Kont Ailesinin Çöpü – Ch 3 – GÖZLERİMİ AÇTIĞIMDA (2)

Cale önündeki bütün tabaklara baktı. Daha sonra çatalını tanımadığı meyvelerden yapılmış bir salataya doğru hareket ettirdi. Midesini et, çorba ve ekmekle doldurduktan sonra yeni bir şeyler denemek istedi.

Meyve portakala benziyordu, ancak rengi üzümünkine daha yakındı. Cale meyveyi ağzına koydu ve bir ısırık aldı.

“Mmm.”

Meyvenin lezzetli suyu anında ağzını doldurdu. Ekşi meyvelerden gerçekten nefret ediyordu, dolayısıyla son derece tatlı olan bu lezzet, fark etmeden ağzının sulanmasına sebep olmuştu.

O anda kendisine bakan babası Deruth ile göz göze geldi.

“Cale.”

Deruth tereddüt etmeden önce yavaşça Cale’e seslendi. Sonra kaşlarını çatmaya ve ağzını oynatmaya başladı. Cale o garip atmosferden hoşlanmadı ve konuşmaya başladı.

“Lezzetli.”

“Evet, tadı çöp gibi… Ha? Lezzetli olduğunu mu söyledin? “

“Evet. Her şeyin tadı harika.”

Cale bu sefer başka bir meyve aldı ve ağzındaki lezzeti bir kez daha tattıktan sonra gülümsedi. Çöp yani Cale Henituse, zaten görgü kurallarını asla önemsemezdi.

Muhtemelen bunu babasıyla, hane reisi ile konuşurken yapmamalıydı, ama ne fark ederdi ki? O zaten en başından beri ‘çöp’tü.

‘Çöp olmak gerçekten en iyisi.’

Ne yaparsa yapsın kimse umursamıyordu. Kendini ana karakter tarafından dövülmekten kurtardığı sürece iyi bir hayatı olacaktı.

Cale’in de tahmin ettiği gibi, kimse onun görgüsüz masa adabını eleştirmedi. Hatta Deruth başını sallamaya başladığında yüzünde bir gülümseme vardı.

“Evet, gerçekten çok lezzetli. Yemekten bu kadar zevk aldığını görmek güzel.”

Deruth, Cale’in ne yaptığıyla ilgilenen tek kişi gibi görünüyordu. Cale’in görgüsüzlüğünü umursamıyor gibiydi bile. Şey, gerçekten iyi bir baba muhtemelen Cale’in bu özelliğini düzeltmeye çalışmalıydı… Ama bu Cale, gerçek Cale Henituse olmadığı için bunu umursamadı.

“Evet. Lütfen siz de bol bol yediğinizden emin olun, baba.”

Basen başka bir ‘Hıh’ çıkardı ve bu sefer bunu duyan Cale bakışlarını tekrar önündeki tabaklara çevirdi. 15 yaşındaki Basen. Cale’in sahip olduğu, ondan üç yaş küçük erkek kardeşinin onunla anlaşması zordu.

Çöp Cale’den farklı olarak Basen akıllı, samimi ve çok sorumluluk sahibiydi. Ailenin hepsi, Basen’in bir sonraki hane reisi olması gerektiğini düşünüyorlardı. Kim Rok Soo, Cale’e dönüştükten sonra bile bu fikre katılıyordu.

‘Bu bölgeden sorumlu olmak ve karmaşık bir hayata sahip olmaktansa, Kont’un ağabeyi olarak konumumu bölgenin bir bölümünde tembellik etmek ve huzur içinde yaşamak için kullanmayı tercih ederim.’

Cale, Basen ile tartışmaya çalışmadı. Basen’in şok soluğunu duyabiliyordu ve onu küçümsediğini biliyordu ama bu konuda ne yapabilirdi?

Basen evin reisi olduğunda, kişilik olarak muhtemelen Cale’i öldürmeyecekti, ancak incinmemek ve sessizce küçük bir köye taşınmak için Basen’in sinirlerini bozmaması gerekiyordu.

‘Bu da olmazsa, öncesinde biraz para kazanacağım ve savaşın ulaşamayacağı bir yere gideceğim.’

Cale, Basen’i duymamış gibi yaptı ve yemeye devam etti. Yemek bittiğinde, babası Deruth ilk ayağa kalkan oldu. Yüzünde gülümseme olduğu için kahvaltıdan memnun kaldığını söylemek yanlış olmazdı.

‘Gerçekten çok lezzetliydi.’

Kahvaltı her gün böyle olsaydı, Cale muhtemelen kahvaltı etmek için biraz uykudan ödün vermeyi dert etmezdi. Deruth, büyük oğlu Cale’e bakmadan önce, o kalktıktan hemen sonra ayağa kalkan diğer aile üyelerine baktı.

“Cale, ihtiyacın olan bir şey var mı?”

Deruth’un ani sorusuyla Cale’in kafası karışmıştı ama dürüstçe cevap vermeye karar verdi.

“Lütfen bana biraz para verin.”

“Elbette, sana bol bol para vereceğim.”

Deruth hiç tereddüt etmeden cevap verdi.

Bu aile gerçekten aşırı varlıklı bir aileydi.

Mermer için madencilik yapan ve şarap için üzüm yetiştiren bir bölge olarak, şu anda parayla dolup taşıyorlardı.

“Harika. Lütfen bana olabildiğince fazlasını verin.”

Cale, iki küçük kardeşinin ona baktığını hissedebiliyordu ama utanmasına gerek yoktu. İçmek ve kargaşaya neden olmak yerine para istemek daha iyi değil miydi?

Dahası, planlarına devam etmek için paraya ihtiyacı vardı. Kendini güvende tutacak kadar büyük bir güce sahip olmak için yaşaması gereken ‘önemli olay’. Bu önemli karşılaşmanın gerçekleşmesi için biraz paraya ihtiyacı vardı.

“Elbette. Sana elimden geldiğince fazlasını vereceğim.”

Cale, babasının cevabından memnun kaldıktan sonra gülümsemeye başladı. Bununla birlikte, odasına döndükten ve uşak yardımcısı Hans’tan çeki aldıktan sonra nutku tutulmuştu.

Hazine departmanı ve sihir departmanı ile ortaklaşa düzenlenen çek, Cale’in kalp atışını hızlandırmıştı.

‘Bu kadar çok para?’

Bu ailenin sadece biraz parası yoktu. Gerçekte, çok fazla paraları var gibi görünüyordu.

Roman, Cale’in büyük bir harçlık aldığından bahsediyordu, ancak kesin miktardan bahsetmemişti. Fakat her şey bir yana, çekin üzerindeki miktardan bu paranın ne kadar fazla olduğunu anlayabiliyordu.

‘10 milyon galon.’

Yaklaşık 10 milyon Kore wonuna(yaklaşık 72 bin tl) eşitti. Eğer böyleyse, Cale planlarını değiştirebilirdi. Cale kafasında, seçeneklerini hızla tartmaya başladı.

“İzninizle odadan çıkıyorum genç efendi.”

Uşak yardımcısı çeki teslim etti ve veda etti, ancak Cale yanıt vermedi. Yardımcı Uşak Hans bunu normal karşıladı ve kapıya yöneldi. Ancak kısa süre sonra birden durdu.

Çünkü Cale oturduğu yerden kalkıp Ron’a bir şeyler söylemişti.

“Ron, hadi çalışma odasına gidelim.”

Hans Cale’in sözlerini duyunca endişelenmişti. Bu Ron için de geçerliydi.

“… Çalışma odası mı dediniz?”

Cale bunu garip buldu. Bu sinsi yaşlı adamın sesi biraz titriyordu. Çalışma odasına gitmemesi için bir neden mi vardı?

“Evet.”

Planını oluşturmak için çalışma odasına gitmesi gerekiyordu. Odasında masa veya kâğıt bile yoktu. Buna rağmen bir sürü pahalı görünümlü alkol şişesi vardı.

“Afedersiniz, genç efendi.”

“Ne oldu?”

Cale endişeli görünen uşak yardımcısına baktı.

“Şey, çalışma odasının sabah temizliğini henüz yapamadık.”

“Öyle mi? Bir gün için temizlenmemesi sorun değil.”

“Hayır efendim. Bunun olmasına izin veremeyiz.”

Yardımcı uşak bu konuda nedense aşırı derecede ısrarcı davranıyordu. Sonra genişçe gülümsedi ve tek parmağını kaldırdı.

“Lütfen sadece bir saat bekleyin! Çalışma odasının tamamen temiz olacağına sizi temin ederim, on yıldır kullanılmayan bir çalışma odası gibi değil, daha dün kullanılan bir çalışma odası gibi olacak!”

“Tabi, neyse ne.”

Bir saat beklemeyi umursamazdı.

“Harika. Sonrasında bunu Kont’a rapor edeceğim.”

“Yapmana gerek yok, ama yapmak istiyorsan sen bilirsin.”

“Evet, genç efendi. İzninizle çıkıyorum.”

“Tamam. Elbette.”

İyi eğitimli bir uşak yardımcısı gibi, Hans hiç ses çıkarmadan kapıyı kapattı ve gözden kayboldu. Acelesi var gibiydi. Cale, resmi uşak olmak için yarışan üç uşak yardımcısı olduğunu biliyordu. Belki de bu yüzden Hans bu konuda çok hevesliydi.

“Ron.”

“Genç efendi?”

“Neden öyle boş bakıyorsun?”

“Özür dilerim, genç efendi.”

“Özre gerek yok.”

Ron’un yüzünde tuhaf bir ifade daha vardı ama Cale umursamadan değerli çeki iç cebine koydu. O kadar çok şey oluyordu ki bugünün tarihini soracak zamanı bile olmamıştı.

“Bugünün tarihi ne?”

Bu soru herkese garip gelebilirdi ama kâhya Ron nazik bir sesle cevap verdi.

“Felix Takvimi’nin 781. yılının 3. ayının 29. günü.”

“Hmm, bu sorun olacak.”

“Affedersiniz?”

“Bir şey yok.”

Cale, cebindeki 10 milyon galonu bir kez daha kontrol etti. Güvenebileceği tek şey paraydı.

Dün, Felix Takviminin 781. yılının 3. ayının 28. günüydü. Choi Han’ın Karanlıklar Ormanı’ndan kaçtıktan sonra gittiği köy olan Harris Köyü köylülerinin, Choi Han’ın bu dünyada ilk kez insan sevgisini hissettiği, arkadaş edindiği ve ikinci ailesi yerine koyduğu insanların, bilinmeyen bir suikastçı grubu tarafından öldürüldüğü gün.

Beşinci cilde kadar okuyan Cale bile köylüleri katleden bu gizli örgütün gerçek kimliğini bilmiyordu.

Bazıları bu olayı okurken böyle şeyler söylüyor olabilirdi:

‘Onun gerçekten güçlü olduğunu düşünmüştüm. Choi Han onlar öldürülürken ne yapıyordu?’

Böyle düşünmek çok doğaldı.

Ancak, bu romanın [Kahramanın Gücü] veya [Kahramanların Savaşı] olarak değil de [Bir Kahramanın Doğuşu] olarak adlandırılmasının bir nedeni vardı.

Doğum.

Her türlü engeli aşan ve kahraman olurken geçmişinin acılarını taşıyan bir insanın hikâyesiydi bu hikâye. Düşmanları ve arkadaşları ile karşılaştığı yol boyunca sevgi ve dostluk da beraberinde geliyordu.

Bir hikâyede eksik olamayacak en önemli şey, ‘uyanış’tı. Olağanüstü yeteneklere sahip olabilir ve Karanlıklar Ormanı’nda onlarca yıl yaşamış olabilirdi, ancak tüm bunlara rağmen, Choi Han hala masum ve kibar bir insandı ve başka bir insanı öldüremezdi. Canavarları öldürmekle ilgili hiçbir sorunu yoktu, ama Choi Han başka birine asla zarar vermemişti.

Roman, onun gibi birini bir kahramana dönüştürmek için Choi Han için uygun bir durum yaratmıştı. Choi Han, kendisine oğlu gibi davranan kadını iyileştirmek için bazı değerli şifalı bitkiler bulmaya Karanlıklar Ormanı’na gitmişti.

O değerli bitkileri bulmak için ormanın derinliklerine gitmesi gerekiyordu ve nihayet bitkiyi bulup köye döndüğünde, öldürülen köylülerin cesetlerini, yanan evleri ve ayrılmak üzere olan suikastçıları bulmuştu…

Choi Han bunu gördükten sonra çılgına dönmüştü ve ilk kez birini öldürdü. Tabii ki öldürdüğü insanlar bu gizli örgütün üyeleriydi ve bu gizli örgüt roman boyunca Choi Han ile sık sık çatışıyordu.

Choi Han, ancak gizli organizasyondaki tüm suikastçıları öldürdükten sonra normale dönmüştü fakat sonrasında ölü bedenlerden herhangi bir bilgi edinemediği için çaresizliğe düşmüştü. Daha sonra kendisine bir söz vermeden önce köylülerin cesetlerini gömmüştü.

‘Hepsini öldüreceğim. Bunu yapan herkesi öldüreceğim.’

Choi Han o anda ölümün kederinin ne olduğunu anlamıştı, ancak ilk cinayeti aklını yitirmeye başlamasına sebep oluyordu. Elbette romanın ilerleyen dönemlerinde arkadaşlarıyla tanıştıktan sonra kendini yeniden normal hissetmeye ve daha insani olmaya başlıyordu ve gerçek bir kahramana dönüşüyordu.

“… Ron.”

“Evet, genç efendi.”

“Bir bardak soğuk su lütfen.”

“… Tabii ki.”

Ron gittikten ve odada yalnız kaldıktan sonra, Cale iki eliyle yüzünü kapattı.

Sorun şu ki, bu çarpık Choi Han’ın Harris Köyü’nden ayrıldıktan sonra geldiği şehir, Henituse bölgesinin merkezinde bulunan Western adlı şehirdi.

Choi Han’la karşılaşan Cale, Choi Han’ı kızdırır ve sonunda dövülür. Böylece Choi Han, ilk arkadaşı / grup üyesi olan güvenilir şef Beacrox’u yanına alır.

‘… Oraya önceden gidip ona yardım edeceğim.’

En iyi senaryo ‘dövülmemek’ artık bir seçenek değildi. Bunlar yaşanmadan önce köy halkını kurtarmayı daha çok isterdim ama bu noktada yapabileceğim hiçbir şey yok.

Şimdi, geriye kalan tek şey, yarın Western City’ye varmak için çılgın bir hızla ilerleyen kızgın Choi Han tarafından dövülmemek.

‘Ama ana karakterden kaçınmak iyi bir fikir değil.’

Ron ve Beacrox’un da onunla karşılaşması için Cale’in Choi Han’la karşılaşması gerekiyordu. Büyük yolculuklarına başlamak için üçünün buradan ayrılmasının tek yolu buydu. Yani geriye sadece yapılacak tek şey kaldı.

‘Birbirleriyle karşılaşmalarını sağla ve sonra yollarından çekil.’

Mümkünse, bırakılabilecek en iyi ilk izlenimi bırakarak.

“Genç efendi.”

“Ah, teşekkürler Ron.”

Cale, Ron’un getirdiği fincandan bir yudum aldı. Sonra kaşlarını çatmaya başladı.

“Bu soğuk su değil?”

“Limonata efendim.”

Kâhya gerçekten sinsi bir adamdı. Aynı Kim Rok Soo gibi, orijinal Cale’in de ekşi şeylerden nefret ettiğini biliyordu. Ama yine de limonata getirmeyi seçmişti, bu da hazırlanması soğuk sudan daha fazla iş gerektirirdi. Cale, ekşi tada kızmak istedi, ama bunu yapamadı çünkü suikastçı yaşlı adamdan korkuyordu. Tek seçeneği limonatayı içmekti.

“Teşekkürler, harikaydı.”

“Sorun değil. Genç efendi. Yakında çalışma odasına gidebiliriz gibi görünüyor.”

“Harika.”

Ron’un iyi huylu ve nazik gülümsemesi, Cale’in titremesine neden oldu. Destek almak için 10 milyon galonluk çeki bir kez daha kontrol etti.

Para gerçekten güvenebileceğiniz tek şeydi.

Bu yüzden kardeşi Basen’in şok edici açıklamasını duymadı.

Translator: Yasemin

<< Previous Chapter | Index | Next Chapter >>

2 Replies to “Kont Ailesinin Çöpü – Ch 3 – GÖZLERİMİ AÇTIĞIMDA (2)”

Leave a Reply to Şeyma Bahcivan Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *