Cale, düz zemine düşerken Adin’in yüzüne bakıyordu.
Acıyla dolu inleyen bir yüzdü.
Cale, Adin’in gülümsemeye başladığını görünce gülmeye ve Adin’e bağırmaya başladı.
“Seni kahrolası p*ç kurusu, bu kadar kolay olmayacağını biliyordum!”
Adin’den sis gibi siyah dumanlar çıkmaya başladı.
Sanki büyük bir kara yılan Adin’den fırlayıp göğe yükselmeye çalışıyordu.
Bu, aura dumanı ve yasak büyü karışımıydı.
Bu güç Cale’e doğru koştu.
Baaaaam!
Adin, gümüş kalkan ve siyah duman birbirine çarparken iki kişinin kendisine doğru koştuğunu görebiliyordu.
Tasha ve Choi Han.
Tasha, sanki önceden planlamışlar gibi havaya fırladı.
Tasha, ölü mana ve rüzgârla çevriliyken uçmaya başladığında küçük bir kasırga gibi görünüyordu.
Siyah dumanın kapladığı gümüş kalkanı görebiliyordu.
“Ye bitir.”
Arkadaşı Rüzgâr Elementali, onun iradesine göre hareket etmeye başladı.
Bam, bam! Baaaaaam!
Kara kasırga kara dumanı yedi. Ancak Tasha’nın gözleri bunu izlemiyordu. Gözleri Adin’in düştüğü terasa odaklanmıştı.
Simyacıların Çan Kulesinden yüzlerinde türlü türlü ifadelerle aşağıya bakan p*çler vardı.
Hangilerinin Yasak Büyücü olduğunu kolayca anlayabiliyordu.
‘Geçtiğimiz günlerde topladığımız bilgilere göre Simyacıların Çan Kulesi üyelerinin hepsi Yasak Büyücü değil. Oran yaklaşık 50:50.’
Tasha, Cale’in ona söylediklerini hatırladı.
‘Köle olarak getirilen bazı insanlar da bulduk. Muhtemelen savaş zamanı olduğu ve şu anda dışarıda yasak büyü hakkında çok fazla gürültü olduğu için, Çan Kulesinin içindeki bir depoda tutsak tutuluyor gibiler.’
Baaaaaam!
Başını indirdi.
Siyah kasırga yılanı tamamen yuttu.
Cale’in yavaşça yere indiğini görebiliyordu.
‘Tasha, tüm Yasak Büyücüleri yakala. Gerisini görmezden gelebilirsiniz.’
Tasha, Cale’in oldukça güvenilir ve takip etmeye uygun olduğuna karar vermişti.
Neden mi?
‘Sadece onları hayatta tutun. Bunun dışında istediğinizi yapabilirsiniz. İçlerinde tek bir nefes kaldığı sürece sorun yok.’
Bunun nedeni Cale’in iyi birini oynamamasıydı.
‘Onların canlarını almamız için değil. Onları Rex’e ve kenar mahallelerdeki insanlara iletmemiz gerekiyor.’
Ama aynı zamanda aptalca sevecendi.
Başını kaldırdı. Ona bakarken kaskatı kesilmiş Yasak Büyücüleri görebiliyordu.
Tasha gülümsemeye başladı.
Neden buraya gelmişti?
Bam!
Oda kapısı açıldı.
Yasak Büyücülerin ve İmparatorluğun şövalyelerinin odaya girdiğini görebiliyordu.
Tasha terasa indi ve yüzünde parlak bir gülümsemeyle odadaki insanlara hitap ederken kollarını açtı.
“Merhaba, sizi cehenneme gönderecek Kara Elfler burada.”
Kara Elfler arkasından ileri atıldı. Ölü manayla kaplı olan tüm Kara Elfler gülümsüyordu.
Gülümseyen bir kişi daha vardı.
Adin her zamanki rahat ifadesine geri dönmüştü.
“Eğlenceli bir şeyler yapmışsın.”
Düşen Adin vücudunu büktü. Yüzünün bir kısmı aşağı bakıyordu.
Ama önemli değildi.
“Sanırım seni fazla hafife aldım.”
Adin, Choi Han’ın kestiği bacağına baktı.
Adin’in elinden siyah bir aura fırladı.
“Ha?!”
Kara Elflerden biri irkildi.
Emmeye çalıştığı ölü mana sıvısının bir kısmı hareket etmeye başladı.
Adin’in eksik bacağının yerini doldurdu.
Adin daha sonra hafifçe yere indi.
Kendi bacağı ve yasak büyü kullanılarak ölü manadan yapılmış bir bacak üzerinde duruyordu.
Bir canavarın bacağı kadar iğrenç görünen bu bacak, Adin’in sağ bacağının yerini alıyordu.
“Geçici ama çok kötü değil.”
Adin gülümsüyordu.
Diğer insanların ve İmparatorluğun vatandaşlarının onun bir canavar olduğunu düşünmesi kimin umurundaydı?
Nasılsa hepsini öldürmesi gerekiyordu.
Adin uzaktan aşağı inen adama baktı. Cale Henituse iyi görünüyordu. Ancak Adin’e yapılan saldırı farklı bir yönden geldi.
“Nereye bakıyorsun?”
Tanıdık bir sesti.
Adin elini sallarken gülümsedi. Ölü manadan yapılmış bir kılıç çabucak avucunun içinde belirdi.
Baaaaam!
Adin, Choi Han’ın duygusuz yüzünü görmek için döndü. Adin, kalbini ve sağ bacağını yaralayan p*çi selamladı.
“Senin yüzünden ne kadar acı çektiğimi biliyor musun?”
Adin’in gülümsemesi, rakibinin karşılık vermediğini görünce daha da kalınlaştı.
“Ekselânsları!”
“Majesteleri, biz buradayız!”
Dört gizli geçit Kara Elfler tarafından kapatılmıştı, ancak Simyacıların Çan Kulesinden aşağı inen yol hala vardı.
Kara Elflerin yarısı ve Tasha, Simyacıların Çan Kulesine tırmanmak için terası kullanmıştı.
O kapı tekrar açıldı ve bir grup insan içeri girdi.
“Ekselânsları! Kraliyet Mahkemesi ile temasa geçtik!”
“Kraliyet Sarayındaki büyücüler ve şövalyeleriyle soylular yakında sizi kurtarmaya gelecekler!”
İmparatorluğun şövalyeleri ve büyücüleriydi. Yanlarında bazı yasak büyücüler de vardı.
Ancak İmparatorluk Prensine yaklaşmadan önce durmaları gerekiyordu.
“S, sizi lanet Kara Elfler!”
Kara Elflerin kalan yarısı.
Şövalyelerin yoluna çıktılar.
“Kehehe.”
“Hehe, ne kadar güçlendiğimi merak ediyorum.”
Kara Elflerin hepsi gülüyordu. Uzun zaman sonra ilk defa epeyce ölü mana emmişlerdi ve İmparatorluk halkını selamlarken etraflarında ölü mana vardı.
“Sanırım öğrenmemiz gerek.”
Ne kadar güçlendiklerini savaşarak söyleyebileceklerdi.
“S, sizi çılgın p*çler!”
“İmparatorluğun kendi bahçesinde bize karşı savaşmaya cüret mi ediyorsunuz?”
İmparatorluğun şövalyeleri, mana büyücülerin kollarında çırpınırken kılıçlarını çıkardı.
Dalgalı durum her an patlamaya hazır görünüyordu.
O anda oldu.
Şhhhhhaaaaaaa-
Yanlarından bir rüzgâr esti.
Hafif bir esintiydi.
“…Ha?”
“Ne…?!”
İmparatorluğun halkı şok oldu ama Kara Elfler daha da fazla gülümsemeye başladı.
“Artık huzur içinde savaşabiliriz.”
“Rahatladım.”
Kara Elfler rahatlamıştı.
Bir anne dokunuşu kadar hafif olan esinti bir noktaya doğru toplandı.
Ne İmparatorluğun yanındaydı ne de Choi Han ve Adin’in durduğu yerde.
Daha gerideydi. Rüzgâr bir şeyi yavaş yavaş insanın doğru dürüst ayakta duramayacağı bir noktaya çekiyordu.
İskeletleri çekiyordu.
Yeraltı salonuna dağılmış olan iskeletler, hep birlikte iskelet yığınında toplanmıştı. Terasa ulaşacak kadar büyüdüğünde yığının önünde biri belirdi.
İmparatorluğun tarafı onu öfkeyle işaret etti.
“Cale Henituse!”
“Öldüğünün yalan olduğunu biliyordum!”
Ancak korkmadan da edemediler.
Bu, Golemleri yok eden ateşi düşünmelerine neden olmuştu.
Cale, bu gücü burada kullanırsa, yeraltı salonunu ve tüm Simyacıların Çan Kulesini cehenneme çevirebilirdi.
Sinirliydiler.
Ancak, salondaki her bir kemik parçasını topladıktan sonra ılık esinti durduğunda bir şey oldu.
– İnsan, hepsini topladım!
Cale iki eliyle uzandı.
“Savunun!”
“Sihirli kalkanları çalıştırın!”
İmparatorluğun tarafı hızla hareket etmeye başladı. Cale’in hareketleriyle kendilerine gelmişlerdi. Ancak İmparatorluk Prensine ulaşmak için Kara Elfleri geçmeye çalışan insanlar kısa sürede yürümeyi bıraktılar.
“Hehehe.”
“Haha, hahaha!”
Deliler gibi gülen Kara Elfler yüzünden değildi.
“Bu da ne?”
Yüzünde boş bir ifade olan İmparatorluğun şövalyesinin önünde gümüş bir ışık parladı.
Paaaaat-
Salonda kanatlı büyük bir kalkan belirdi.
Parlak kanatlı kalkan, iskelet yığınını kapladı.
Gümüş ışık yavaş yavaş koyulaşmaya başladı.
– Etrafına üç kat kalkan koydum! Bu, şimdiki büyük ve güçlü ben için ılık çorba içmek kadar kolay!
Cale, Raon’un heyecanlı sesini duyabiliyordu. Cale, cebinden bir rulo ekmek çıkarmak için diğer elini hareket ettirirken bir eliyle kalkanını yaratmaya devam etti.
“Bugünlerde hiçbir şey yapamıyorum çünkü çok açım.”
Kadim bir güç kullandığında acıkıyordu.
Cale, kalkanı uzun süre aktif tutması gerektiğinden küçük ekmekleri yemeye başladı.
İmparatorluğun tarafı bu huzurlu manzara karşısında şaşırmaktan kendini alamadı.
‘Ne oluyor?’
‘Saldırmıyor mu?
Neden Choi Han’ı veya Kara Elfleri kuşatmak yerine iskelet yığınını kuşattı?
Neden orada?’
O anda yüksek sesli kahkahalar duymaya başladılar.
“Hahaha! Genç efendimiz, Kalkan-nim gerçekten en iyisi!”
“O her şeyi biliyor! Pahahaha.”
İmparatorluğun tarafı şok içinde çığlık atmaktan kendini alamadı. Siyah varlıklar onlara doğru hücum ediyorlardı.
“S, sizi lanet Elfler! Saldırın!”
“Savunma düzenine geçin!”
Kara Elfler İmparatorluğun halkına saldırmaya başladılar. Şövalyeler etraflarını saran ölü manadan korkarken Büyücüler ve Yasak Büyücüler devreye girdi.
“Artık endişelenmemiz gereken bir şey yok! Sadece ölmediklerinden emin olun!”
“Komutan-nim ve Tasha’nın emri bu! Hepsini süpürün!”
Kara Elfler bu yeraltı salonuna geldiklerinden beri yalnızca ölü mana ile dolu konteynerlere saldırmışlardı. Başka seçenekleri yoktu.
Bunun nedeni iskeletlerdi.
Kara Elfler, burada geride kalan iskeletlerin hissettiklerini derinden hissedebiliyorlardı.
Doğuştan karanlık özelliğine sahip, her zaman hem doğa hem de ölümle birlikte yaşayan bir ırktılar. Ölülerin bıraktığı şeylerle boş yere uğraşamazlardı.
Ölülerin geride bıraktığı iskeletler, bu dünyada kalan ailelerine geri dönmek zorundaydı.
Bu bir doğa kanunuydu.
Muhtemelen şu anda İmparatorluğun vatandaşlarını tahliye eden gecekondu sakinlerine ve kıtada aniden kaybolan aile üyelerini bekleyen insanlara geri dönmeleri gerekiyordu.
Ölümün sadece ölümle bitmesinin değil, yarına devam etmesinin tek yolu buydu.
Simyacıların Çan Kulesinde Kara Elflerin korunması gereken tek şey iskelet yığınıydı.
İmparatorluktan bunu anlayan biri vardı.
“Pa, hahahah!”
Adin’di.
O kadar çok gülüyordu ki Choi Han’a karşı savaşmaktan geri çekildi ve neredeyse gülmekten öne eğildi.
Cale Henituse ekmek yerken orada dimdik duruyordu. Ancak Cale’in gözleri, Adin’i yere çarpmaya çalışırkenkinin aksine ciddiydi. Bu salonda neyin en değerli olduğunu bildiğini söyleyen bir bakıştı.
“Hahahaha-!”
Adin başını kaldırdı ve Cale’e baktı.
Yüzündeki gülümseme silinirken konuşmaya başladı.
“Sen benden farklısın.”
Kulağına doğru, Cale dışında birinin ifadesine yanıt verdiğini duydu.
“Tabii ki.”
Choi Han’dı. Yüzünde katı bir ifadeyle kılıcını Adin’e doğrulttu.
Cale ve Adin.
Her zaman zor yolu seçen biri ile sadece kolay yolu seçen biri nasıl aynı olabilirdi?
Adin doğruldu ve etrafına bakındı.
Geniş yeraltı salonuna bakıyordu.
İmparatorluk tarafı ve Kara Elfler güney tarafında savaşıyordu. Kara Elfler ilk bakışta sayı farkından dolayı geri püskürtülüyor gibiydi, ancak sanki çılgına dönmüş gibi çılgınca koşan Kara Elfler nedense gitgide güçleniyor gibiydi.
Cale, kuzeyde iskelet yığınını koruyordu.
Ve son olarak, merkez.
Ora oldukça boştu.
Orada sadece Choi Han ve kendisi duruyordu.
Adin gülmeye başladı.
“Ne kadar inanılmaz.”
Sanki bu boş alan sadece ikisi için yapılmıştı.
Adin başını sallarken gülümsedi.
“Choi Han, kılıç ustası olabilirsin ama…”
Adin, yeni başlayan bir yasak büyücü ve en üst düzeyde uzman bir kılıç ustasıydı.
Choi Han, insan sınırlarını aştığı söylenen bir kılıç ustasıydı.
Ancak bu kavga normalden farklıydı.
Adin sakince bu gerçeği açıkladı.
“Benim gibi mükemmel bir umutsuzluğa ulaşmış birini yenemezsin.”
Adin, yalnızca manası ölü olan normal yeni başlayan Yasak Büyücülerden farklıydı.
Kara umutsuzluk.
Adin’in bakış açısına göre ve görebildiklerine göre, kara umutsuzluğu emdikten sonra sıradan Yasak Büyücülerden farklı bir sınıftaydı.
Bu kılıç söz konusu olduğunda da aynıydı.
Adin konuşmaya devam ederken Choi Han’a yukarıdan bakıyor gibiydi.
‘Senin özelliğin benden düşük.’
Choi Han’ın aurası artık Adin için işe yaramazdı.
“Auran benim tarafımdan yenilecek. Eminim şimdiki çatışmamızdan anlayabilirsin. Benim gibi en üst düzey bir uzman, bir kılıç ustasının saldırısını engelleyebildi. Ve bu oldukça da kolay oldu. Bu senin için yeterli değil mi? Ciddi bir şekilde dövüşürsem beni yenebileceğini düşünüyor musun?”
Adin, Choi Han’a yüzünde şok olmuş bir ifadeyle sordu.
“Ama sahibin yine de sana izin mi verdi? Benimle dövüşmene izin mi veriyor?”
Choi Han, rahatlamış Adin’e bakarken birkaç gün öncesini düşündü.
Cale ile yaptığı konuşma aklından geçiyordu.
‘Choi Han, bunu yapacak mısın?’
‘Evet, Cale-nim.’
‘Raon, özelliğinin yenileceğini söyledi.’
Choi Han, Cale’e verdiği cevabı bir kez daha hatırladı.
‘Cale-nim.’
Rosalyn, Lock, Mary.
Hepsi güçleniyordu.
Rex’in gözyaşlarına boğulduğunu gördükten sonra Harris Köyünü düşünmüştü.
O anda bir duyguya kapılmıştı.
‘Bu savaşta savaşmak istiyorum.’
‘Ben…’
Cale’e dürüstçe açıkladı.
‘Beni yemek isteyenleri öldürerek hayatta kalan biriyim.’
Karanlıklar Ormanı.
Ondan daha güçlü olan canavarlar.
Ondan daha hızlı olan canavarlar.
Her yönden ondan daha üstün olan canavarlar.
Tüm canavarlar Choi Han’dan daha güçlüydü ve onun hayatını hedeflemişlerdi.
‘Ben buraya gelebilmek için hepsini yenen biriyim.’
‘Cale-nim, hayatta kalmak sadece güçlü ya da zayıf olmakla belirlenmez.’
Cale, ilk defa Choi Han’ın söylediği bir şey yüzünden acı bir ifadeye kapılmıştı.
‘Haklısın. Yaşamanın anlamı budur.’
Cale ona emri vermeden önce normal ifadesine dönmüştü.
‘Öyleyse İmparatorluk Prensiyle sen ilgileniyorsun.’
Choi Han, yüzünde katı bir ifadeyle başını eğmişti.
İmparatorluk Prensi Adin.
Sadece bu operasyon için değil, gelecek için de kesinlikle ilgilenmeleri gereken bir düşmandı.
Bu yüzden Choi Han, Cale’in onun gibi önemli bir zayıflığa sahip birine böyle bir düşmanı yenme görevini verdiği gerçeğine sadece başını eğebilmişti.
Cale o sırada konuşmaya devam etmişti.
‘Onu hemen öldürmek çok basit olur.’
‘Onu biraz döv.’
Choi Han başını kaldırmıştı.
‘Yapamayacağını düşünüyorsan geri çekil. Bir başkası da onu dövebilir.’
Choi Han karşılık verirken kıkırdamıştı.
‘Evet Cale-nim, öyle yapacağım.’
Choi Han, Adin’e bakarken bu konuşmayı düşündü.
‘İzin alıp almadığımı mı sordu?’
“Doğru, izin aldım.”
“Ha!”
Adin, inanmadığını gizleyemedi. Ancak ifadesi kısa sürede sertleşti.
Oooooooong-
Choi Han’ın kılıcından şiddetli bir karanlık yükseliyordu.
Kusursuz karanlıkla ve buna benzer şekilde, içindeki kusursuz umutsuzlukla doluydu.
Sonra o aura, sadece kılıcından değil, Choi Han’ın vücudunun her yerinden yükselmeye başladı.
Sakin bir ifadeyle bir açıklama yaptı.
“Bugün büyüyeceğim.”
Karanlıklar Ormanından başlayan yeni hayatı.
Her zaman güçlü düşmanlara karşı savaşmak zorunda kalmıştı.
“Ve ben hayatta kalacağım.”
Choi Han kılıcının ucunu Adin’e doğrulttu.
Cale gülümsemeye başladı.
Bunu bugünlerde oldukça sık hissediyordu.
Romandaki hikâye ‘Bir Kahramanın Doğuşu’ artık var olmayan bir şeydi.
Var olan tek şey önündeki gerçekti.
———-
Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğimdir, eheh (=w=)