Puf. Puf. Puf.
Süreç, herkesin pamuğa düşmesi ve tekrar kalkmasıyla tekrarlandı. Kalktıklarında hepsi aynı tepkiyi verdi.
“Vay be.”
Meeeeow!
“Vay be.”
Bu yeraltı şehrine hayran olmaktan kendilerini alamadılar. Karanlık ve kasvetli bir yer hayal etmişlerdi ama gözlerinin önündeki şehir ışıl ışıl parlıyordu.
Bir tarafında dere, iki yanında da tahıllarla dolu olan tarlaların üstündeki yüksek tavanda birçok parlak ışık dolaşıyordu. Bazı bölgelerde de orman oluşturmuş uzun ağaçlar vardı.
“Nasıl böyle bir yer…”
Rosalyn inanamıyor gibiydi. Kara Elflere karşı herhangi bir önyargısı yoktu, ancak Ölüm Diyarında gizli bir şehrin olduğu söylendiğinde aklında bazı olumsuz düşünceler oluşmuştu. Kara Elflerin güçlerini ölümden aldıklarını bilen Rosalyn, onun gibi direk doğadan mana kullanan biri için onlara karşı olumsuz duygular beslemekten kendini alıkoyamazdı sonuçta.
O anda, Cage onun yanında mırıldandı.
“Ölüm de doğanın bir parçasıdır.”
Bu manzarayı normal bulan Cage’e baktı. Cale için de normaldi.
“Elementaller?”
Cale, Tasha’ya baktı.
“Doğanın gücü.”
Bunun Elementaller olduğunu kastetmişti.
Güçlerini ölü manadan almalarına rağmen, Kara Elfler hala doğanın yaratıklarıydı. Hem karanlığın yaratıkları hem de Elf ırkının bir parçası olarak, hala ölü mana kullanırken Elementallerle başa çıkabiliyorlardı.
Tasha, onlara yaklaşan Kara Elfleri görünce kollarını açtı.
“Görüşmeyeli uzun zaman oldu!”
Üç Kara Elf onun sesini duyduktan sonra koşmaya başladı.
“Serseri seni!”
“Beş yıl boyunca bize tek bir mektup bile göndermedin ve sonra da gelip ‘görüşmeyeli uzun zaman oldu’ mu diyorsun?”
İkisi Tasha’yı azarlarken, üçüncüsü Cale’i saygıyla selamladı.
“Tanıştığımıza memnun oldum. Önce sizi kalacağınız yere yönlendireceğim.”
“Shawn, uzun zamandır görüşmüyoruz!”
“Lütfen beni takip edin.”
Tasha geldi ve onu görmezden gelen Shawn’ı selamladı.
“Ah, hadi Shawn. Bana kızgın mısın?”
“Yanınızda bavullarınız var mı? Eğer varsa, sizler için onları taşıyabiliriz.”
Onu tamamen görmezden geldi. Cale, Shawn’a cevap vermeden önce gülümsedi.
“Bavulumuz yok. Lütfen yol gösterin.”
Shawn, nazikçe gülümseyen Cale’i sessizce gözlemledi.
“…Soylu olduğunuzu duydum, lütfen gayri resmi konuşmaktan çekinmeyin.”
“Pekâlâ. Öyle yapacağım.”
Cale böyle bir teklifi reddedecek biri değildi.
Cale’in grubu ve üç Kara Elf, Kara Elflerin diğer adıyla Ölüm Şehri olarak bilinen kalesine girdi.
Şehre girdiklerinde her şeyi daha net görebiliyorlardı. Şok olmaları için daha çok sebep vardı.
“Çoğu şehirden daha gelişmiş değil mi?”
Tasha, Cale’in grubuna yüzünde gururlu bir ifadeyle sordu.
Şehir oldukça gelişmişti, öyle ki bu şehir, Roan Krallığındaki çoğu büyük şehir seviyesindeydi.
Ancak Cale, Tasha’nın ifadesine yanıt vermedi. Başka bir şeye bakmakla meşguldü.
“Burada normal insanlar da var.”
Tasha gülümsemeye devam etti.
‘Anlıyorum.’
Beklendiği gibi şehre girer girmez diğer Kara Elfleri görmüştüler ama her 10 Kara Elf’e yaklaşık 1 insan düşüyordu.
Ölüm Diyarı 5 Yasak Bölgeden biriydi. Ölüm Diyarına giren hiç kimsenin oradan canlı olarak geri gelemeyeceği söylenirdi. Orada yaşanan ölümlerin, kumu bugünkü kırmızılığına ulaştıran şey olduğu söyleniyordu. Hatta bazı insanlar, kara büyücülerin lanetinin insanları Ölüm Diyarında ölüme götürdüğünü bile düşünürdü.
Cale konuşmaya başladı.
“Çöle kaçan insanların bir daha geri dönmemelerinin bir nedeni vardı.”
Yanlarındaki Kara Elfler gülümsemeye başladılar. Tasha cevap verirken omuzlarını silkti.
“Özellikle Kara Elflerin benzer bir kaçma geçmişi olduğu için ölmelerine izin veremezdik.”
Hayatları için kaçmak zorunda kalmış insanlar olarak Ölüm Diyarı diye bilinen bu çöle kaçan insanları anlıyordular. O kadar çaresizdiler ki, bu ölümleri anlamına geleceğini bilseler de kaçmıştılar. Daha önce de aynı şekilde hissetmişlerdi.
Cale şimdi gerçekten hayretler içindeydi.
“İnanılmaz.”
Gerçekten harikaydı. İnsanlara hiçbir zaman zarar vermemiş olmalarına rağmen, Kara Elfler, yaşadıkları yerlerden ölümle ilişkilendirildiği için insanlar tarafından kovulmuştular.
Ancak böyle bir muamele gördükten sonra bile insanları kendi içlerine kabul edebilmiştiler.
İnsanlarla ilişkiye girmekten nefret eden Elflere kıyasla durum çok farklıydı.
Ama muhtemelen doğanın ve elementallerin onları terk etmeyi seçmemelerinin nedeni de buydu.
“Doğanın Kara Elfleri neden sevdiğini anlıyorum.”
Doğa, Kara Elfleri dışlamamıştı, bunun yerine kucağında Kara Elfler için bir alan yaratmıştı. Bu şehirdeki insanların yüzlerindeki ifadelerin parlak olduğu gerçeği Cale’in gözünden kaçmadı.
“Eh, hepsi bu toprakların eşsiz doğası sayesinde.”
Cale, gözlüklerini kaldırıp konuşmaya devam eden Shawn adlı Kara Elf’e baktı. Uzaklaşmadan önce bakışları bir an Rosalyn’e takıldı.
“Burası Ölüm Diyarı. Bunun nedenini bilmiyoruz, ancak bu çölde bir ölüm aurası var. Yılda iki kez az miktarda ölü mananın kumdan yükseldiği bir fenomenin meydana geldiğini fark ettik.”
Cale, bakışlarıyla başını sallayan Cage’i işaret etti.
“Bu çöl ölüm aurasıyla dolu. Ancak, kötü değil. Ölümün aurası doğa yasalarını takip eder ve dağılmadan önce sadece bir an için dünyada kalır.”
“Ölüm Tanrısı Kilisesinin bir rahibesi olmalısınız.”
“Aforoz edildim.”
Shawn, Cage’in tepkisi üzerine irkildi.
Öte yandan Cale, sözlerine başını salladı ve duygularını paylaştı.
“Belki de burası Ölüm Tanrısı tarafından yaşayanlara bahşedilen bir topraktır. Karanlığın yaratığı olarak ölü manaya ihtiyacın olduğu için bu kötü olduğun anlamına gelmez.”
Cale, kendisine bakan Kara Elflerle konuşmaya devam etti.
“Deli ya da kötücül birçok insan var. Bu aynı şey olmaz mıydı?”
“Haklısınız genç efendi-nim.”
Ron, Cale ile aynı fikirdeydi. Shawn, Ron ona gülümserken garip bir gülümseme takınmadan önce Ron’a baktı. Tasha güzel bir son cümleyle konuyu bitirmeden önce herkese baktı.
“Her neyse, yaşamak için güzel bir yer.”
Doğru cevap buydu.
Cale, konaklamak için oldukça iyi gözüken, onlara özel olarak ayrılmış hana geldi.
“Burada ilk kez misafir ağırlıyoruz.”
“Yok canım?”
Shawn başını salladı.
“Başka bir Kara Elf Köyü bulursak diye bu hanı ziyaretçiler için yaptık, ancak henüz bir tane bile bulamadık. Üstelik buraya gelenler normal olarak bir handa konaklayacak durumda olmuyorlar.”
“Genellikle ne tür bir durumda oluyorlar?”
Shawn, Choi Han’ın sorusunu yanıtlamakta hiç zorlanmadı.
“Yetersiz beslenmiş veya ölüme yakın. Hatta bazıları Ölüm Diyarına gelip bizim gibi Kara Elflerle karşılaştıktan sonra korku içine düşüyor. Bu yüzden onları hemen hastane koğuşuna götürüyoruz.”
Shawn hancıya yaklaştı.
“İlk misafirleriniz geldi.”
“Ah, hyung-nim. Sonunda misafirlerim olacak!”
Hancı insandı. Yetmişlerinde görünen yaşlı adam, Cale’in grubunu karşılarken alkışladı.
“Aigoo, saygıdeğer konuklar hoş geldiniz. Öyle görünmüyor olabilirim ama insanlar arasında bu şehirde en uzun zaman geçiren kişi benim. Kara Elf hyung-nimler kadar düzeni ben de biliyorum!”
Tasha gruba fısıldadı.
“Referans olarak, Shawn ve ben aynı yaştayız.”
Cale, hancıyla el sıkıştı.
“Hancı, biz buradayken bize iyi bak.”
“Tabii ki. Yaşam Şehrine hoş geldiniz.”
“Yaşam Şehri mi?”
Yaşlı adam, Cale’in şaşkınlığını duyduktan sonra parlak bir şekilde gülümsedi.
“Evet efendim. Biz buraya böyle deriz.”
“Bu isim daha uygun.”
Cale, soru sormak için Shawn’a dönmeden önce yanıtladı.
“Artık nerede kaldığımızı bildiğimize göre, hemen çarşıya gitmek istiyorum.”
“Zaten sizi bekliyorlar.”
***
Çarşı üç katlı bir binadaydı.
Tasha ve Shawn, sadece Cale ve Choi Han’ı oraya götürdü. Grubun geri kalanı onları handa bekliyordu. Tabii ki görünmez Raon da onlarla birlikteydi.
“Bu, şehrin yöneticilerinin kullandığı bina.”
Vahşi doğada keşişler gibi yaşayan Elflere kıyasla kesinlikle farklıydılar. Kara Elfler, insanlara benzer bir ekonomik yapıya sahip gibi görünüyordu.
Kara Elflerle birlikte yönetimde çalışan birçok genç insan da vardı.
Tasha, Cale’in neye baktığını fark etti.
“Buraya gelen insanların çoğu okuma yazma bilmiyor. Çoğu teknik beceriler veya çiftçilik öğrenmek istedi. Ancak bu şehirde doğan tüm çocuklara genç Kara Elflerle aynı eğitim veriliyor.”
Cale geçmişte Batı Kıtasının hangi bölümünün Dünya’ya en çok benzediğini merak etmişti.
‘Muhtemelen burasıdır.’
Bu yeraltı şehri Dünya’ya en yakın olanıydı.
Zorbalardan kaçan insanların toplandığı bir yer olduğu için olabilirdi.
“Burası belediye başkanının ofisi.”
Basit bir ahşap kapı görebiliyorlardı. Shawn kapıyı işaret etti ve konuşmaya başladı.
“Şehrimiz genellikle en yaşlı Kara Elf tarafından yönetilir. Mevcut belediye başkanı-nim 521 yaşında.”
O anda bir ses geldi.
Kapı kolunun hızla döndüğünü duydular.
Ve sonunda, bam!
Belediye başkanının odasının kapısı açıldı.
“B, belediye başkanı-nim?”
Koyu teniyle tam bir tezat oluşturan beyaz sakalı ve beyaz saçları olan yaşlı bir Kara Elf ortaya çıktı.
Ancak iyi giyimli ve düzgün gözüken Kara Elf’in yüzü tamamen solgundu.
“B, bu his!”
Shawn endişelendi. Belediye başkanına doğru koşmadan önce Cale’in grubuna bir göz attı.
“Belediye başkanı-nim, neler oluyor?”
Tasha da koşarak geldi. Onun tavrı Shawn’ınkinden biraz farklıydı.
“Büyükbaba, sorun ne?”
‘Büyükbaba mi?’
Bu kelime Cale’in irkilmesine neden oldu. Belediye başkanına yakın olduğu için ona büyükbaba mı diyordu? Yoksa belediye başkanıyla gerçekten akraba mıydı?
Eğer aile iseler, sonunda bu Kara Elf Şehri’nin veliaht prensle neden derin bir ilişkisi olduğunu anlardı.
“Torunun uzun zaman sonra ilk kez burada! Neden bu kadar şaşırmış görünüyorsun?”
Tasha gerçekten belediye başkanıyla akrabaydı.
‘…Veliaht prens gibi birinin oldukça soylu bir geçmişe sahip olacağını biliyordum.’
Veliaht Prens Alberu oldukça sağlam bir geçmişe sahip görünüyordu. Cale, şok olmuş bir ifadeyle Tasha ve belediye başkanına baktı. O anda Cale ve belediye başkanı göz göze geldiler.
Belediye başkanı tüm bu süre boyunca sadece Cale’e bakıyormuş gibi görünüyordu.
Belediye Başkanı konuşmaya başladı.
“Be, belki.”
Sesi titriyordu.
Cale’in içinde kötü bir his vardı.
Yaşlı Kara Elf titreyen eliyle bir mendil çıkardı ve derin bir nefes almadan önce alnını sildi.
“Efendim, üzerinizde bir ejderhanın ölü manasının olduğunu duydum.”
‘Bir şey garip.’
Cale bir soylu olmasına rağmen, belediye başkanı gibi birinin ona karşı saygılı bir şekilde konuşabileceği seviyede değildi.
“Genç efendi-nim, belki bir ejderha olab-“
Shawn ve Tasha dondu, Choi Han’ın gözbebekleri titremeye başladı.
“Hayır.”
Cale çok sertti.
“Ben bir ejderha değilim.”
Shawn ve Tasha, Cale’in yanıtını duyduktan sonra rahatlamış görünüyorlardı. Ancak belediye başkanı farklıydı.
“Etrafınızda kesinlikle bir Ejderha-nim aurası hissediyorum, genç efendi-nim! Sizin çevrenizden geliyor efendim. Doğaya hükmeden güç sizden geliyor!”
– Bu yaşlı Kara Elf oldukça zeki.
Hâlâ görünmezken Cale’in arkasında süzülen Raon bu durumdan eğlenmişti. Cale, belediye başkanına dürüstçe cevap verdiği için onun dediklerini umursamadı.
“Ben bir ejderha değilim.”
“…Bu çok garip.”
Kara Elf sonunda biraz sakinleşti. Mırıldanırken terini silmeye devam etti.
“Geçmişte bir Ejderha-nim ile tanıştım ve şimdi hissettiğim duygunun aynısını hissettim. Benimle o Ejderha-nim ile tanışan Elementalim de buna benzer bir güç olduğunu söylüyor.”
Bu sefer irkilme sırası Cale’deydi.
‘Ne gördüğünü söyledi? Ve Elementali de bunu onunla mı gördü? Elementaller, kandırılması en zor varlıklardır.’
– Ne? Bir ejderha mı?
Raon da çok ilgili görünüyordu.
521 yaşındaki belediye başkanı kesinlikle en az bir kez ejderha görecek kadar uzun yaşamıştı.
O anda bir ses …
“Belediye başkanı-nim, istediğiniz gibi buradayım.”
Cale o anda konuşanın bir GPS olduğunu düşündü. Sakin ama robotik kadının sesi konuşmaya devam etti. ( Merhaba Siri. )
“Burada mı bekleyeyim?”
Cale sadece tepeden tırnağa siyah bir cüppeyle kaplı olan kişiyi görmek için arkasını döndü.
O anda, kafasının içinde Raon’un sesini duydu.
– Hmm? O bir insan, peki neden karanlık doğaya sahip?
‘Biliyordum.’
Bir insanın karanlık doğaya sahip olmasının yalnızca birkaç yolu vardı.
Sezgisi doğru çıkmıştı.
Ancak önce halletmesi gereken bir şey vardı.
“Siz gerçekten, gerçekten bir Ejderha-nim değil misiniz?”
“Evet, Sayın Başkan”
Cale, belediye başkanının ona inanmakta hâlâ güçlük çektiğini gördükten sonra içini çekti. Cale ofise girdi ve grubu onu içeri kadar takip etti. Cale, Cale’in ne istediğini anlayan Choi Han’a baktı ve hızla kapıyı kapattı.
Cale, sessizce ofisin içinde konuşmaya başladı.
“Raon.”