“Ahh. Mm! Genç efendi Neo, görüşmeyeli uzun zaman oldu.”
Eric hemen Cale ve Neo’nun arasına girdi. Neo’nun gözleri yenilmiş gibi bakıyordu.
İyi bir av bulduğunu düşünmüştü, ancak Eric Wheelsman’ın yanındayken bu avı avlamak artık zordu.
“Evet, genç efendi Eric. Umarım iyiydiniz.”
Neo, Eric’i daha sonrasında genç leydi Amiru ve genç efendi Gilbert’i de bu şekilde selamladı. Daha sonra hepsinin Cale’in önünde durduğunu gördü ve dilini şaklattı.
‘Sanırım onu koruyorlar. Çöp bile olsa, sonuçta hala onlarla aynı taraftalar.’
Neo, üçünün Cale’i koruduğunu gördükten sonra hiçbir şey yapmamaya karar verdi. Eric, Neo’nun niyetini fark etti ve Cale’e bakmak için yavaşça döndü.
Neo’nun bakışları da Cale’e döndü.
“Mm.”
Neo daha sonra bilinçsizce bir inilti çıkardı.
Cale, kollarını kavuşturmuş sessizce Neo’ya bakıyordu. Cale’in gözleri aşırı derecede küçümseyiciydi. Sabahtan beri Neo’ya hiçbir şey söylememişti ama bakışları ve vücut dili söylenmesi gereken her şeyi söylüyordu.
‘Sınıfsız aptal.’
Bu Neo’ya Venion’un ona baktığı bakışı düşündürmüştü. Neo, Venion ona böyle bir bakışla baktığında sinirlenmiş olsa da, kendine bunun daha yüksek rütbeli bir asilzadenin bakışı olduğunu söyleyerek kendini teselli etmişti ve meseleyi çok düşünmemeye karar vermişti.
Cale, Neo’nun titreyen göz bebeklerini bir süre izledikten sonra arkasını döndü ve arkasına baktı. Kara Ejderhanın raporunu kulağında duydu.
Kara Ejderhayı bugün yanında getirmesinin bir nedeni vardı.
– Ses kaydetme büyüsü hazır.
Cale, Kara Ejderhadan bugün olan her şeyi kaydetmesini istemişti. Video kaydı çok fazla mana kullanımı gerektiriyordu ve uzun süre muhafaza etmesi zordu, bu yüzden Cale’in sadece ses kaydıyla yetinmesi gerekiyordu.
Cale aslında bunu yapmayacaktı çünkü sarayda manaya duyarlı birçok büyücü olacaktı ama Kara Ejderha ona ses kaydının, menzili küçük olduğu sürece, tespit edilmeyeceğine dair güvence vermişti.
Cale, saray girişine doğru ilerlemeden önce gelecekte Neo’yu kanlı gözyaşlarıyla ağlatmak için bunu kullanmaya karar verdi. Cale, borçlarını her zaman geri ödeyecek türden biriydi.
Eric Wheelsman, Cale’in uzaklaşmasını gururlu bir kardeş gibi izledi. Her gün gönderdiğim mektuplar işe yaramış olmalı diye düşünüyordu.
Öte yandan Gilbert ve Amiru, Cale’i meraklı ifadelerle izlediler. Eskiden sadece gösterişli kıyafetler giyen Cale Henituse, aksesuarsız sade siyah bir kıyafet giymeyi tercih etmişti. Kızıl saçları bile düzeli ve temizdi ve güneşten parlıyordu.
Cale sarhoş olmadığı için mi böyle diye merak ettiler.
Cale’in her adımı rahat ve sakin görünüyordu.
Amiru ve Gilbert, Cale’in sarayın girişine vardığında arkasını dönmesini izledi.
Cale’in onları çağırıyormuş gibi görünen bakışları, onlar için en merak uyandırıcı şeydi.
“Genç efendi Neo, içeride görüşürüz. Genç leydi Amiru ve genç efendi Gilbert, hadi hep birlikte girelim.”
Eric, Cale’i gururla izliyordu ama Amiru ve Gilbert, üçü de Cale’in önünde durduğunda daha da garip bir duyguya kapıldılar.
Cale, kafası karışık iki kişiye ve gururlu Eric’e baktı ve konuşmaya başladı.
“Hadi gidelim.”
Üçü, Cale’i saraya kadar takip etti. Gilbert ve Amiru’nun tuhaf hisleri, Cale’i takip ettikçe artmaya devam etti. Ancak Cale bunu umursamadı ve bu üç kişiyi bugün elinden geldiğince kullanmaya karar verdi.
“Kont Henituse’nin hanesinden genç efendi Cale-nim salona giriyor!”
Cale, koridora girerken hizmetçinin Eric, Gilbert ve Amiru’nun isimlerini bağırdığını duyabiliyordu.
“Fena değil.”
Eric’in arkasından yürümeden önce büyük salona baktı. Genç leydi Amiru, yanına gidip konuşmaya başlamadan önce Cale’e baktı.
“Genç efendi Cale. Ziyafet salonunun önünde veliaht koltuğu bulunur ve masalar bölgelere göre ayrılır. Bunun nedeni-”
Masaların neden bölgelere göre ayrıldığını açıklamak üzere olan Amiru, söyleyeceğini değiştirmeden önce Cale’in ifadesine baktı.
“Muhtemelen nedenini açıklamama gerek yok, değil mi?”
“Çok teşekkür ederim genç leydi Amiru, ama bunun nedenini biliyorum.”
Cale, Amiru’nun yüzünde meraklı bir ifadeyle başını sallamasını ve ardından odanın kuzeydoğu kısmındaki masalara yönelmesini izledi.
Salonun içinde beş masa vardı. Kuzeydoğu, Kuzeybatı, Güneybatı, Güneydoğu ve Merkez. Hepsi soylu grupların her birine göre ayrı ayrı bölünmüştü.
‘Veliaht prens böyle şeyleri ayarlamakta baya iyi.’
Grupların birbirleriyle rekabet etmesini sağlamak için arka planda işleri kontrol ederken aynı zamanda onları sık sık bir araya gelmeye zorladı. Bu veliaht prensin bir özelliğiydi. Ancak veliaht prens kendine gösterilen muamele konusunda da çok titizdi.
Veliaht masası, bu beş masanın hepsinin önünde, diğerlerinden yaklaşık iki adım daha yüksek bir yerde bulunuyordu.
‘İkinci ve üçüncü prensin koltukları onunkinden bir adım aşağıda.’
İkinci ve üçüncü prenslerin masası veliaht masasından bir basamak aşağıdaydı. Bu olaya veliaht prens ev sahipliği yapsa bile, ikinci ve üçüncü prensin bir soylular toplantısına katılmaması garip olurdu. Veliaht prens ev sahipliği yaptığı için, böyle yaparak statüleri arasında bir boşluk gösterdiğinden emin olmuştu.
‘Bu küçük, işe yaramaz ayrıntılara gerçekten dikkat ediyor.’
Veliaht prens, aslında, bu güçlü pozisyonlardaki tüm insanlar, gerçekten Cale’in tipi insanlar değildi.
“Masamız beklendiği gibi girişe en yakın.”
Cale, Eric’in acı sesine yanıt vermedi. Neşe Sarayı, belirlenen giriş olarak doğu girişini açmıştı ve Kuzeydoğu bölgesi soylularının masası, kapıya en yakın olanıydı.
Kuzeydoğu bölgesinin yeteri kadar sesi olmasına rağmen, yüksek bir sese sahip olacak kadar güçlü bir haneleri yoktu. Cale, Eric’in omzunu sıvazlamak için elini kaldırdı.
“Koltuğumuzun kapıya yakın olması harika. Bunun sonucunda başımızı aşağıya eğmek zorunda olduğumuz kimsenin olmaması da harika.”
Diğer bölgelerde, Marki Stan gibi, geri kalanların saygı duyması ve boyun eğmesi gereken güçlü insanlar vardı.
Cale ile yürüyen diğer üç kişi yürümeyi bıraktı. Cale de onların durduklarını gördükten sonra yürümeyi bıraktı. Eric sonunda konuşmaya başlamadan önce bir süre Cale’e bakmak için döndü.
“Genç efendi Cale.”
Başkalarıyla birlikte oldukları için Eric, Cale’e gelişigüzel bir şekilde adıyla hitap etmedi.
“Çabalarımın sonuç verdiğine sevindim.”
‘Çabalar? Ne çabası?’
Cale şok ve kafa karışıklığıyla Eric’e baktı ama Eric arkasını döndü ve girişe en yakın olan masaya gururla yürüdü.
Eric, Cale’in mektuplarını hiç okumadığını ve onları odanın bir köşesine ittiğini bilmiyordu.
“O neden böyle?”
Genç leydi Amiru, Cale’in sorusuna başını salladı. Gilbert de benzer bir tepki gösterdi. Cale daha sonra omuzlarını silkti ve masaya doğru yöneldi.
Ama bir anons hareket etmesini durdurdu.
“Marki Stan’in hanesinden genç efendi Venion Stan salona giriyor!”
Cale, Neo Tolz’un onları Sevinç Sarayında neden takip etmediğini şimdi anlamıştı. Venion. Neo Tolz, Marki Stan’in halefi Venion’un hemen arkasında duruyordu.
Ama Cale, Neo ya da Venion gibi ahmakları umursamıyordu.
“Cale!”
Eric, aniden yerine doğru yürümeye başlayan Cale’e seslendi ama Cale ona el sallayıp oturdu.
“Mm.”
“Ah, hoş geldiniz genç efendi Cale.”
“Merhaba genç efendi Cale.”
Cale, tüm bu saygılı selamlara kısa bir yanıt verdi.
“Merhaba. Hepinizi görmek güzel.”
Sessizlik aniden masayı doldurdu ve Cale, diğerleri fark etmeden elini masa örtüsünün altına koydu.
‘Biliyordum.’
Görünmez Kara Ejderhanın vücudunun titrediğini hissedebiliyordu.
– İyiyim. Sana iyi olduğumu söyledim.
Cale, kafasında Kara Ejderhanın sesini dinledi ve titreyen vücudunu okşadı. Öfke ve korku. Kara Ejderhanın zihni şu anda her ikisiyle de doluydu. Bu yüzden gençken travma yaşamak çok korkutucuydu.
Kara Ejderha nasıl tepki vereceğini bilmiyordu çünkü vücudunun hatırladığı fiziksel travma kafasındaki mantıkla uyumlu değildi.
– İyiyim. Ben büyük ve güçlü bir ejderhayım.
Cale, Kara Ejderha onu takip etmek istediğini söylediğinde Venion Stan’in de burada olacağını söylemişti. Ayrıca Kara Ejderhaya bugün Venion Stan’i öldürmeyeceğine dair söz verdirmişti. Ayrıca ejderhaya başka bir şey vaat etti.
‘Sonra. Kesinlikle o piçi ve diğerlerini daha sonra öldüreceğim.’
Kara Ejderha onları ince toz parçacıklarına dönüşmeleri için parçalara ayırmayı planlıyordu. Cale, Kara Ejderhanın aşırı öfkeli sesini dinlerken onu sakinleştirdi. Neyse ki, bu öfkesi manasının çılgına dönmesine neden olmuyor gibi görünüyordu.
Cale, ejderhaların gerçekten çok mantıklı yaratıklar olduğunu düşündü. Cale, Venion’u ve gelecekte Marki Stan’le ittifak yapan salakları bekleyen cehennemi düşündü ve ejderhayı okşamayı bıraktı.
Neyse ki, ejderha çıldıracak gibi görünmüyordu. Öyle olsaydı, bu saray kolayca yıkılırdı ve muhtemelen Cale de ölürdü. Cale etrafına bakmadan önce rahat bir nefes verdi.
Eric’in ve Venion’un grubunun bu tarafa doğru geldiğini görebiliyordu. Venion’un masası yanlarındaki Kuzeybatı masası olduğu için mantıklıydı.
Kara Ejderha başını Cale’in bacağına doğru sürtüyordu.
“Mm.”
Kara Ejderhanın hareketi Cale’i bir an için endişelendirdi. O sırada gözleriyle Cale’e hararetle işaret eden Eric ile göz teması kurdu.
‘Sessiz kal! Sakin ol!’
Cale sinyalleri görmezden geldi. Daha sonra nasıl Venion’u tanımıyormuş gibi davranabileceğini düşünmeye başladı. Ancak, ilk önce Venion gelip onu selamlayınca, tüm düşünceleri boşa çıkmıştı.
“Uzun zamandır görüşemedik genç efendi Cale.”
Venion Stan. Son karşılaşmalarından bu yana çok daha fazla kırışıklığa sahip olmuş gibi görünüyordu ama yine de bir soyluya yakışan nazik bir gülümseme sergiliyordu. Ancak son derece endişeli görünen Neo Tolz, onun arkasındaydı.
Cale parlak bir şekilde gülümsedi ve konuşmaya başladı.
“Merhaba genç efendi Venion. Geçen sefer Vikont Tolz’un topraklarında karşılaştığımızdan beri bu ilk görüşmemiz.”
Venion’un nazik gülümsemesi kalınlaştı, Neo’nun yüzü ise tamamen solgunlaştı.
Marki Stan, krallığın siyasetindeki dört liderden biriydi. Böyle bir kişinin halefi Kuzeydoğu bölgesini ziyaret etmişti. Sadece bu da değil, bu ziyaret Vikont Tolz’un bölgesi gibi düşük rütbeli bir soylu bölge ziyareti içindi. Bu açıkça Vikont Tolz’un Markinin hizbinde olduğunu gösteriyordu.
Doğal olarak, Kuzeydoğu soylularının hepsi kaşlarını çatmaya başladı ve salondaki diğer soylular da konuşmaya dikkat etmeye başladı. Kuzeydoğu şu anda lideri olmayan bir bölgeydi.
“Doğru. Arkadaşım genç efendi Neo’yu ziyarete gitmiştim ve eve dönüyordum.”
Venion Stan, kendisine doğru gelen bakışları umursamıyordu. Kuzeydoğu bölgesine gitmesinde bir sakınca yoktu. Venion, Cale’e onu izliyormuş gibi bakıyordu ama sesi hala nazikti.
“Evet. Başkentte birer içki içelim demiştik.”
“Evet, öyle dedik.”
Cale ve Venion birbirleriyle sohbet ederken çok sakin görünüyorlardı. Ancak, onları izleyen insanlar o kadar sakin olamıyordu.
Cale, kendisine bakan Neo Tolz’a baktı ve gülümsemeye başladı. Neo, Cale’in gülümsemesine bakarken irkildi.
“Ah doğru. Sizinle karşılaştıktan sonraki gün genç efendi Venion, Vikont Tolz’un şövalyelerinden biri beni bulmaya geldi.”
Cale, Neo ile çok endişeli bir ifadeyle konuşmaya başladı.
“Villanın tepeden tırnağa kadar soyulduğunu duydum. Her şey yolunda mı?”
Neo’nun omuzları irkildi ve Cale, Venion’un dudaklarının kenarının seğirmeye başladığını görebiliyordu.
“Duydunuz mu genç efendi Venion? İkinizin iyi arkadaş olduğunuzu söylediğiniz için eminim duymuşsunuzdur.”
Venion biraz duraklamanın sonunda bir süre sonra cevap verdi. Çok doğal konuşuyordu ama Cale, Venion’un sözlerindeki öfkeyi hissedebiliyordu.
“…Evet. Bunu duymak çok üzücüydü.”
“Evet. Akşamdan kalma içkimi içerken bunu duyduğumda ne kadar şok oldum bilemezsiniz. Orayı nasıl tepeden tırnağa kadar yağmalayabilirler ve geride hiçbir şey bırakmazlar! Çok önemli bir şeyi kaybettiklerini söylemiştiler, genç efendi Neo?”
Dünyanın en sinir bozucu insanları, gevşek ağızlı, nezaketsiz ve dürüst insanlardı.
Cale şu anda aynen bu üçü gibi davranıyordu. Bu durumdan aşırı haz alıyordu. ((PR: Bu küçük piçi seviyorum.))
Cale, Neo ile sıcak bir şekilde konuştu.
“Genç efendi Neo, neşelenin lütfen. Hayatımızda en az bir kez böyle inanılmaz durumlarla karşılaşmak zorundayız.”
“Ah evet. Ben de aynen öyle düşünüyorum.”
Neo, Cale’e gelişigüzel yanıt verirken Venion’a bakamadı bile.
“Böyle korkunç bir şey olduğunda her şeyi unutmak için içmelisiniz. Genç efendi Neo, hadi bu gece felekten bir gece çalalım. Genç efendi Venion, siz de bize katılmak ister misiniz?”
Venion sakince Cale’i gözlemledi. Kara Ejderhayı kaybettiğinden beri Markinin güvenini de kaybetmişti. Venion, şövalyelerin ifadesine ve geride kalan kanıtlara dayanarak kendisine Kara Ejderhayı veren organizasyondan şüpheleniyordu, ancak aynı zamanda orada bir gece geçiren Cale’in grubuna karşı duyduğu şüpheden de kurtulamamıştı.
Ama Cale’den şüphelenmek için iyi bir nedeni yoktu. Bu yüzden Cale ile bir kez daha teyit etmek için konuşmuştu.
“İçerseniz ve sonra akşamdan kalma bir içki içmek için uyanırsanız, tüm kötü anılarınız kaybolur.”
Ama Cale Henituse’un daha önce olduğu gibi saçmalamaya devam ettiğini görmek, Venion’un hiçbir şeyi onaylamasına gerek olmadığını fark etmesini sağladı.
“Teklifiniz için teşekkürler genç efendi Cale. Belki gelecek sefere.”
“Ah, bu hayal kırıklığı yarattı, ama sanırım bir dahaki sefere görüşürüz.”
Venion, Cale’in yanından geçti. Bunu yaparken Cale’in Neo ile konuştuğunu duyabiliyordu.
“Şövalyeniz son derece solgun görünüyordu genç efendi Neo. Böyle bir duruma önceden hazırlanmalıydınız. Tüm bu değerli şeyleri bir anda nasıl kaybedersiniz? Ama neşelenin lütfen. Kaybettiklerinizi geri alamayabilirsiniz ama bu konuda ne yapabilirsiniz? Sadece yaşamak zorundasınız.”
‘Off. Şu çöp.’
Venion, Kuzeydoğuya gittiğini duyduktan sonra onu gözlemleyen soylulara gülümsedi ve öfkesini bastırdı.
‘O aptal ejderha ve o felçli orospu çocuğu. Hepsi bir anda nereye gitti?’
Venion yürürken sadece ileriye baktı. Uzaklaşan Venion’a bir göz attıktan sonra Cale, son derece solgun Neo’ya hiç tereddüt etmeden arkasını döndü. Tabii bunu yapmadan önce Neo’ya son bir söz daha söyledi.
“Neşelenin lütfen.”
Cale, Neo’nun Venion tarafından bir kez daha yeniden üstünden geçileceğini biliyordu.
“Genç efendi Cale-”
Cale, tekrar oturmadan önce söyleyecek çok şeyi varmış gibi görünen ama nasıl söyleyeceğini bilemeyen Eric’i izledi.
– Bundan sonra sıra bende.
Cale, Kara Ejderhanın sesini duyduktan sonra başını salladı ve masanın etrafına baktı. Kuzeydoğu soylularının hepsi ona bakıyordu. Muhtemelen Cale’in bu kadar normal bir sürümünü ilk kez görüyorlardı. Bu yüzden Cale, beklentilerini karşılamak için önündeki alkol şişesini aldı.
Hepsi neredeyse anında bakışlarını kaçırdı.
İşte bu bir çöpün gücüydü.
Ancak diğer masalardaki insanlar hala Cale’i merakla izliyorlardı. Cale, şişeyi Eric’e verirken bu bakışları görmezden geldi.
“Daha sonra içeceğim.”
“… Elbette.”
Cale, saraya geldiğinden beri ilk kez gayri resmi konuşan Eric’ten gözlerini kaçırdı ve salonun girişindeki saate baktı. Birazdan şölen başlayacaktı. Bu yüzden soyluların hepsi yerlerini aldılar.
Nedeni açıktı.
Venion Stan’in girişiyle birlikte, kalan üç güçlü aile de içeri girmişti.
“Dük Gyerre’in hanesinden genç efendi Antonio Gyerre salona giriyor!”
Duke Gyerre’nin ailesinden Antonio Gyerre, Duke Orsena’nın ailesinden genç leydi Karin Orsena ve krallığın diğer Markisi Marki Ailan.
Hepsi arkalarında astlarıyla birlikte salona girdiler. Hepsi içeri girdikten sonra kapı kapandı, ama onlarla sohbet etmek için ayağa kalkan kimse yoktu.
Cale rahatça koltuğuna yaslandı ve ziyafet salonunun girişine doğru baktı. Saat akşam 5’e yaklaşıyordu.
Tik. Tok.
Saat tam olarak 17.00’ye ulaştı.
Screeeeech-
Büyük kapı açıldı ve bu toplantının ana karakterleri maiyetleriyle birlikte ortaya çıktı.
Görevli, bütün gece bağırdığından daha yüksek sesle bağırmaya hazırdı, ancak öndeki kişi görevliyi durdurmak için elini kaldırdı.
Roan Krallığı’nın veliaht prensi, krallığın en büyük prensi Alberu Crossman.
Herhangi bir anons yapmadan yükseltilmiş koltuğuna doğru ilerlerken, üzerindeki ilgiden zevk alıyor gibiydi. Bütün soylular onu karşılamak için ayağa kalkmıştı ve veliaht prens Alberu salonun en yüksek noktasına giderken ikinci ve üçüncü prensleri geride bıraktı.
Bam.
Koltuğunun önünde durur durmaz kapı kapandı. Bu herkesin orada olduğu anlamına geliyordu.
Veliaht prens Alberu, diğer herkes gibi ikinci ve üçüncü prenslere de baktı ve konuşmaya başladı.
“Hoş geldiniz. Davetime icabet ettiğiniz için teşekkür ederim.”
Burası onun bir giriş duyurusuna ihtiyaç duymadığı bir yerdi. Alberu yukarıdan aşağıya baktı. Cale, saate bakmadan önce boş boş ona baktı.
‘Neredeyse buraya varmalarının zamanı geldi.’
Bir süre buradaki tüm soyluların dedikodusu olacak kişi henüz gelmemişti.
Cale, Veliaht prensin konuşmaya başladığını duyabiliyordu.
“Bu krallığı parlatacak değerli kişiler, krallığımızın gelecekteki liderleri, bu prens hepiniz bu toplantıya icabet ettiğiniz için çok mutlu.”
Veliaht prens ağır ağır dilinin motorlarını çalıştırıyordu. O anda olan oldu.
“Hm?”
Veliaht prens bakışlarını girişe çevirdi. Kapanan kapı sanki yeniden açılıyormuş gibi itiliyordu. Yaratılan boşluktan bazı fısıltıları duyabiliyordu.
Cale gizlice gülümsemeye başladı. O anda, bir görevli acilen farklı bir girişten gelip veliaht prensle koştu.
‘Buradalar.’
Cale bundan emindi.
O anda, veliaht prens içeriye bakan şövalyeye el sallamadan önce bir an için derin düşüncelere dalmış gibiydi.
Screeeech-
Büyük kapı bir kez daha açıldı.
Bu kişiler veliaht prensin ardından geldiği için hizmetçi, gelenlerin adını söylemeye cesaret edemedi. Ama buna gerek de yoktu zaten.
‘Tam zamanında.’
Ziyafet salonuna bir tekerlekli sandalye girdi.
Taylor Stan, Marki Stan’in felçli en büyük oğlu. Çılgın rahibe Cage ile ziyafet salonuna gelmişti. O anda, Taylor ve Cage’in bakışları, kimse fark etmeden hızla Cale’in yanından geçti. Ama bu üçü de için yeterliydi.