in soğuk sesini duymaya devam etti.
“Böyle garip gülme. Şimdilik bizi takip edeceksin. Anlaşıldı mı?”
“Elbette.”
Ejderha Melezi de bunu yapmak istiyordu.
Cale’i takip etmek istiyordu.
‘Onu’ görebilmek için bunu yapması gerekiyordu.
Cale konuşmaya devam ederken kapıya doğru yöneldi.
“Yemeğimizi yedikten hemen sonra dağa çıkıyoruz. Hazırlan.”
* * *
“Aigoo, o dağa mı gidiyorsun? Hayır, bunu yapamam. Sana orada rehberlik edemem!”
Yaşlı bir adam Cale’in önünde ellerini sallayarak onu caydırmaya çalıştı.
“O dağa gidersen büyülenirsin, büyülenirsin diyorum! Bir hayalet tarafından büyüleneceksin ve uçurumdan düşeceksin… öleceksin! O uçurumun altında kaç tane iskelet olduğunu biliyor musun? Aigoo, eğer o dağa gidersen başın büyük belaya girecek!”
Yaşlı adam bu zayıf görünüşlü tüccara karşı dürüsttü.
“Bay Bob, senin gibi zayıf bir insan oraya giderse anında büyülenir ve ölür. Bunu endişelendiğim için söylüyorum. Aigoo, neden bir kâse çorbayı bile bitiremeyecek kadar zayıf görünüyorsun?”
Tüccar Bob, hayır, Cale kaşlarını çatmaya başladı.
———-
Merhabalar, uzun bir aradan sonra tekrar buradayım. Sizi hayal kırıklığına uğrattıysam özür dilerim ve bundan sonra size güzel ve doğru çeviriler sunmak için sıkı çalışacağım. Elimden geldiğince günde en az 1 çeviri ya da daha fazlasını paylaşacağım. Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğim. Sevgiler ve saygılar.