Kont Ailesinin Çöpü – Ch 207 – ONUN SIRTI (2)

Cale yavaşça Clopeh’e yaklaştı.

Şu anda hayatı Raon’un büyüsüne bağlı olan Clopeh’e korku hâkimdi. Clopeh, göz göze geldikleri anda lanetlenmiş biri gibi kaskatı kesildi.

Cale kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı.

“Clopeh, birlikte senin memleketine gidelim. Kulağa harika gelmiyor mu?”

Clopeh birkaç kez başını salladı. Sanki bir tanrıya bakıyormuş gibi görünüyordu. Cale’in saçı, kırmızı olmasına rağmen Clopeh’e beyaz görünüyordu.

Cale, yeraltı hapishanesinden ayrılmadan önce hiçbir duygu hissetmeden memleketinde ölecek olan Clopeh’e baktı. Kendi topraklarındaki insanlara dokunanlara merhamet göstermezdi.

Yüzeye doğru çıkan merdivenlere tırmanmaya başladı.

Mary ve ortalama dokuz yaşındaki çocuklar onu takip ettiler.

Cale konuşmaya başladı.

“Hadi yemek yiyelim.”

“Evet, genç efendi-nim.”

“Miyaaaaaaav.”

“Miyav.”

– Kulağa harika geliyor! Benim için bir biftek!

Mary ve çocukların hepsi karşılık verdiler.

Cale hızla yürümeye başlarken yiyeceği biftek ve bir kadeh şarap hakkında düşündü. Bu mutlu bir yemeğe doğru olan bir yürüyüştü.

Hapishanenin yanından geçti ve şimdi yüzeye çıkan kapıyı görebiliyordu.

Cale hızla kapı kolunu çevirdi.

Gıcccccccc-

Kapı açılırken gıcırdadı.

Biiiiiiiiiiiiiip- Biiiiiiiiiip- Biiiiiip-

Ardından görüntülü iletişim cihazlarının seslerini duydu.

Alarmlar, hafif açık kapıdan bile duyulabiliyordu.

Cale kapıyı açmayı bıraktı.

Sanki genç leydi Amiru ve iletişim büyücüleri hapishane kapısının hemen dışında onu bekliyormuş gibiydi.

‘Çıkmasam mı acaba?’

Cale, kapıyı açmadan önce bu seçeneği ciddi olarak düşündü. Sinir olmuş ifadesi yüzünde yeniden belirdi.

“Genç efendi-nim!”

Bu genç leydi Amiru’ydu.

O kadar acelesi vardı ki ona ‘Komutan’ demeyi bile unutmuştu. Yüzündeki ifade bu aciliyetin belirtilerini gösteriyordu.

Hepsi kollarında görüntülü iletişim cihazlarıyla Cale’i bekliyordu. İfadeleri iyi görünmüyordu.

Biiiiiiiiiiiiip-

Biiiiiiiiiip-

Acil durum sinyali çalmaya devam etti.

Ancak diğerleri sesten patlarken, genç leydi Amiru’nun kollarındaki kraliyet görüntülü iletişim cihazı sessizdi.

İletişim isteği Roan Krallığının sarayından gelmemişti. Üstelik ittifaktaki diğer soylulardan da gelmemişti.

‘Ya olursa’ durumları için yanlarında tuttukları fazlalıklardan geliyorlardı.

“Ne oldu?”

Genç leydi Amiru konuşmaya başlamadan önce Cale’in arkasında duran Mary’ye baktı. İfadesi aciliyet ve öfke doluydu.

“Batı kıtasındaki birçok farklı kiliseden ve krallık içindeki tüm tapınaklardan mesajlar alıyoruz.”

Kiliseler.

Tapınaklar.

“En çok ışıkla ilgili tapınaklardan iletişim çağrısı alıyoruz, Güneş Tanrısı Kilisesi birimleri bizimle iletişime geçiyor.”

Kara Büyücü Mary’nin siyah cübbesi hafifçe irkildi. Cüppenin başlığı Cale’e döndü.

Biiiiiiiiiiiip-

Biiiiiiiip-

Bir kara büyücünün yeniden ortaya çıkışı.

Ölü mana gibi kötü güçleri kullanan bir varlığın yeniden ortaya çıkması. Dünyayı kara büyücülerden kurtarmış olmaları, Güneş Tanrısı Kilisesi ve ışıkla ilişkili diğer kiliseler için bir gurur kaynağıydı.

Ancak bu lanetli varlık, Roan Krallığının savaş alanında yeniden ortaya çıkmıştı.

“Görünüşe göre farklı kiliseler Roan Krallığı içindeki kilise kollarını bizimle doğrudan iletişime geçmek için kullandılar, çünkü veliaht prens onların çağrılarına cevap vermek istemiyor. Batı kıtasının her yerinden mesajlar alıyoruz.”

Kiliseler, kuzeydoğu bölgesinin deniz üssüne her türlü mesaj ve görüntülü iletişim talebini göndermek için rahiplerini kullanıyorlardı.

Cale elini genç leydi Amiru’ya uzattı. Amiru cebinden bir mesaj çıkarıp teslim etmeden önce tereddüt etti.

Cale, mesajın ilk cümlesini okudu.

< Batı kıtasının şeytani varlığını yeniden canlandıran Roan Krallığı ve Cale Henituse tövbe etmelidir. Aynı zamanda o lanetli varlığı teslim de etmelidirler. >

Amiru, iletişim büyücüleri ve deniz üssündeki diğer önemli kişiler bu mesajı görmüşlerdi. Bu yüzden aceleyle oraya koşmuştular.

Cale’in konuşmasını bekliyorlardı.

Siyah cüppe, mesajı okumak için yavaşça Cale’in yanına yürüdü. Cale’in yanında durduğu anda.

Cııırrrttt-

Onu okuma fırsatı bulamadan önce Cale yırtıp atmıştı.

Yırtık kâğıt parçaları yere düştü.

“Bu saçmalıkları boş verin.”

Basit ve sakin bir emirdi.

Tekrar konuşmaya başladı.

“Hayatlarını kurtaran kişiyi görmezden gelen insanlar insan değildir. Bunu aklınızda tutun.”

Bu sözler Mary’nin irkilmesine neden oldu.

Cale daha sonra elini onun omzuna koydu. Cale, kendisine bakanlar ile konuşmaya devam etti.

“Savaştaki kahramanımızın, kurtarıcımızın kim olduğunu söylememe gerek yok, değil mi?”

Mary siyah cübbenin altında yumruklarını sıktı.

O anda keskin bir ses daha duyuldu.

Biiiiiiiiiiip-

Genç leydi Amiru, veliaht prens tarafından direkt iletişim cihazına bırakılan kısa mesajı şok içinde acilen okudu. Acil bir haberdi, bu yüzden arama yapmak yerine acil bir kısa mesaj bırakmışlardı.

Hemen konuşmaya başladı.

“Komutan-nim! Yenilmez İttifakın, Caro Krallığının kıyılarına doğru ilerlediği söyleniyor.”

Cale’in ifadesi değişti.

Caro Krallığı.

Breck Krallığının altında ve İmparatorluğun batısında bulunuyordu, bu da onu İmparatorluğa en yakın krallık haline getiriyordu.

Yenilmez İttifak, Breck Krallığını ve Ölüm Vadisini atlamış ve Caro Krallığını işgal etmeye başlamıştı. Konumlarına bakılırsa, Roan Krallığı için bir filo göndermeden önce Caro Krallığına doğru bir filo göndermişler gibi görünüyordu.

“Caro Krallığından yaklaşık bir haftalık uzaklıktalar ve Breck Krallığının bilgi büyücüsüne göre gemilerin sayısını saymak neredeyse imkansız……! Komutan-nim?”

Genç leydi konuşmayı bıraktı ve Cale’e baktı.

Cale gülümsüyordu.

Cale, parçalara ayırdığı mesaja baktı.

Bu mesajı kimin gönderdiğini hatırladı.

< Caro Krallığının Güneş Tanrısı Kilisesi. >

Caro Krallığı, Güneş Tanrısı Kilisesinin en yüksek etkiye sahip olduğu yerdi. Onları görmezden gelemeyen genç leydi Amiru, Cale’e bir temsilci olarak bu mesajı iletmişti.

Cale, Caro Krallığının müzayede evinde beyaz bir maske takarken tanıştığı kişiyi düşündü.

Güneş Tanrısının piskoposunun Caro Krallığı Kilisesi.

Cale’in Güneş Tanrısının kutsal eşyasıyla dönmesini beklerken o sırada 23 milyar kun ödemeyi kabul eden kişiydi. Piskopos, mesajı gönderdiğinde muhtemelen Yenilmez İttifakın filosundan haberdar değildi.

Üstelik.

‘O kişi benim kimliğimi bilmiyor.’

Cale başını yana çevirdi.

Siyah cüppeyi görebiliyordu.

Caro Krallığı.

Orada Güneş Tanrısı Kilisesinden daha fazlasına sahiptiler.

Cale, kahramana dönüştürmeyi planladığı insanları düşündü. Kahraman olduklarında onun kendi varlığı arada kaybolacaktı.

Kara Elfler o kahramanlardan biriydi.

İnsanlar onlardan nefret ettiği için Yeraltı Şehrinde yaşıyorlardı.

Yeraltı Şehirleri, Caro Krallığında bulunuyordu.

Ayrıca Mary, Kara Elfler sayesinde güçlü bir büyücü olmuştu.

Ayrıca, sahte Kutsal Bakire ve yarı Aziz şu anda Cale’in Süper Kaya Villasındaydı.

Cale’in gülümsemesi daha da büyüdü.

Ayağı mesajın yırtık parçalarına bastı.

“Artık saklanarak yaşamaları gerekmeyecek gibi görünüyor.”

“Affedersiniz?”

Amiru ve diğerleri onun ne dediğini anlamadılar ve şaşkınlıkla ona baktılar. Ancak, Mary ve ortalama olarak dokuz yaşında olan çocuklar onun ne kastettiğini açıkça anladılar.

Mary yumruklarını açarken yavru kediler patileriyle Mary’nin siyah cübbesine dokundular.

Cale, Amiru’ya bir emir verdi.

“Beni majesteleri veliaht prense bağla.”

* * *

Komutanlık Ofisi.

Bu alanı bir ofis olarak ve stratejik planlama oturumlarında kullanmak için yaratmışlardı.

Cale, uzun oval masanın başında oturuyordu. Orada oturdu ve iki iletişim büyücüsünü bekledi ve genç leydi Amiru onu veliaht prense bağladı.

İletişim büyücüleri birçok dönüp kez Cale’e baktı.

Onun sert ifadesini gördüler.

Her zamanki astları yanında olmadan orada otururken, yüzünde oluşan sert ifadesi, ona bakmayı sürdürmelerine neden oldu.

Şu anda bu odada ne askerler ne de soylular vardı.

‘Bu sert ifade Komutan Cale Henituse-nim’in gerçek ifadesi mi?’

Büyücüler, bir kahramanın gizli görünüşünü gördüklerini düşünerek ona bakmaktan kendilerini alamadılar.

Ancak o anda Cale’in aklından geçen düşünce şuydu.

‘…Yemek yemeye bile vakit bulamadan çalışmak zorundayım. Komutan olmam gerekiyordu. Burada en yüksek rütbeye sahibim. Öyleyse neden böyle acı çekiyorum?’

Cale bu duruma çok üzüldü.

– Zayıf insan, aç değil misin? Sana elmalı turta vereyim mi? Artık nemli değil!

Altı yaşındaki Ejderhanın yorumlarını görmezden geldi.

“Komutan-nim, bağlandık!”

Cale, genç leydi Amiru’nun açıklamasını duyduktan sonra kayıtsızca başını kaldırdı ve ekrana baktı. Alberu’nun yüzü yavaş yavaş belirmeye başladı.

Amiru ve iletişim büyücüleri Cale’e doğru eğildiler.

“Şimdi buradan çıkacağız. Görüşmenizin bittiğini bize bildirirseniz gerisini biz hallederiz.”

Komutan Cale ve veliaht prens Alberu, özel bir konuşma yapacaktı. Cale başını salladığında Amiru ve iletişim büyücüleri sessizce ve hızla ofisten ayrılmaya başladılar.

Genç leydi Amiru dışarı çıkmak için kapıyı açtı.

Görüntülü iletişim cihazı o anda bağlanmayı tamamladı.

Paaat-

Ekranda veliaht prensin yakışıklı yüzü belirdi. Sesi tüm ofiste yankılandı.

– Krallığımızın yıldızı Cale Henituse.

Amiru kapıyı kapatırken başını salladı.

‘O haklı. Genç efendi Cale, krallığımızın yıldızı.’

Resmi işleri tartışmaya başlamadan önce dışarı çıkması gerekiyordu. Amiru hızla açık kapıdan dışarı çıktı. Ancak, çıkmadan hemen önce aralarındaki konuşmanın başlangıcına şahit oldu.

– Toplantıdaki büyük soylular sana birinci sınıf bir onur madalyası vermekten bahsettiler. Ne düşünüyorsun?

Büyük Soylular Toplantısı.

Bu, Roan Krallığındaki Markizlerin ve yüksek soyluların en büyük toplantısıydı. Kral veya Kralın temsilcisi genellikle bu toplantılara katılırdı, bu nedenle Alberu şimdi toplantıyı Kralın temsilcisi olarak yönetiyyordu.

Roan Krallığının birinci sınıf onur madalyası.

Bu, Roan Krallığındaki en yüksek dereceli onur madalyasıydı.

Savaş daha bitmemişti bile.

Yenilmez İttifakı mağlup da etmemişlerdi.

Ona hala o madalyayı vermek istiyor oldukları gerçeği, büyük soyluların kuzeydoğu bölgesinin zaferine son derece olumlu baktıklarını gösteriyordu. Bu yüzden komutanları Cale’e önemli bir ödül vermeyi düşünüyorlardı.

Son 200 yıldır kimsenin almadığı bir onur madalyasıydı. Ayrıca bunu alan en genç kişi olacaktı.

Bu onur madalyasıyla yola çıkan Cale, Roan Krallığının soylularının etkili bir üyesi olacak şekilde büyüyecekti.

Amiru ve iletişim büyücüleri gülümsediklerinin farkında değillerdi.

Cale’in bu madalyayı alması gerektiğinin çok açık olduğunu düşünüyorlardı.

Cale, savaş sırasında en çok faydalı olan kişiydi ve muhtemelen tüm savaş boyunca bu böyle devam edecekti. Bu madalyayı alacak olması, Amiru’yu ve iletişim büyücülerini içten içe neşelendirdi.

Başkaları tarafından onaylanmasını istediğiniz kişi. Bir kişinin bundan duyduğu sevinç de çok önemliydi.

Amiru ve iletişim büyücüleri gülümseyip kapıdan çıkmadan önce birbirlerine baktılar. Ardından konuşmayı bozmamak için kapıyı dikkatlice ve sessizce kapattılar.

Ancak kapıyı kapatmadan önce Cale’in sesini bir kez daha duydular.

“Buna ihtiyacım yok, majesteleri.”

‘İhtiyacım yok mu?’

Amiru’nun kapıyı kapatan eli hareket etmeyi kesti.

“Savaş henüz bitmedi. Böyle boş iltifatlara ihtiyacım yok.”

Cale’in buna gerçekten ihtiyacı yoktu.

Onur madalyası mı?

Alırsa onun için kötü olurdu. Dinlenemeyecekti. Hatta ömrünün sonuna kadar çalışmak zorunda kalabilirdi.

Bu korkunç bir felaket olurdu.

Ona ihtiyacı yoktu.

Bu kadar boş bir iltifata ihtiyacı yoktu.

Ayrıca toprağa veya paraya da ihtiyacı yoktu. Muhtemelen şimdiden Roan Krallığındaki en zengin kişiydi. Krallığın sorunlarına yardım ettiği için böyle bir ödül almak ve rehin tutulmak yerine etrafta oyalanıp oynamak ve bu parayı harcamak için zamana ihtiyacı vardı.

Cale, şu anda veliaht prens dışında kimse onu göremediği için kaşlarını çatarak konuşabiliyordu.

“Lütfen güzel bir ayarlama yapın ki, askerlerin yemek yiyebildiklerinden emin olayım.”

‘Yemek yemeye zamanım olması için bir ayarlama yap.’

Cale’in isteği buydu.

Genç leydi Amiru titreyen elleriyle kapıyı kapattı. Ardından, elini yavaşça kapı kolundan çekmeden önce kapalı kapıya döndü. O anda kaşlarını çatmıştı.

Elleriyle gözlerinin kenarlarını sildi. Cale’in sözleri zihninde yankılandı.

“…Birisi nasıl böyle olabilir ki…”

İletişim büyücülerinin yüzlerinde aynı ifadelerin olduğunu görebiliyordu. Üçü kararlı ifadelerle yürümeye başlamadan önce bir dakika boyunca birbirlerinin duygu ifadelerini gözlemlediler.

‘Komutanımız her zaman sağlığımız için endişeleniyor. Komutanımız ün de güç de istemiyor. Böyle şeylerden daha çok bizim öğünümüzle ilgileniyor.’

Bunu düşünmek onları açıklanamaz bir duyguyla doldurdu. Amiru ve iletişim büyücüleri sorumluluklarını yerine getirmek için hızla harekete geçtiler.

O anda veliaht prens Alberu konuşmaya başlayan Cale’e bakıyordu.

– Askerlerin yemeklerini unut, neden kendinle ilgilenmiyorsun-!

Alberu, kendini durdurmadan önce Cale’in bir haftadır aç kalmış gibi görünen solgun yüzüne yorum yaptı. Sanki içini çekecekmiş gibi hissetti.

“Majesteleri, ben de majestelerinin askerlerinden biriyim.”

Cale söylediğinde ciddiydi ama Alberu buna inanamadı.

‘Kelimeler konusunda bu kadar iyi olması da başka bir şey! Kendi sağlığı konusunda nasıl bu kadar aptal olabilir?’

Dezavantajlı olmadığından emin olmak için yeterince keskin ve esprili görünen bu serseri, sağlığı konusunda garip bir şekilde donuktu.

‘Hayır. Bu akıllı piçin kendi vücudu hakkında bu kadar aptal olmasının imkânı yok. Muhtemelen bilerek böyle davranıyor.’

Alberu acı bir gülümseme takındı.

Savaş.

Veliaht prens olarak, Roan Krallığının şu anki en yüksek komutanı olan Alberu, bu piçin neden sadece kendi sağlığını görmezden geldiğini anlayabiliyordu.

Alberu bu yüzden konuşmaya devam ederken Cale’in durumunu fark etmemiş gibi yaptı.

– Seninle temasa geçen tapınaklardan dolayı başın ağrıyor olmalı.

Başka bir şey söylemek üzereydi. ‘Yakında rahiplerin iletişimini keseceğim, merak etme’ demek üzereydi.

Ancak Cale o bunu yapamadan yanıt verdi.

“Hayır. O kadar da kötü değil.”

Cale oturduğu yere o kadar çok yaslanmıştı ki neredeyse uzanıyor gibiydi. Sanki hayatında hiç sert bir ifadeye sahip olmamış gibi gülümsüyordu.

Alberu tuhaf bir hisle doldu. Bu onun için bir sezgiydi ve Cale bu sezgiye cevap veriyormuş gibi konuşmaya başladı.

“Caro Krallığı zengin, değil mi?”

– …Aynen öyle?

Veliaht prens, Yenilmez İttifakın Caro Krallığının kıyılarına doğru nasıl ilerlediğini hatırladı.

“Caro Krallığ’nın Yenilmez İttifakına karşı savunma gücü de yok.”

– Aynen öyle?

Roan Krallığı, hazırlıklı oldukları ve Cale Henituse’ye sahip oldukları için bunu başarmıştı. Veliaht prens bu gerçeğin tamamen farkındaydı.

Cale’in sesi o anda Alberu’nun kulağına ulaştı.

“Ayrıca, zaferimizin önümüzdeki günlerde kıtaya yayılacağını da tahmin ediyorum?”

Veliaht prens bir şey söyleyemedi, ancak Cale bir cevap beklemiyordu. Konuşmaya devam etti.

“Caro Krallığının ışıkla ilişkili birçok kilisesi var.”

– …Daha fazla konuş bakalım.

Cale, başka bir şey söylemesi gerekip gerekmediğini merak etti. Veliaht prense baktı ve gelişigüzel bir şekilde yorum yaptı.

“Majesteleri, şu anda gülümsüyorsunuz.”

Veliaht prens gülümsüyordu.

Müzayede evi ve ünlü turistik yerlerden zengin olan Caro Krallığı, Yenilmez İttifakını savuşturacak güce sahip değildi. Bu, Caro Krallığı içinde de, ışıkla ilişkili tapınaklar için de geçerliydi.

Onlar da yaşamak isterlerdi.

O zaman kime ulaşacaklardı?

Roan Krallığının son zamanlarda nasıl zafere ulaştığını düşünürlerdi.

Caro Krallığı, yardım için kesinlikle Roan Krallığına ulaşacaktı.

Cale, Raon’un sesini kafasında duydu.

– Zayıf insan! Sen ondan daha çok gülümsüyorsun!

Cale, altı yaşındaki bir çocuğun bu karşılaştırmasını umursamadı. Konuşmaya devam ederken veliaht prense baktı.

“Majesteleri, Caro Krallığı zayıf.”

– Yardım için bize ulaşacaklarını varsayıyorum?

Cale başını salladı ve konuşmak için ağzını açtı.

Caro Krallığı onlardan yardım isterse.

“O noktada…”

Cale, Mary ve Kara Elfleri kahramanlara dönüştürmek istediğini söylerken verdiği sözü hatırladı. Muhtemelen onunla benzer düşüncelere sahip olan veliaht prensi gözlemledi.

“Roan Krallığı daha da büyük bir güç kazanacak. Çöpe atılan varlıklar, krallıkta ve kıta düzeyinde Roan Krallığından onay olmış bir şekilde dünyaya geri dönüyorlar.”

Çöpe atılan varlıklar.

Ölüm Diyarı.

Kara Elfler o Ölüm Diyarının altında yaşıyordu.

Alberu Crossman çeyrek Kara Elfti.

Hayatı boyunca gerçek görünüşünü saklayarak yaşamak zorunda kalan o, Cale’in yorumlarına gülmeden edemedi.

“Çöpe atılan varlıklar kabul görecek.”

Bu sözler, veliaht prens Alberu’yu değil, insan Alberu’yu duygulandırdı.

Ancak önce veliaht olarak düşünmesi ve kararları vermesi gerekiyordu.

Sonunda bir kazanç olacaktı.

Yenilmez İttifakı, Roan Krallığına kaybetmiş olabilirdi, ancak kesinlikle Caro Krallığı ve Breck Krallığına karşı kazanmaya çalışacaklardı.

‘Caro Krallığından sonra Ölüm Vadisini hedefleyecekler.’

Bu, gelecekteki olayların kesinlikle Roan Krallığı için kazanç olacağı anlamına geliyordu.

Alberu konuşmaya başladı.

– Sen. Sen gerçekten iyi bir deli piçsin.

Cale, bu ifadeyi çürütecek hiçbir şey söylemedi.

“Hadi deneyelim.”

Bu sözler veliaht prensin başını sallamasına neden oldu.

* * *

Cale gözlerini kapattı ve ardından yeniden açtı.

“Zayıf insan, üşüyor musun?”

Cale geriye doğru düşüp uzanırken okyanustan gelen kış meltemi tarafından kucaklandı.

Bir balinanın kaygan sırtını hissedebiliyordu.

“Katil Balina Archie, neredeyse geldik mi?”

“Evet, Raon-nim.”

Cale, Raon’un sorusunu ve Katil Balina Archie’nin yanıtını duyduktan sonra etrafa baktı. Batı kıtasının en kuzey kısmı olan Paerun Krallığının kıyılarını görebiliyordu.

Balinalar yakında Paerun Krallığının sahil güvenlik karakolunu yok edeceklerdi.

h3><< Previous Chapter | Index | Next Chapter >>

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *