Cale daha sonra yüzünde şüpheli bir ifadeyle tacı Ejderha melezinin vücudundan uzaklaştırdı.
Taç doymuş görünüyordu.
Beyaz taç daha sonra daha da kutsal bir ışık ve tuhaf bir aura yaymaya başladı.
Ama önemli değildi.
Taç bir kenara atıldı.
Taç, Cale’in elinden ayrıldı ve yuvarlanmadan önce antrenman alanının zeminine çarptı.
Cale cevap vermeden önce gelişigüzel bir şekilde tacı almaya giderken herkes Cale’in ani hareketine odaklandı.
“Sadece sinirlendim.”
Cale daha sonra kendi kendine düşünmeye başladı.
‘Gerçekten çöp olmak için doğmuşum.’
Sevmediği bir şeyi fırlatma şekli çöpe çok benziyordu.
“…Bu şanssız piç, huuuu.”
Kadim Ejderhanın yüzünde sakin bir ifade vardı, ancak eylemlerine dayanarak Cale’in zihnindeki karmaşıklığı hissedebiliyordu.
‘İnsanlar gerçekten duygusal yaratıklar.’
Bu şanssız ve kurnaz piç de gerçekten iyi bir insandı, bu yüzden Eruhaben şu anda Cale’in aklından çok şey geçtiğini kolayca anlayabiliyordu.
Ancak Cale aslında pek düşünmüyordu.
“Paseton, Archie.”
Antrenman sahasının dışındaki Balinalara seslendi. Katil Balina Archie adını duyduktan sonra başını içeri uzattı.
“N, ne oldu genç efendi-nim?”
Cale, Archie’den uzaklaştı ve Ejderha melezine baktı. Archie, Cale’in arkasını döndüğünü görünce yutkundu.
Şu anda Witira’nın küçük kardeşi melez Kambur Balina Paseton’u arkasında saklıyordu.
“…Ben de neler olduğunu görmek istiyorum.”
Archie, Paseton’u itti ve Cale’e bakmadan önce ona ‘hayır’ der gibi bir ifade verdi.
‘…Beklendiği gibi, genç efendi Cale bile…garip.’
Az önce eğitim alanından taşan aura.
Bu aura Archie’yi ürpertmişti. Paseton da bunu hissetmişti ve antrenman sahasının içine bakmak istemişti, ancak Archie bunun sadece Paseton’un zayıf olduğu ve bu auranın tam kapsamını anlamadığı için böyle olduğunu düşünmüştü.
Balina Kral Shickler’dan bile daha güçlü bir auraydı. Archie, Cale’in böyle bir aura yaymasını hiç beklemiyordu.
Cale’in iki Ejderhaya yakın olmasının bir nedeni vardı. Bu yüzden Archie buna inanamadı.
‘Bu insanı zayıf olduğu için korumam gerektiğini nasıl söylerler?!’
Cale’in grubunun saçma sapan konuşan insanlarla dolu olduğunu hissetti. Sarayı yok eden üçlünün Cale’i korumaları gerektiği konusunda nasıl ortalığı karıştırdığını hatırladı.
‘…Sanırım olgunlaştım ve dünyanın ne kadar büyük olduğunu anladım.’
Archie kendisiyle gurur duyuyordu ama okyanusun çöpünün nasıl böyle bir yetişkin haline geldiğini merak etti. Cale ile tekrar göz teması kurduğunda Archie gülümsüyor ve kendini tebrik ediyordu.
“Ne yapıyorsun?”
“Ahem, önemli bir şey değil genç efendi-nim.”
Archie o aptal gülümsemeden kurtuldu ve Cale’e baktı.
Cale, melez Ejderhayı işaret etti.
“Mm.”
Archie Ejderha melezine bakarken yutkundu.
Solgun yüzlü bir insan görebiliyordu. Normal bir yetişkin insandan başka bir güç hissedemiyordu.
‘…Sanırım yine de bir Ejderhanın izleri tam olarak kaybolmamış.’
Ejderha melezinin üzerinde hâlâ bir Ejderhanın izleri vardı.
Archie, Ejderha melezinin vücudunun bazı kısımlarını görebiliyordu çünkü hala savaşırken giydiği kıyafet üzerindeydi.
Archie vücudun sol üst kısmına, kalbinin olması gereken yere baktı.
Kalbin üzerinde hâlâ bir Ejderhanın pulu vardı.
Bir Ejderhanın güçleri gitmiş olsa da, insan kalbindeki Ejderhanın izleri -bu nitelik- hala oradaydı.
Archie, Ejderha melezine bakmaya devam ederken Cale’in sesini duyabiliyordu.
“Onu boş bir odaya koyun. Bağlamayı da unutmayın.”
Cale, paçavraya benzer cüppeye ve Ejderha melezinin altındaki berbat ve kanlı vücuduna baktı.
Artık bir insanın zayıf bedenine sahipti.
Antrenman alanından çıktı ve Archie’nin yanından geçti. Yanından geçerken son bir şey söyledi.
“Onun daha çok adam gibi görünmesini sağla.”
Kadim Ejderha Eruhaben iç çeker gibi bir kahkaha attı. Bu Cale’in, Ejderha melezinin artık tamamen insan olduğunu doğrulama şekliydi.
‘Daha çok adam gibi.’
Aynı şey olmasına rağmen, adam kelimesini kullanmak, insan demekten daha sevecen görünmesini sağlamıştı. Eruhaben açıklanamayan bir duygu hissetti.
Ejderha melezinin yediği Ejderhaların izleri, kalbinde kalan küçük miktardan hariç gitmişti.
Geriye kalan tek şey, sahte Ejderha Katili tarafından yenen Doğu kıtasının kadim Ejderhası Olienne’in izleriydi.
O anda antrenman sahasında Archie’nin sesi yankılandı.
“…Uh, mm, genç efendi-nim, ben bir Balina Canavarıyım, bu yüzden onu insan gibi değil ama Canavar gibi yapmayı becerebilirim.”
“Haaaa.”
Archie, Cale’in iç çektiğini duydu ve refleks olarak cevap verdi.
“Ah! Hatırladım! Şimdi biliyorum! Onun tamamen bir insan gibi olduğundan emin olacağım!”
Archie, ağzından çıkan sözleri neden söylediğini anlayamıyordu. Ancak Cale, Archie’nin zihnindeki kaosla ilgilenmiyordu.
Yatak odasına gitmeden önce uyuyan melez ejderhaya baktı.
Eruhaben’in ona daha önce söylediklerini hatırladı. Eruhaben, Süper Kaya Villasından üçlüyü almak için ayrılmadan önce, sadece Cale’e yeraltı hapishanesinde melez Ejderha ile yaptığı konuşmayı anlatmıştı.
‘Arm’ın lideri Beyaz Yıldızın Arm’dan başka bir organizasyonu daha olduğu iddia ediliyor. Ana organizasyon orasıymış.’
Arm, yalnızca bir alt örgüttü.
Eğer durum buysa, o zaman ana organizasyon neydi?
Nerede bulunuyor olabilirdi?
Cale’in ifadesi yatak odasına yürürken soğudu.
Etrafını bir soğukluk havası sarmıştı.
Kim Rok Soo olarak planlar yaptığında göründüğü gibi görünüyordu.
‘İmparatorluğu ters çevirmek için çok fazla neden var.’
Eruhaben’den aldığı bilgileri düşündü.
‘O örgüt güya simya kullanıyor.’
Doğu kıtasında Arm varsa, Batı kıtasında da simya vardı.
Cale, Beyaz Yıldızın her iki kıtayı aynı anda yutmak için her iki yere de kendi bağlantı yollarını kurma açgözlülüğünü hissedebiliyordu.
‘Simyacıların Çan Kulesinin Ustası, son kırmızı yıldız.’
Usta Yardımcısı ile daha önce tanışmış olmasına rağmen, Kule Ustası ile hiç tanışmamıştı. Ayrıca o kişi hakkında hiçbir bilgisi yoktu.
Görünüm, kişilik, yaş. O kişi hakkında bilinen hiçbir şey yoktu.
‘Ve Cale.’
Cale’in ifadesi hızla soğukkanlı bir hal aldı.
‘Beyaz Yıldızın saç rengi seninkiyle aynıymış.’
Rosalyn’in güneşi andıran saçları gibi parlak kırmızı değil, Cale’in gün batımını andıran saçları gibi kan kırmızısı bir renkti.
Cale yürümeyi bıraktı ve koridordaki pencereden dışarı baktı. Şimdi omuzlarını biraz geçen saçlarını görebiliyordu.
Bu sahip olunması gereken iyi bir bilgiydi.
Cale, kendisiyle aynı renk saça sahip olan ve benzer bir aura yayan bu düşmanı düşündü ve gülümsemeye başladı. Bu bilinmeyen düşmanın görüntüsünü yavaş yavaş elde etmeye başlayabilirdi.
‘O maskenin altından, gülümseme şeklinin sana çok benzediğini söyledi.’
Cale daha fazla gülümsemeden edemedi. Bu bilgiyi ve penceredeki yansımasını, düşman hiyerarşisinin tepesindeki liderin bir görüntüsünü çizmek için kullandı.
* * *
Ancak bu gülümseme hızla kayboldu.
– Uzun zamandır görüşemedik! Arkadaşım!
‘Vay.’
Bunu tekrar duymak içini ürpertmişti.
Cale, video iletişim cihazından Toonka’ya bakarken kaşlarını çattı. Cale, dünyanın en acı ilacını yemiş gibi görünüyordu.
“Ne zamandan beri arkadaşın oldum? Sana kötü biri olduğumu ve güvenmemen gereken biri olduğumu söylemiştim.”
– Hoahoahoahoahoahoahoa!
‘Aigoo, kulaklarım.’
Toonka’nın kahkahası gürültülüydü.
Cale, Toonka’ya bakmadan önce kınını okşayan Choi Han’a ve video iletişim cihazının kör noktasında kulaklarını kapatan ortalama dokuz yaşındaki çocuklara baktı.
“Sessiz ol.”
‘…Yoksa Choi Han seni dövecek.’
– Kehehe.
Toonka kahkahasını bastırdı ve gelişigüzel yorum yaptı.
– Veliaht Prens Alberu’nun gönderdiği bilgileri gördüm. İmparatorluk yine bizi mi hedefliyor?
“O senin majesteleri diye hitap etmen gereken biri.”
– Evet, majesteleri. Majestelerinin gönderdiği bilgiler.
” Bu gerçek.”
Cale’in açık sözlü yanıtı Toonka’nın hiçbir şey söylemeden Cale’i gözlemlemesine neden oldu. Cale, Toonka’ya bakıyordu.
Toonka eskisinden daha vahşi ve şiddetli görünüyordu.
Fiziği daha da kaslıydı. Bu, Whipper Krallığının sadece arkalarına yaslanıp diğer krallıkların birbirleriyle savaşmasını izlemekle kalmadığı anlamına geliyordu.
– Ben de doğru anı bekliyordum.
Cale, Toonka’nın cevabına kıkırdadı. Ancak bu yavaş yavaş ortadan kayboldu.
– İster İmparatorluk, ister Zamparatorluk ya da her ne olursa olsun, ortaya çıkan herkesi parçalayacağım.
Whipper Krallığını alt üst eden ve İmparatorluğu hedef alan çılgın piç.
Cale, çılgın piçin biraz sakinleşmiş olabileceğini düşünmüştü ama durum böyle değildi.
– Kehehe, İmparatorluktan güçlü bireylerin kokuları geliyor. Hehe, çok uzun zamandır bekliyorum.
‘…Gülen yüzü normal görünmüyor.’
Çılgın görünmüyordu. Çıldırması gereken piç, saldırmayı beklerken sadece hırçınlaşmış gibiydi.
Cale, artık gerisini duymaya ihtiyacı olmadığına karar verdi.
Bu yüzden sadece söylemesi gerekeni söyledi. Bunu yapmak daha kolaydı.
“Toonka, bu yüzden…”
Dövüşmeyi düşünürken gülen Toonka, Cale’in sesini duyunca dönüp Cale’e baktı.
“Ateşle oynamakta iyi misin?”
Toonka irkildi.
Akçaağaç Kalesini çevreleyen ateş sütunu. O andan beri ateşten nefret ediyordu.
– …Ateşle oynamak mı?
Evet, Cale ateşle oynamaktan bahsediyordu. O İmparatorluk piçlerine çılgın bir piçin davranışlarını göstermek istiyordu.
Çılgın şeyler yapan bir aptal çok korkutucu olurdu.
Cale gülmeden edemedi.
“Evet. Ateş denizine ne dersin?”
– …A d, ateş denizi mi?
“Bir şeyleri alt üst etmeye ne dersin?”
– Bu benim uzmanlık alanım.
Toonka, Cale’in yüzündeki gülümsemeyi gördükten sonra irkilmeden önce refleks olarak yanıt verdi, ancak kısa süre sonra o da katıldı ve gülümsemeye başladı. Cale böyle gülümsediğinde her zaman büyük bir şey olduğunu biliyordu.
Bir zalimin beklenti dolu gözleri parlamaya başladı. Cale çok geçmeden ona beklediği kelimeleri söyledi.
“Yakında orada olacağım.”
– Seni bekleyeceğim! Gerçekten ihtiyacım olduğunda bana yardım edecek tek kişi sensin. Sen gerçekten benim arkadaşımsın!
‘Ona onun arkadaşı olmadığımı söyledim.’
Cale kaşlarını çatmaya başladı.
Asıl planı önce Toonka’ya gitmekti, ancak planlarını değiştirme zamanı gelmişti.
‘Oraya varmadan önce oyalanacağım.’
– Teşekkürler! …Arkadaşım!
‘…Tonka olgunlaşıyor gibi görünüyor.’
– Çok teşekkürler.
Cale sadece aramayı kapattı. Toonka ile sohbet etmek, enerjisini savaş alanında harcamaktan farklı bir şekilde tüketiyordu.
Hâlâ bir zalimdi, ama bir zalim olarak daha insancıl hale geliyordu.
Cale bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmiyordu.
“Cale-nim.”
Choi Han, Toonka’nın kendisine teşekkür ettiğini unutmaya çalışan Cale’e yaklaştı.
Diğerleri Süper Kaya Villa üçlüsü ile sohbet edip dinlenirken, Choi Han onu yatak odasına kadar takip etmişti.
Cale, Choi Han’ın yüzündeki ifadeyi gördükten sonra gelişigüzel bir şekilde sordu.
‘Bu serserinin nesi var merak ediyorum.’
“Ne var?”
“Bu sefer sizinle gelebilir miyim?”
Cale bu soruyu duyunca şok oldu.
“Neden bu kadar açık bir soru soruyorsun?”
Choi Han, yavaşça sormadan önce bir an sessiz kaldı.
“Önce Whipper Krallığına gitmeyi mi planlıyorsunuz?”
“Hayır.”
“Meeeeeow.”
“Miyav!”
On ve Hong, Choi Han ve Cale’e yaklaştı. Cale, Raon’dan On ve Hong’u Ölüm Vadisinden dönerken Doğu kıtasından geri getirmesini istemişti. Raon iki kedi yavrusunun arkasından yaklaştı ve sordu.
“İnsan! Biz de mi gidiyoruz?”
“Evet.”
On ve Hong’un gözleri onların da gideceklerini duyduktan sonra kocaman açıldı. Ardından vücutlarını Cale’in bacaklarına sürmeye başladılar. Ortalama dokuz yaşındaki çocuklar daha fazla soru sorarken Cale umursamadı.
“İnsan, nereye gidiyoruz?”
“Ben de merak ediyorum! ”
“Whipper Krallığı değilse neresi olduğunu bilmek istiyorum.”
Choi Han da Cale’e sert bir ifadeyle bakıyordu. Cale kayıtsızca parmağıyla yeri işaret etti.
“İmparatorluğun en alt noktasına.”
Refah İmparatorluğun en düşük noktası.
Soyluların kaçındığı bölge.
Gecekondular.
“Oraya gidiyoruz.”
Cale, hala her an İmparatorluğu yok etme gücüne sahip olan İmparatorluğun en alçak noktasına doğru ilerliyordu.
* * *
Mogoru İmparatorluğunun başkentinde bir gece.
Başkentin sihirli ışıklarla aydınlatılan merkezinin aksine bu bölge tamamen karanlıktı.
Gecekondulardaki bu eski ev, ay ışığının bile içeri girmesini engellemek için perdeleri kapalı haldeydi ve tamamen karanlıktı.
Ancak o eski evde aniden parlak bir ışık belirdi ve karanlıktan kurtuldu.
O parlak ışığın merkezinde.
Işınlanma çemberinin ışığı kaybolurken birkaç kişi belirdi.
“Uzun zamandır görüşemedik.”
Eski evdeki üç kişi, Cale’in selamına farklı tepkiler gösterdi. Cale, tepkilerini gördükten sonra sorunun ne olduğunu anladı, bu yüzden kollarını açtı ve gülümsemeye başladı.
“Ah, beni ilk kez mi böyle görüyorsunuz?”
Cale, mavi gözlü, uzun beyaz saçlı rahip görünüşündeydi ve çok kutsal görünüyordu.
“Bir kez görmüştüm, genç efendi-nim.”
“Biliyorum genç efendi-nim.”
Gecekondudaki alkolik simyacı ve Flynn Tüccar Loncasının Billos’u, Cale’e doğru eğilmeden önce karşılık verdi.
Bu ikisinin aksine, bir kişi bunu tuhaf buldu ve beceriksizce Cale’e doğru eğildi.
Kedi Şövalye, Sör Rex.
Aslen kenar mahallelerdendi ve genç yaşta Simyacıların Çan Kulesinden kaçmıştı, bu yüzden Simyacıların Çan Kulesini yok etmek istiyordu.
Kulenin Kule Başkan Yardımcısına suikast düzenlemeye çalışan grubun lideriydi.
“Uzun zamandır görüşemedik, Sör Rex. Sesimi duyduktan sonra beni tanıdığına eminim?”
Sör Rex, Cale’in nazik tonuna beceriksizce gülümsedi.
“Tabi ki tanıdım. Genç efendi-nim.”
Sör Rex böyle cevap verdi ama yine de rahip kıyafeti giyen Cale’e ve arkasında bulunan beyaz cüppeli diğer kişilere baktıktan sonra yutkundu.
Şövalye olduğu için biliyordu.
O beyaz cübbelerin içinde yüzlerini saklayanların hepsi güçlü kişilerdi.
Ancak, yutkunmasının farklı bir nedeni vardı.
“Meeeeeow.”
“Miyav.”
İki kedi yavrusu.
İki genç kedi yavrusu Rex’e doğru yürüdü. Sonra Sör Rex’e baktılar.
Rex’in vücudu onlar gözlerinin içine baktığı an dondu. Onlardan gelen bilinmeyen bir baskı hissedebiliyordu.
O anda oldu.
Rex omzunda olan ele baktı. Cale’di.
“Pekala, sanırım hepinizi grubumla tanıştırmalıyım. Herkes Billos’un kim olduğunu zaten biliyor.”
Cale, simyager ve Rex’i beyaz cüppeli grubuyla tanıştırmaya başlamak üzereydi.
“Pekala, önce Sör Rex’i tanıtmama izin verin.”
“…Genç efendi-nim, kendimi tanıtayım mı?”
“Gerek yok. Tanıtımını benim yapmam gerekiyor.”
Rex, Cale’in yanıtını duyduktan sonra bir şeylerin tuhaf olduğunu hissetti.
‘Neden onun yapması gerekiyor? Kendimi tanıtma konusunda kusurlu muyum?’
Ancak bu soru kısa sürede ortadan kayboldu.
Cale’in sakin sesi eski evin içinde yankılandı.
“Sör Rex, İmparatoru ve İmparatorluk Prensini baskı altına alacak ve onların yerini alacak kişidir.”
‘Ne?’
Rex şok içinde Cale’e baktı.
Eski evde hiçbir ses duyulmuyordu.
Sessizlik alanı doldurdu.
Bu sessizliği bozan Cale oldu.
“Basit bir ifadeyle, bu devrimin merkezi oyuncusu o.”
“…Affedersiniz?”
‘Ne? Bu devrimin merkezi oyuncusu mu?’
Rex zihni boşalmış gibi bir ifadeyle sordu.
Ancak Cale umursamadı.
“Ah, ve o bir Kedi.”
Cale, nazikçe gülümsemeden önce, kelimeleri kaybeden Rex’in omzuna hafifçe vurdu. Rex, İmparatorluğu yok edecek en önemli kişiydi.
O anda oldu.
“O bir bebek!”
“O bizim gibi bir bebek!”
Cale irkildi ve başını eğdi.
On ve Hong, Rex’in bacaklarına hafifçe vurarak kıs kıs gülüyorlardı.
‘Bir bebek? Rex bir bebek mi?’
Cale, yetişkin Rex’e baktı ve gözbebekleri titremeye başladı.
‘Bu yetişkin adam bir bebek mi?’
On ve Hong konuşmaya devam etti.
“Bu hyung, Sis kabilesinin bir parçası. Üzerinden Sis kabilesinin kokusunu alabiliyorum.”
“Görünüşe göre o da bizim gibi kaçmış. Yanlış mıyım?”
‘Sis kabilesi mi?
Suikast ve zehir konusunda en yetenekli Kedi kabilesi olarak bilinen aynı Sis kabilesi mi?
On ve Hong’un kaçtığı aynı kabile mi?’
Rex’in çocukken bir kenara atıldığını ve insan ebeveynler tarafından büyütüldüğünü hatırladı.
Cale gülümsemeye başladı.
Ancak, On ve Hong’un daha sonra söyleyeceklerini duyduktan sonra ifadesi sertleşti.
“Yaşlı bir hyung ama o hala bir bebek çünkü ilk çılgın dönüşümünü yaşamadı!”
“O haklı! İlk çılgın dönüşümümüzden geçene kadar tüm Kedilerin bebek olduğunu söylerler! O bizimle aynı!”
‘…Neyi yapmadı? Yirmili yaşlarının ortasında değil mi?’
Cale bakışlarını On ve Hong’dan çevirdi ve Sör Rex’e baktı.
“…Canavar insanları hakkında çok şey biliyor musun?”
Sör Rex, Cale’in sorusunu yanıtlamadan önce irkildi.
“…Pek sayılmaz.”
Cale, ayağında bir dokunuş hissettikten sonra başını eğdi.
“Bu hyung İmparator mu olacak?”
Cale, Hong’un sorusuna zayıf bir şekilde başını salladı.
“Ne kadar şok edici!”
“Harika!”
– Ooo! Zayıf insan istediğini söylemeye devam ediyor!
Cale, kulağında ve zihninde ortalama dokuz yaşındaki çocukların sesini duyabiliyordu.
Kesinlikle devrimden ve yeni imparatordan bahsediyordu, ancak çocuklar anı mahvetmişti.
Cale etrafına bakındı ve kılıç ustası Hannah’nın Sör Rex’e bakmadan önce beyaz bir cüppenin altında kıkırdadığını gördü.
Rex, şövalye olan ama yine de gecekondu halkının, ailesinin ve haksız yere hayatını kaybedenlerin intikamını almak isteyen adil bir insandı.
Bu güvenilir Rex’e bir soru sordu. Rex de ciddi bir ifadeyle Cale’e bakıyordu.
“Sör Rex, diğer Kedileri ilk kez mi görüyorsun?”
“Evet efendim, bildiğim tek Kedi bendim.”
“Peki ya çılgın dönüşüm?”
“O nedir? Bir tür kılıç sanatı mı?”
Cale, kelimelere dökülemeyecek durumdaydı.
Daha sonra irkildi. Yine çok çalışacağı hissine kapıldı.
Bakışları henüz ilk çılgın dönüşümlerini geçirmemiş üç yavru kedinin masum yüzlerine odaklanmıştı.
———-
Kafanızda kıtanın haritası netleşsin diye buyrun haritanın linki burada : https://trash-of-the-counts-family.fandom.com/wiki/Western_Continent
Lütfen bizi desteklemeye devam edin! Ve bir hata görürseniz ya da bir öneriniz varsa lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin! Kesinlikle cevap vereceğimdir eheh (=w=)