“Veliaht prens, delirme!”
Raon, Cale’in önünde belirdi ve mutlu bir şekilde bağırdı.
Veliaht prens Alberu Crossman, kaşlarını çatmayı bile bitiremeden nazik bir gülümseme takınmak zorunda kalmıştı.
– Raon-nim, gerçekten delirmeyeceğim.
Alberu, Cale Henituse’nin dudaklarının köşelerinin Raon’un arkasında seğirdiğini görebiliyordu.
O sinir bozucu yüz hakkında bir şeyler söylemek istedi ama Cale’in şu anki görünümünü gördükten sonra ancak iç geçirebildi.
– Huuuuuu.
Bu iç çekişi duyduktan sonra Cale’in ifadesi tuhaflaştı.
Alberu kollarını masaya koymadan önce onu umursamadı ve konuşmaya başlarken çenesini üzerlerine koymak için birbirine kenetledi.
– Tamam. Bu sefer ne gibi bir belaya neden oldun?
Sanki bir çocukla uğraşıyormuş gibi nazikçe konuşuyordu.
Bu, Cale ve Alberu’nun konuşmasını izleyen Paralı Asker Kralı Bud Illis’in kafasını karıştırdı.
‘…Bu kadar nazik konuşmasına rağmen neden son derece sinirli görünüyor?’
Alberu’nun yeni uyanmış olmasına rağmen parıldayan yüzü, Paralı Askerler Loncasının Batı kıtasının Roan Krallığından veliaht prens Alberu Crossman hakkında topladığı bilgilerle uyuşuyordu.
Paralı Askerler Loncası, Batı kıtasındaki birçok savaşın sonuçları yanı sıra krallığa liderlik eden Alberu Crossman’ın sebebiyle önemli ölçüde ilerleyen Roan Krallığı hakkında birçok bilgiye sahipti.
‘Roan Krallığının gelecekteki kralı.’
Ancak, şu anda farklı bilgi ağları ve iktidardaki insanların, Alberu Crossman’ın mevcut eylemleri hakkında kafaları karışıktı.
Bu Bud için de geçerliydi.
‘Neden resmen tahta geçmiyor?’
Roan Krallığı şu anda her zamankinden daha fazla ilgi görüyor ve Batı kıtasındaki savaşların bir sonucu olarak önemli ölçüde genişliyordu.
Tüm bu savaşlarda onlara liderlik etmekten sorumlu olan veliaht prens Alberu Crossman henüz tahta geçmiyordu.
Alberu’nun aldığı özel raporlara göre, mevcut kral Zed Crossman, tahtı şimdilik reddeden Alberu’ya devretmek istiyordu.
‘Tahtı vermesinin nedeni, krallığın şu anda istikrarsız olması.’
Veliaht prens Alberu, Roan Krallığını ve Batı kıtasını etkileyen savaşın etkilerinin henüz bitmediğini söylüyor ve tüm bu istikrarsızlıklar ortadan kalkana ve barış geri dönene kadar sadece Roan Krallığına odaklanmak ve başka bir şey yapmamak istediğini açıklıyordu.
‘Ama tek sebep bu mu?’
Bud, Alberu Crossman’ın kişisel kazançlarını böyle feda etmeye istekli biri olmadığına inanıyordu.
Düğününü bile politik bir araç olarak kullanacak biri olma olasılığı daha yüksekti.
‘İkinci ve üçüncü prensleri siyasetten nasıl uzaklaştırdığına bakarak durumun böyle olduğunu söyleyebilirim.’
Savaş nedeniyle her şey karmakarışık olsa bile, Alberu ikinci ve üçüncü prensleri taht için rekabetten ve siyasetten tamamen uzaklaştırmayı başarmıştı.
Soylular için korkutucu veliaht prens olmayı ama aynı zamanda vatandaşlar için de hayırsever bir yıldız olmayı başarmıştı.
‘Alberu Crossman, doğal olarak Beyaz Yıldızı biliyor.’
Veliaht prens, Batı kıtasındaki savaşın hemen hemen başlangıç noktası olan Beyaz Yıldızın varlığını biliyordu, bu yüzden onu yenene ve barış yeniden sağlanana kadar her şeyi bir kenara bırakıyor olabilirdi.
Tahtı almak ve evlenmek dâhil her şeyi geri çekmesinin nedeni bu olabilirdi.
‘…Ama sezgilerim bana durumun böyle olmadığını söylüyor.’
Bud’ın sezgileri, Alberu’nun şu anki kararlarının tek sebebinin bu olmadığını söylüyordu.
‘Mm, şey, sanırım kendi sebepleri var.’
Bud, Alberu’yu düşünmeyi bıraktı.
Doğu kıtasındaki biri için bu veliaht prensin evlenip evlenmemesi önemli değildi.
Bud’ın beklediği gibi, Alberu sadece Batı kıtasının barışı için her şeyi geri itmiyordu.
‘Ne kadar da can sıkıcı.’
Alberu, gözünün ucuyla bazı belgeler görünce kaşlarını çatmaya başlamadan önce Cale’in yanıtını bekledi ve onları kenara itti.
Astlarından bazıları, bu belgelerde tahtı almayı düşünüp düşünmediğini temkinli bir şekilde sormaya çalışıyordu.
Bazıları da onun evliliğinden bahsediyordu. Çünkü üçüncü prens henüz gençken, ikinci prens ise yakın zamanda sevdiği birini bulmuş ve evlenmişti.
Söylenene göre, ikinci prens kadının teklifini kabul etmiş ve kraliyet ailesinden hiçbiri evliliğe karşı çıkmadığı için hızla evlenmiştiler.
‘…Tahtı almam gerekiyor.’
Alberu kral olmak istiyordu.
Bu gerçek hiç değişmemişti.
Mogoru İmparatorluğundan özgür şehri aldıklarında ve Alberu’nun tüm hazırlıkları bittiğinde…
O sırada tahtı almayı planlıyordu.
Ancak, o zaman yaklaştıkça zihni karmaşıklaşıyordu.
Bunun basit bir nedeni vardı.
İnsanlara, son zamanlarda diğer krallıklarda onun hakkında nasıl konuşulduğuna dair bilgi toplamalarını söylemişti.
Birçok sonuç geri gelmişti.
Bunlardan özellikle bazıları dikkatini çekmişti.
< Tipik bir prens. Güçlü bir lider olma potansiyelini gösteriyor. >
< Güneş tanrısının kutsamasını almış gibi görünen veliaht prens, güneşin parlak ışığını Roan Krallığının vatandaşlarına geri getirecek biri olarak görülüyor. >
Crossman kraliyet ailesinde nesilden nesile geçen sarı saçlar.
Bir de mavi gözler vardı.
Veliaht prens Alberu Crossman’ın şu anda her zamanki halinden farklı olarak birçok endişesi vardı.
‘Eski ben bunu umursamazdı.’
İlk prens Alberu’nun birkaç yıl öncesine kadar gerçek görünüşünü ortaya çıkarmak gibi bir planı yoktu.
Tek amacı, kendisi kralken Roan Krallığını, vatandaşları için daha iyi bir yer haline getirmekti.
Bu sahte görünüşü hayatının geri kalanında sürdürmeyi planlamıştı.
Evlenmeyi de düşünmüyordu.
Hayatının geri kalanını onunla paylaşacak birine sadece sahte görünüşünü göstermek istemiyordu.
Bu ona gerçek görünüşünü göstermesi gerektiği anlamına geliyordu ama Alberu aşktan ve evlilikten vazgeçmişti çünkü bu onun gerçek görünüşünün dışarı sızabileceği anlamına geliyordu.
Tabii ki evlenmeyeceği gerçeği, astları onu evlenmeye teşvik ederken aynı zamanda Alberu’nun tahtı ele geçirme sürecini de sarsacaktı.
Ancak Alberu, çocuğuna kendisininkine benzer bir hayat yaşatabileceğinden emin değildi.
Bu yüzden geçmişteki Alberu, yeğenlerinden birini veliaht ilan edene ve zamanı geldiğinde tahttan yavaş yavaş ayrılana kadar, evlenmeden tahtı ele geçirmeyi ve krallığı yönetmeyi planlıyordu.
Her şey çeyrek Kara Elf olduğu içindi.
‘Ama geçmiş, şimdiki zamandan farklı.’
En azından şimdilik, Kara Elflerin Roan Krallığında iyi bir imajı vardı.
Aslında, birçok insan Kara Elfler için tezahürat yapıyordu.
Alberu’nun başını ağrıtan da buydu.
Teyzesi Tasha. Alberu’ya bu kadar çok yardım eden diğer Kara Elfler de vardı. Alberu, Kara Elflerin insanlar tarafından kabul edilmelerine ve yeraltında yaşamak yerine güneşin altında yaşayabilecek olmalarına çok sevinmişti.
‘…İşte bu yüzden dikkate almam gereken çok şey var.’
Alberu, sarı saçları ve mavi gözleri olmayan gerçek görünümünü saklaması gerekip gerekmediğini sorgulamıştı.
Nedeni basitti.
Bu herkes için geçerli bir sebepti.
‘Herkes olduğu gibi kabul edilmek ister.’
Alberu, yalnızca Kara Elflerin onu olduğu gibi kabul edeceğini düşünmüştü. Ancak durum böyle değildi.
Alberu’nun etrafında yavaş yavaş gerçek görünümünü umursamayan insanlar ortaya çıkmaya başlamıştı.
Sorgulamadan kabul etmiştiler.
Bu bakışlar Alberu’nun zihnini doldurmaya devam etmişti. Ayrıca Roan Krallığı içinde yeni itibarlar kazanmaya başlayan grupları da düşünmeye başladı.
Cüceler, Kaplan kabilesi, Kurt kabilesi, Kedi kabilesi ve Kara Elfler.
Düşmanları da belli olmuştu.
Beyaz Yıldız şu anda onların bir numaralı düşmanıydı.
Alberu artık tahtın tam önünde olduğunu düşünmeye başlamıştı.
‘Nasıl bir Roan Krallığı hayal ediyorum?
Sadece güçlenen ve daha fazla toprağı olan bir krallık mı?
Bununla tatmin olur muyum?’
Alberu, önündeki tahtla ilgili bu tür endişeleri olmasını komik buldu. Bu ona insanların nasıl asla tatmin olmadıklarını düşündürdü.
Ama bu hiç de komik bir endişe değildi.
“Ekselânsları?”
“Ah.”
Alberu hızla düşüncelerinden sıyrıldı.
Şu anda Cale ile sohbet ettiğini unutmuştu.
“Uyuyor musunuz majesteleri? Sizi daha sonra arayayım mı?”
Alberu, konuşmaya başladığında Cale’i sinir bozucu buldu.
Aklındaki düşünceler bir anda ortaya çıktı.
– …Seni düşüncesiz aptal.
“Affedersiniz?”
Cale şok olmuş görünüyordu.
‘Majesteleri az önce ne dedi?
‘Az önce ‘bu sefer ne sorun çıkardın’ diye soran o değil miydi? Bu yüzden ona cevap vermeye çalışıyordum ama o sustu ve dinlemedi.’
Alberu, şok olmuş Cale’in arkasında duran Choi Han ile göz göze geldi.
Cale ve Choi Han ile Kara Elf formunda dolaşmıştı. Choi Han’ın o anki tepkisini hatırladı.
– Sen de.
“…Neden bahsettiğinizi anlamıyorum, majesteleri.”
– Sen de düşüncesiz bir aptalsın.
Choi Han’ın ifadesi sakindi ama gözleri veliaht prense ne saçmalıktan bahsettiğini sorar gibi bakıyordu.
Veliaht prens, Cale ile bir kez daha göz teması kurdu.
“Bir rüya mı gördünüz majesteleri?”
Alberu, Cale’in homurdanmasına dürüstçe cevap verdi.
– Evet. Hala rüya görüyorum.
Alberu Crossman, çeyrek Kara Elf olan veliaht prens.
‘Sanırım bu endişe bir süre daha devam edecek.’
Alberu içinde uzun sürecek bir endişenin başladığını hissedebiliyordu ama şimdilik bunu bir kenara bırakmaya karar verdi.
Batı kıtasını Beyaz Yıldızdan kurtarmak ve Roan Krallığını geliştirmekle ilgili endişelenecek çok şey vardı zaten.
Çok geçmeden yüzünde parlak bir gülümseme belirdi.
“Ho!”
Cale, uyandıktan sonra aklı havadaymış gibi görünen Alberu ile alay etti.
‘Bunu onu uyandırdığım için mi yapıyor?’
Cale, Alberu’nun parlak gülümsemesine başını salladı.
–Kardeşim.
Cale, Alberu’nun ona hitap etme şeklini aniden değiştirdiğini duyunca irkildi.
‘Neden yine böyle davranıyor?’
– Ben her zaman yakışıklı değil miyim?
Cale’in yanıtını bekledi. Cale’in bu sorunun ardındaki gizli anlamı anlayacağını biliyordu.
Cale karşılık verdi.
Bir an bile tereddüt etmeden tazelenmiş bir ifadeyle konuştu.
“Roan Krallığımızın yanı sıra Doğu ve Batı kıtalarını aydınlatacak parlayan yıldızsınız. Hem güneş hem ay olacaksınız. Bazen o kadar parlıyorsunuz ki, Roan Krallığının geleceğinin ne kadar parlak olacağına dair hayranlıkla dolup taşıyor-”
– Seni kahrolası p*ç.
Cale ona yalakalık etmeye devam ederken Alberu kaşlarını çattı. Tabii ki, Cale bunu yaparken son derece tazelenmiş görünüyordu.
“…Ne… Veliaht… Böyle bir soru sormak…”
Paralı Asker Kralı Bud Illis başını sallamadan önce kendi kendine mırıldandı.
“…O ikisi… Batı kıtasının kahramanları… Batı kıtasının umudu…”
Ancak, kimse onun mırıltılarına dikkat etmedi.
Hepsi sadece Alberu ve Cale’e odaklanmıştı.
– Tamam. Peki, ne gibi bir belaya neden oldun?
Alberu sordu ve Cale yanıtladı.
“Majesteleri, her şey Roan Krallığında.”
– Neden bahsediyorsun?
Cale gülümsemeye başladı.
“Beyaz Yıldızı yenme gücü.”
Alberu parmağıyla Cale’i işaret etti.
– Derhal geri dön.
Cale emre karşılık verdi.
“Birkaç gün sonra sarayda görüşürüz, majesteleri.”
‘Neden birkaç gün?’
Cale, Alberu’nun bu soruyu sorar gibi görünen bakışlarına karşılık verdi.
“Önce bir şatoyu taşımalıyım.”
Alberu aramayı bitirmeden önce son bir şey söyledi.
– Etrafta dolaşıp bir sürü tuhaf şey yapıyorsun.
Ekran siyaha döndü.
Cale, tazelenmiş bir ifadeyle diğerleriyle konuşmaya başladı.
“Para toplamaya gidelim mi?”
Gidecekleri yer belirlenmişti.
Mogoru İmparatorluğundaki en iyi beş tüccar loncasından biri olan Singten Tüccar Loncasına gidiyorlardı.
Cale, Ateşin Kararlılığını Singten Tüccar Loncasının lonca lideri Plavin Singten’e satmıştı.
Bunun bedeli 30 milyardı.
“Heh.”
“İnsan! Öyle gülüyorsun! Bu senin, ‘yağmalama vakti’, gülüşün!”
Cale’in dudaklarının köşeleri yavaşça yükselmeye başladı.
“…Yağmalamak mı?”
Bud sordu ve Raon heyecanla cevap verdi.
“Bu biraz para kazanmak üzere olduğumuz anlamına geliyor!”
“…Yani… 10 milyar… Kendi serveti değil… Ama o ça, çalaca-”
Bud’ın yüzü bembeyaz oldu.
Cale, veliaht prensin söylediklerini düşünürken umursamadı.
‘Mogoru İmparatorluğunda bir isyan çıkabilir.’
‘İmparatorluğun oldukça fazla toprağı var. Kraliyet ailesinin geri kalan üyelerinden bazıları, güçlerini onları takip eden soylularla güçlendiriyor. Görünüşe göre üç ya da dört grup oluşturmuşlar.’
Mogoru İmparatorluğunda bulunan Güneş Tanrısı ikizleri, Sör Rex, Kara Büyücü Mary ve Rosalyn’i düşünmeye başladı.
Cale gruba baktı ve konuşmaya başladı.
“Bud, Choi Han ve Raon benimle gelecek. Ve Eruhaben-nim.”
“Evet.”
“Ben sihirli taşları alırken lütfen sihirli çemberi yaratın.”
“Tamam.”
“Her şey bittiğinde…”
Cale, Lort Sheritt ve Raon’a baktı.
“Lütfen, handa bulunan o p*çi getirin.”
Ejderha melezi.
Cale, başını sallamadan önce onu düşündü.
“Aslında, Eruhaben-nim siz onu boş verin. Geri dönmeden önce onunla ben görüşeceğim.”
Kırmızı yumurta, Sheritt’in diğer çocuğu. Raon’un kardeşi olabilecek kişi.
Ejderha melezinden, o varlık hakkındaki gerçeği öğrenebilecekti.
“Başlayalım.”
***
Gece geç saatlerdi.
Mogoru İmparatorluğunun sarayı.
İmparatorluk Prensinin, tahttan indirilen İmparatorluk Prensi Adin’in kaldığı saray.
O konumda birkaç kişi belirdi.
“Çok çok üzülüyorum.”
Siyah cüppeli kadın sert bir şekilde konuşuyordu.
“Bin yıldır yıkanmamış bir paçavra gibi görünüyorsunuz. Hemen yıkamanız gerekiyor. Çok üzülüyorum.”
Cale önündeki insanlara el salladı.
“Uzun zamandır görüşmemiştik.”
Rosalyn konuşmaya başlamadan önce içini çekti.
“Genç efendi Cale, her zaman kan içindesiniz. Leydi Mary’nin söylediği her şey doğru.”
“Haha.”
Cale beceriksizce gülmeye başladı.
———-
Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğimdir, eheh (=w=)