Paralı Asker Kralına nasıl yaklaşılır.
Veliaht prensten gelen bu bilgi, bu soruyu düşünen Cale için son derece faydalı olmuştu.
Ancak Alberu’nun ifadesinin tuhaflaştığını görebiliyordu. Alberu Crossman, bir çöp olmaktan gelen doğal içgüdülerinin onu heyecanlandırdığını söyleyen Cale’e yalnızca bir yanıt verdi.
“…Çöp mü?”
Alberu, Cale’e gülmeden önce yavaşça sordu.
“Pahaha-!”
Cale’e gülüyordu.
“Dünyadaki gerçek çöpleri kahkahalarla yerde yuvarlatacak bir şey söylüyorsun.”
Cale düşünmeye başladı.
Alberu’nun başkalarına iltifat etmekte harika olan son derece geveze dilinin gün geçtikçe daha da keskinleştiği hissediyordu.
Pat. Pat.
Alberu, Cale’in omzuna hafifçe vurdu.
“Neden sadece tembel olmaya devam etmiyorsun?”
Tembel olmak istemediğini söyleyemeyen Cale, Alberu onun tepkisi karşısında kafasını iki yana sallarken, sadece ağzını kapalı tutabildi.
“Sahte Ejderha Avcısı ile görüşmen gerektiğini söylediler?”
Veliaht prens Eruhaben’e baktı. Cale baygınken Eruhaben’in istediği tek şey buydu.
Cale yavaşça başını salladı.
“Evet, evet görüşmem gerek.”
Beyaz Yıldız.
Son Ejderha Avcısı olduğu söyleniyordu. Cale’in onun hakkında bir şeyler öğrenmek için yapması gereken ilk şey, sahte Ejderha Avcısı Syrem ve Ejderha Melezi ile görüşmekti.
Tabii ki Eruhaben için iyileştirici gücü bulmak bundan daha önemliydi.
Cale’in bakışları Eruhaben’e döndü. Eruhaben omuzlarını silkti ve konuşmaya başladı.
“Şimdi sorularınızı cevaplayabilir miyim?”
Ejderha Avcısı hanesi ve bir ruhun nasıl yok edileceği hakkında sorular.
Cale ve diğerleri, dinlemeye hazırlarmış gibi kadim Ejderhaya baktılar. Odanın ortasından dönen Alberu bile yatağa otururken önemli bir şeyin olacağını anlamış gibiydi. Kadim Ejderha sonunda konuşmaya başladı.
Ejderha Avcıları, Ejderha Katilleri hakkında bir hikâyeydi.
“Ejderha Avcısı hanesinin kökeni benzersizdir.”
Eruhaben, daha gençken başka bir kadim Ejderhadan duyduğu eski bir hikâyeden bahsetmeye başladı.
“Ne zaman başladığını söyleyemeyiz, ancak bir noktada kıtanın güçlü insanları bir köy oluşturmak için bir araya geldi.”
Bu köyün nerede olduğunu bilmiyorlardı.
Ancak bu küçük köyün Batı kıtasında bir yerde olduğu söyleniyordu.
“Bu güçlü bireyler biraz tuhaftı. Hem zihinsel güce hem de fiziksel güce odaklanan insanlardı.”
Basit bir ifadeyle, dövüş sanatçılarına benziyorlardı.
“Antrenman yapmaktan gerçekten zevk aldıkları söyleniyor. Bazıları, dövüşmeyi seven bu insanların, diğer güçlü bireylere karşı dövüşebilmek için bir araya geldiklerini söylüyorlar, ama daha da önemlisi…”
Daha önemlisi?
Cale merakla, duraksayan Eruhaben’in konuşmaya devam etmesini bekliyordu.
“Çünkü orada Ejderhalar kadar güçlü olan bir insan vardı. Balinaları, Aslanları, aslında tüm Canavar halkını, ayrıca Elfleri ve Cüceleri kolayca yenebilecek biriydi.”
Cale konuşmaya başladı.
“Ejderha Katili, o güçlü birey miydi?”
“Evet.”
Eruhaben daha sonra ekledi.
“O kişi ilk Ejderha Katili idi.”
“…İlk?”
“Evet.”
Kadim Ejderha konuşmaya devam etmeden önce genç Ejderhanın kafasını hafifçe okşadı, gözlerinde vahşi bir bakış vardı.
“O Ejderha Katilinin ‘Ejderhaları yenme gücünü yaratan benim.’ dediği söylenir. ”
Daha sonra ekledi.
“İlk Ejderha Katili köy halkına başka bir şey daha söyledi.”
Başlangıç buydu.
“‘Güçlerimi en güçlü bireye devredeceğim.’”
Eruhaben gözlerini kapattı ve sakince konuşmaya devam etti.
“Ardından uzun zaman geçti ve o köyde birkaç farklı hane ortaya çıktı.”
Kan bağıyla bağlı kişilerin bir araya geldiği bir hane olduğu söyleniyordu.
Ancak, ilk Ejderha Katilinin çocuğu yoktu.
Bunun yerine, köyün diğer güçlü bireylerinin yanında yeminli kardeşleri, astları, arkadaşları olarak kalmıştı.
“Sonunda, bu farklı haneler bir araya gelerek Ejderha Avcısı hanesi olarak adlandırıldı.”
Cale konuşmaya başladı.
“Bu, Ejderha Avcısı hanesinin en güçlü kişisinin reis ve Ejderha Katili olacağı anlamına gelmeli, değil mi?”
“Doğru.”
Cale’in ifadesi tuhaflaştı.
Beyaz Yıldız, Ejderha Avcısı hanesindeki herkesi öldürdüğünü söylemişti.
‘Ben Ejderha Avcısı hanesinin reisiyim. Ejderha Avcısı hanesini yok eden de benim.
Kendimden başka herkesi öldürdüm. ‘
Bu, bütün bir köyü yok ettiği anlamına geliyordu.
Güçlü bireylerle dolu bir köy.
Bunu yapmasının sebebi ne olabilirdi?
Cale, Beyaz Yıldızın istediği şeyleri düşünmeye başladı.
‘Cale’i Ejderha Avcısına dönüştürebilirim. Ondan sonra nihayet istediğim şeye kavuşabileceğim.’
Beyaz Yıldızın yorgun ama açgözlü bir yüzle söylediği şey buydu.
‘Artık bir hain değil, bir hükümdar olmak.’
Eruhaben içini çekti ve Cale düşünürken devam etti.
“Yanlışlıkla senin o haneden olduğunu düşünmüştüm. O kadar uzun zaman önceydi ki, o haneden kalan son kişinin sen olduğunu düşündüm.”
Cale geri sordu.
“Öyleyse hain olması ne anlama geliyor?”
Ejderha Avcısı, hain yerine hükümdar olmak istemişti.
Cale bunun arkasındaki anlamı merak ediyordu.
‘Reenkarnasyona devam etmek için yeterince önemli bir şey miydi?’
Cale, Eruhaben’in yüzünün yalnızlıkla dolduğunu görebiliyordu.
“Doğa, Ejderha Avcısını hain olarak kabul etti.”
Hain. Kulağa hiç iyi gelmiyordu.
“Dünyanın en güçlü varlıkları olan Ejderhaları öldürebilecek bir varlıktı ve mm.”
Eruhaben devam etmeden önce bir süre düşündü.
“Doğu kıtasından dönerken Hayat Ağacına uğramamız gerekiyor. Bu bilgiyi sadece başka birinden duydum, bu yüzden ne kadar doğru bilmiyorum ama Hayat Ağacı gerçeği biliyor olmalı.”
Batı kıtasının kuzey kesimindeki Hayat Ağacı.
Bir kez daha ziyarete gitmeleri gerekiyordu.
“Her neyse, Ejderha Avcıları, yaşam süreleri, fiziksel yetenekleri ve becerileri, onları daha güçlü kılmak için insan sınırlarının ötesine geçen insanlardır.”
Ardından hızla ekledi.
“Ayrıca, bu sadece insanların sahip olabileceği bir güçtür.”
Cale, Ejderha Avcısı hakkında sahip olduğu bilgileri işlemeye başladı.
Sınırlarını aşmayı başaran bir insan, sonunda dünyanın en güçlüsü olduğu söylenen Ejderhaları bile öldürmeye yetecek gücü elde etmeyi başarabilen bir insan.
‘…Ne baş ağrısı.’
Son 1000 yıldır bu güce sahip olan birini yenmek zorundaydılar.
Kafasında bir ağrının oluştuğunu şimdiden hissedebiliyordu. Eruhaben, iyice kararan havayı yumuşatmak için başka bir şey söyledi.
“Ah, ayrıca Ejderha Lordunun tek arkadaşının da Ejderha Avcısı olduğusu öyleniyor.”
“…Öyle mi?”
“Evet. Tabii ki birbirlerini öldüreceklerini söyleyerek birbirleriyle çok kavga etmişler.”
Ejderha Lordu, Ejderhaların lideriydi.
Ejderha Avcısı, Ejderhaları öldürebilecek biriydi.
Ama ikisi arkadaş mıydı? Makul görünen ama aynı zamanda makul olmayan tuhaf bir ilişkiydi.
“Yani, Ejderha Lordu ortadan kaybolalı epey oldu, bu yüzden ben de kesin bir şey söyleyemem.”
Eruhaben omuzlarını silkti. Ardından Raon’a doğru baktı.
Ancak o sırada birinin kendisine soru sorduğunu duydu.
“Birinin ruhunu yok etmek ne anlama geliyor?”
Eruhaben, yavaşça cevaplamaya başlamadan önce bu soruyu soran Choi Han’a baktı.
“Ruhları, tüm varlıkları yok olacak.”
Başka bir şey söylenmesine gerek yoktu.
Bir an için odayı sessizlik doldurdu.
Ancak bu sessizlik kısa sürede bozuldu. Cale, kalkmadan önce elindeki biftek tabağını yatağın üzerine koydu.
“Şimdilik gidelim.”
Önce o çılgın Paralı Asker Kralı ile görüşmeleri gerekmez miydi?
Her seferinde bir adım atarlarsa gidecekleri yere varmaları kaçınılmaz olurdu.
* * *
Paaaaat-
Cale, ışınlanma çemberinin parlak ışığına gözlerini kırptı.
Umut ve Macera Seven Han.
Artık aşina olduğu odanın duvarlarını gördü. Cale, ışık kaybolurken düşünmeye başladı ve görüşü yavaş yavaş geri gelmeye başladı.
‘Buraya gelmeyeli epey oldu o-‘
Ancak bu düşüncesini bitiremedi.
“Ugh!”
Cale nefes nefese kalmaktan kendini alamadı. Bir şey üzerine hücum etmiş ve Cale’in bacağına çarpmıştı.
“Miyaaaaav.”
Cale başını eğdi.
“Miyaav.”
“Miyav.”
Kırmızı bir kedi yavrusu Cale’in bacağına atlamış ve yüzünü ovuşturuyordu. Ayrıca ön patisiyle Cale’in ayağına vuruyordu.
“……”
Hiçbir şey söylemeden gelen gümüş kedi yavrusu, Cale’den bir adım uzakta durdu ve öylece ona baktı.
Cale, sabit bir ifadeyle kırmızı kedi Hong’u kaldırdı.
Hala bir yavru kediydi, ama şişmanladıktan sonra oldukça ağırlaşmıştı.
On da, kollarını onun için açtığında kucağına atladı. Sonra Hong’un sesini duydu.
“Sen aptalsın!”
“O haklı. Küçük kardeşim haklı.”
“Hong gerçekten akıllısın! Zayıf insan zaman zaman aptal oluyor!”
‘Haaaa.’
Cale, aynı anda konuşan ortalama dokuz yaşındaki çocuklara sadece iç çekebildi. Sonra ileriye baktıktan sonra irkildi.
“…Genç efendi-nim.”
Ron’un yüzünde sevecen bir gülümsemeyle orada durduğunu görebiliyordu.
Ama orada dururken hançeriyle oynuyordu.
‘Ben onu görmüyorken bu yaşlı adam neden daha da gaddarlaştı?’
Cale’in gözbebekleri titremeye başladı. Hizmetçisi Ron’un, onun her seferinde korkuyla sinmesini sağlayacak bir yolu vardı.
“Son iki haftanın sizin için zor olduğunu duydum genç efendi-nim.”
Cale, Ron’dan uzaklaştı.
Sanki Ron, On ve Hong, nasıl iki hafta boyunca bilincini kaybettiğini duymuş gibilerdi.
‘Ron’un bilmesi sorun değil ancak, On ve Hong gibi çocuklara böyle gereksiz şeyleri kim söyledi?”
Cale kaşlarını çattı ve onunla birlikte gelen gruba baktı.
“Eh, hem! Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum!”
Raon, büyük yuvarlak gözleriyle Cale’in bakışlarından kaçınmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken kıpırdanıyordu.
‘Sendin demek.’
Cale içini çekti.
Raon, endişesinden dolayı hemen hemen ailesi olan On ve Hong ile bağlantı kurmuş olmalıydı.
“Ay.”
Cale iç çekerken odanın kapısı neredeyse çarparak açıldı.
“Merhaba genç efendi-nim.”
Beacrox, şef üniformasıyla kapıyı açtı ve Cale ile göz göze geldi. Cale, elinde mutfak bıçağıyla orada duran Beacrox’a irkildi.
Beacrox, Choi Han’a baktıktan sonra yorum yapmadan önce Cale, Raon ve Eruhaben’e baktı.
“Hepiniz çok zayıf görünüyorsunuz.”
Sonra bir cümle daha söylerken kapıyı tekrar kapattı.
“Yemek için gelmediyseniz bile umurumda değil.”
‘…Neden böyle bir tonda konuşuyor?’
Cale şok oldu. Etrafa baktı. Eruhaben ve kendisi sıska olsa bile Raon artık tombuldu.
“…Choi Han, sen de mi biraz kilo verdin?”
“Hayır, Cale-nim.”
Cale kaşlarını çatmaya başladı. Raon o anda araya girdi.
“Choi Han, bence o süper çılgın Beyaz Yıldızla kavga ettiğimizden beri daha az yemeye başladın!”
Cale, Choi Han’a baktı. Choi Han yavaşça bakışlarından kaçtı.
“Çok yiyeceğim.”
“Sana güveniyorum.”
Choi Han bu cevaba irkildi ama Cale çoktan Ron’a bakmak için dönmüştü. Ron yavaşça konuşmaya başladı.
“Bu kadar yolu geldikten sonra, önce yemek yemeye ne dersiniz?”
“Evet.”
Kapı açıldı ve Raon görünmezlik büyüsünü harekete geçirdi.
Han üç kattan oluşuyordu. Cale, koridora çıktığında tuhaf bir şey hissetti.
“…Üçüncü katta misafir yok mu?”
Hanın iyi durumda olacağını düşünmüştü ama üçüncü kat boştu. Cale yüzünde hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle orada dururken Ron cevap verdi.
“Geleceğinizi duyduktan sonra üçüncü katı bir hafta boş tuttum genç efendi-nim.”
‘…Ama para kazanmamız gerekiyor. Benim için bunu yapmasına gerek yoktu.’
Ancak Cale, Ron bunu onun için yaptığından, hiçbir şey söylemedi. Ron önlerinden yürürken sordu.
“Paralı Asker Kralı ile tanışmaya mı geldiniz?”
“Evet. Paralı Asker Kralının şu anda nerede olduğunu çabucak bulabileceğini düşünüyor musun?”
Mümkün olduğu kadar çabuk Paralı Asker Kralı ile tanışması gerekiyordu. Cale, Ron’un hala solgun olan Eruhaben’e baktığını gördü.
“Genç efendi-nim.”
Ron’un yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı.
“Paralı Askerler Loncasının şubelerinin çoğu şu anda saldırıya uğruyor. Bu saldırılardan Arm’ın sorumlu olduğu söyleniyor.”
Cale, zaten doğru olduğunu bildiği bu bilgiye başını salladı.
Sonuçta Beyaz Yıldızın Paralı Askerler Loncasını hedef aldığı söyleniyordu. Bu, Paralı Askerler Loncasının şubelerine saldırması gerektiği anlamına geliyordu.
“İşte bu yüzden Paralı Askerler Loncasının Arm’a karşı savaşa hazırlanırken saldırıya uğrayan her şubeyi araştırdığı söyleniyor.”
Yeraltı dünyasını kontrol eden organizasyon ile Paralı Askerler Loncası arasındaki bir savaştı.
Sadece düşünmek bile kulağa büyük bir çile gibi geliyordu. Cale’in ifadesi ciddileşti. Yanlışlıkla büyük bir şeyin içine çekilebileceğini hissetti.
Ron o anda beklenmedik bir şey söyledi.
“Paralı Asker Kralının bu soruşturma ekiplerini saldırıya uğrayan şube yerlerini ziyaret etmeleri için yönlendirdiği söyleniyor. Birkaç gün önce saldırıya uğrayan ilk şubeyi yakında ziyaret edeceği bilgisini aldık.”
‘Oh?’
Bu sahip olunması gereken iyi bir bilgiydi.
“İlk saldırıya uğrayan şube nerede?”
Arm’ın Paralı Askerler Loncasına saldırdığı ilk yer. O yer neresi olabilirdi?
Cale soruyu sorduktan sonra bir tuhaflık hissetti.
Çünkü Ron’un dudaklarının köşeleri seğiriyordu. Samimi gülümsemesi kaybolmuştu.
“Genç efendi-nim, nerede olduğunu biliyor olmalısınız. Arm’ın Paralı Askerler Loncasına açıkça saldırdığı, yılın başında meydana gelen olayı hatırlıyor olmalısınız.”
‘…Mümkün değil.’
Cale’in aklından bir anı geçti.
“…O olay mı?”
Han, Doğu kıtasında özgür bir şehir olan Leeb-An City’de bulunuyordu.
Paralı Askerler Loncasının Leeb-An Şehrindeki şubesi saldırıya uğramıştı.
“…Benim yaptıklarımdan mı bahsediyorsun?”
Cale, Arm gibi davrandığını ve Leeb-An Şehrindeki Paralı Askerler Loncası şubesine saldırdığını hatırladı.
– İnsan! Paralı Askerler Loncası şubesinin liderinin kasasını biz yağmalamıştık!
‘Ah doğru.
O kasayı yağmaladık.’
“…Şaka yapıyorsun değil mi?”
Cale, Ron’un gülümsemeye başladığını görebiliyordu.
“Genç efendi-nim, şaka değil. Araştırma yapmak için Leeb-An Şehrine geldiğine dair söylentiler var.”
“… Ahh, mm.”
Cale tekrar konuşmaya başlamadan önce bir an sessiz kaldı.
“İyi.”
‘Şubelerini yağmalayanın Arm değil de ben olduğumu anlamalarına imkân yok.’
Cale rahatlamaya karar verdi.
“Gerçekten de genç efendi-nim. Bu mükemmel.”
Ron’un sevecen gülümsemesi yüzünü doldurdu. Cale tuhaf bir nedenden dolayı kendini kötü hissetti, ancak bunun hakkında fazla düşünemiyordu.
“Lütfen önce yiyin, çünkü Beacrox’un sizin için her şeyi hazırladığından eminim.”
‘Beacrox’un yemekleri gerçekten çok iyi.’
Cale, başını sallayan ve birinci kata inen Eruhaben’e baktı.
“Oh.”
Cale aşağı indikçe yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.
“Oh.”
Kadim Ejderha da hayranlıkla soluk soluğa kaldı.
– İnsan! Zengin olabiliriz! Çok fazla misafir var! Bence çok para kazanacağız!
İkinci katta boş oda yoktu, birinci kat ise şu anda konuklarla doluydu. Cale’in yüzünde bir süredir ilk kez parlak bir gülümseme vardı.
Paranın birikmeye başladığını hissedebiliyordu.
O anda oldu.
Cale birinci kata baktıktan sonra irkildi.
Masalardan birindeki insanlara baktıktan sonra garip bir his hissetmişti.
Başına kadar tüm yüzünü örten bir cübbe içinde oturan bir kişiydi. Önünde oturan başka bir adam vardı.
Cale’in ifadesi o kişiye baktıktan sonra tuhaflaştı.
“…Ron.”
Cale, bakışlarını o kişiye dikerek Ron’a seslendi.
Hanın birinci katı.
Sevecen bir yüze sahip yakışıklı bir adam yüksek miktarda alkol tüketirken köşedeki bir masada oturuyordu. İçmek onun işiymiş gibi içiyordu.
“Genç efendi-nim.”
Cale başını ona doğru çevirdiğinde Ron gülümsüyordu.
“Araştırmak için geldi.”
Ron başından beri her şeyi biliyormuş gibi gülümsüyordu.
“Bu misafirler dün geldiler.”
“Ah.”
‘O mavi saçlı adam belki de-
“Raon.”
Cale, insanları tanıma konusunda uzman olan Ejderhasını sessizce çağırdı. Raon, Cale’in dile getirilmemiş beklentilerini karşılamaya çalışıyormuş gibi hemen onu bilgilendirdi.
– İnsan! Alkoliğin önündeki cüppeli adam en yüksek dereceden bir büyücü!
Ancak, bu içki içen adam hakkında bir bilgi değildi.
Ancak, Choi Han beklenmedik bir şekilde geldi ve ona fısıldadı.
“Cale-nim.”
“Hmm?”
Choi Han mavi saçlı adama bakıyordu. Cale de o adama baktı.
“O bir kılıç ustası.”
‘…O Paralı Asker Kralı olmalı.
Bunun olma ihtimali ne?’
Ron, Cale’in düşüncelerini anlamış gibi açıklamaya başladı. Cale’e sessizce fısıldadı.
“Leeb-An Şehrinde yakın zamanda açılan büyük ölçekli bir han. Leeb-An Şehrinin yeraltı dünyası, hanın açıldığı günden itibaren karmaşa içine düşmeye başladı. Bu, hanı araştırmak için yeterli bir sebep değil mi?”
O anda oldu.
Alkolik başını kaldırdı.
‘Hmm?!’
Cale, alkolikle göz teması kurdu.
Bu ani gelişme karşısında kendini tutamadı. Çünkü Paralı Asker Kralı ile iyi bir ilişki geliştirmesi gerekiyordu. İyileştirme gücünü kolayca teslim etmesini sağlamanın tek yolu bu değil miydi?
Mavi saçlı adam konuşmaya başladı.
“Ha?”
Ayağa kalkmadan önce başını eğdi. Ardından hızla Cale’e doğru yürüdü.
‘Ne…?’
Cale gerginleşmeye başlamıştı.
Mavi saçlı adamın ona doğru yürüdüğünü görebiliyordu. Çünkü mavi saçlı adam ona bakmaya devam ediyordu.
Mavi saçlı adam, ikisi karşı karşıya gelince kollarını açarak Cale’e yaklaştı.
“Arkadaş!”
‘Ne?’
Cale şok içinde adama sarıldı. Mavi saçlı adam, Paralı Asker Kralı Bud Illis, mutlu bir sesle konuşmaya başladı.
“Tanıştığıma memnun oldum!”
‘…Hmm, neler olduğunu bilmiyorum ama bu adamla çoktan arkadaş mıydım?’
Cale, Sarılmayı bıraktıklarında Paralı Asker Kralının yüzünün hızla kaşlarını çattığını görebiliyordu.
“Hmm?”
‘Şimdi ne?’
Cale şok içinde dururken Paralı Asker Kralı cebinden bir çift gözlük çıkarmadan önce biraz uğraştı. Daha sonra tekrar konuşmaya başlamadan önce gözlüğü taktı.
Hala neşeli bir sesle konuşuyordu.
“Ah, sen benim arkadaşım değilsin.”
‘…Bu p*ç……’
Cale nedense sinirlenmeye başladığını hissetti. Ancak, Paralı Asker Kralı Bud Illis konuşmaya devam ederken parlak bir şekilde gülümsedi.
“Ama kokusunu alabiliyorum.”
‘Koku mu? Ne kokusu?’
Bud Illis ile olabildiğince iyi bir ilişki geliştirmek için iyi bir insan gibi davranmaya çalışan Cale, kaşlarını çatmaktan kendini alamadı.
‘Leeb Dağının eski haydut lideri, Toonka, hepsi aynı şeyi söyledi. Neden hepsi bir şeylerin kokusunu alabileceklerini söylüyorlar? Güçlü bir insan gibi mi kokuyorum?’
Paralı Asker Kralı, sinirlenen Cale ile konuşmaya devam etti.
“Alkolik gibi kokuyorsun!”
“…Ho.”
Alkol kokan ama iyi görünen adam, canlandırıcı bir şekilde konuşmaya devam ederken Cale’in tepkisini umursamadı.
“Bu durumda…”
Cale, önünde bir elin hareket ettiğini gördü.
Paralı Asker Kralı onun elini sıkmak istiyordu. Ve neşeyle ekledi.
“Tanıştığıma memnun oldum arkadaşım!”
‘…O gerçekten bir deli.’
Cale, veliaht prens Alberu’nun kendisine bu kadar doğru bilgi vermiş olmasına hayran kalmadan edemedi.
———-
Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğimdir, eheh (=w=)