Ve bular sadece üç tane normal bildiğiniz varlıklardan değildiler. Biri aptal bir ejderhaydı, diğeri aforoz edilmek isteyen çılgın bir rahibeydi ve üçüncüsü, Marki Stan’in ailesinden bir serseriydi.
“Oooffff.”
Cale iç çekmekten kendini alı koyamadı. Tekrar yukarı kaldırmadan önce başını düşürdü. Bunu yaptığında, ortamın çok daha sessiz hale geldiğini görebiliyordu. Cale sessizliğin tuhaf olduğunu düşündü ve Hans’a baktı.
Hans, arabanın camından dışarı bakan şoför Tom ve Taylor’a gizlice işaret etmeden önce beceriksizce gülümsedi.
Taylor konuşmaya başladığında yüzünde acı bir gülümseme vardı.
“Grubunuz için sakıncalı olacaksa, buradan ayrılacağız.”
Marki ailesinin en büyük oğlu ve aileden atılan oğul. Bacakları felç olduktan sonra, Taylor’ın hayatı bir gecede 180 derece lüks içinde yaşayan ve güçlü birinden, ailesinin ona hayatta kalmak için gereken asgari desteği verdiği bir noktaya dönmüştü.
Stan ailesinde Marki unvanının halefi dışında herhangi birinin hemen öleceğini bilen soylular, Taylor’dan kaçınmaya başlamıştılar ve onu bir ayak bağı olarak görmüştüler. Hatta onları Venion’un veya diğer kardeşlerin önünde kasıtlı olarak görmezden gelmiştiler ve böylece onlara karşı iyi görünmeye çalışmıştılar. Taylor’un şu anki durumu, bir baronun ailesinin piç oğlunun durumundan bile daha kötüydü.
Taylor, Henituse ailesinin çöpü Cale’i biliyordu. Onların sembol olarak lüks bir altın kaplumbağa kullandıklarını, kızıl saçlı yakışıklı bir genç adam ile birlikte bunların Henituse Kontluğunu tanımlayan işaretler olduğunu biliyordu. Cale dışında bu tanıma uyan kimse yoktu. Bir ittifaka katılmayan Kont Henituse gibi biri bile onun gibi biriyle ilişki kurmaktan rahatsız olabilirdi. Vücudu felç olduktan sonra herkes nasılsa böyleydi.
Taylor, Cale’in iç çekişini duyduktan sonra bu durumun gerçekliğini hatırlamıştı. Ama o anda.
“Neden ayrılasın ki?”
Cale, yüzünde metanetli bir ifadeyle Taylor’un arabasına doğru yürüdü.
“Burası benim mülküm değil. İkimizin de aynı yolu kullanan yoldaşlar olduğumuz bu durumda bu kadar çocukça bir şey yapmazdım.”
Cale ve Taylor birbirleriyle göz teması kurdu. Cale daha sonra Taylor’ın arabasının içine baktı.
‘O da burada.’
Çılgın rahibe Cage, onu arabanın içinden izliyordu. Cale, lanetlerinin ne kadar korkutucu olduğunu okumuştu. Hatta bazıları onun lanetlerinin, yasaklı bir uğraşa sahip olan, kara büyücülerin seviyesinde olduğunu söylemişlerdi.
Cale bakışlarını Cage’den uzaklaştırdı ve elini uzattı.
“Ben Henituse ailesinden Cale Henituse.”
Taylor, arabanın dışından ona uzanan ele baktı. Sonra Cale’in metanetli ifadesine baktı.
Taylor arabanın kapısını açtı. Uygun görgü kuralları, selamlamayı iade etmek için arabadan çıkması gerektiğini belirtiyordu.
“Bacaklarım yüzünden dışarı çıkmak benim için zor.”
“Farkındayım.”
Taylor, görgü kurallarına aldırış etmeyen Cale’e bir kez daha baktı ve elini sıktı. Sadece kısa bir el sıkışmasıydı.
“Tanıştığımıza memnun oldum, genç efendi Cale.”
‘Ben hiç olmadım.’
Cale bu görüşmeden hiç memnun değildi. Cage ile tanışmak istemediği için çabucak geri dönmeye çalıştı. Ama ne yazık ki, Taylor son derece saygılı bir insandı.
“Bu benim arkadaşım rahibe Cage-nim. Ebedi Dinlenme Tanrısının hizmetkârı.”
Ebedi dinlenme. Bu ölüm için kullanılan başka bir terimdi. Cale bir kez daha içini çekti ve Cage’e baktı. Cage onu uygun bir rahibeymiş gibi incelikle karşıladı.
“Tanıştığımıza memnun oldum, genç efendi Cale. Benim adım Cage. Gecenin huzuru hep sizinle olsun.”
‘Gecenin huzuru.’ Ölüm Tanrısına hizmet edenlerin halka verdiği genel selam şekli buydu.
‘Gecenin huzuruymuş kıçım.’
Gecenin huzurunu unutun, Cale bu gece düzgün uyuyamayacakmış gibi hissediyordu. Nazikçe gülümseyen Cage’e bakarken limonata içiyormuş gibi hissetti.
‘Bunu çok sinir bozucu bulsa da, çok iyi ve masum biriymiş gibi davranıyor. Aforoz edilmek istemesinin bir numaralı nedeni buydu diye hatırlıyorum.’
Oyunculukta gerçekten iyiydi. Cale, yüzünde hâlâ bir rahibenin genel basmakalıp bir gülümsemesini takınan Cage’e gülümsedi ve kendinden emin bir şekilde cevap verdi.
“Ben herhangi bir tanrıya inanmıyorum.”
Cage’in bakışları meraklandı. Bakışları, Cale’in bir rahibeye ne tür çılgınca bir şey söylediğini soruyor gibiydi, ama Cale bunu memnuniyetle karşıladı. Cale, Cage’in onun bir pislik olduğunu düşünmesini istiyordu.
“Siz ilginç birisiniz.”
“Sanırım biraz ilginç olduğumu söyleyebiliriz.”
Cale, Cage’in ifadesine rastgele bir cevap verdi ve vagonun içine ve etrafına bir göz attı. Vagon bir Markinin en büyük oğlu için son derece perişan bir haldeydi. Sadece bir tane şövalye, aynı zamanda sürücü olarak da hizmet veren bir ast ve ikisi, Cage ve Taylor.
‘Eminim onun da parası kalmamıştır.’
Taylor muhtemelen Bulmaca Şehrindeki konutunun etrafına sihirli aletler koymak için çok para harcamıştı.
Markiden fazla yardım almadığı için kullanabileceği acil durum fonu da yoktu. Bu yüzden Taylor muhtemelen masraflarını azaltmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Taylor, Cale’in arabasının içinden bakmasını izlerken utançtan kurtulmak için gözlerini kapattı. Cale bunun üzerine pek anlam yüklemedi ve düşünmeye başladı.
‘Muhtemelen mesajım yüzünden başkente gidiyorlar.’
Nereye gittikleri belliydi. Veliaht prens ile tanışmak başkente doğru yola çıkmıştılar.
“Hans.”
“Evet, genç efendi.”
Cale belli belirsiz yaklaşan Hans’a bir emir verdi.
“Onlara yardımcı ol.”
“Evet efendim.”
“Onlar için de ayrı bir yemek hazırlayın ve yanımıza da bir kamp alanı kurun.”
Onlarla yemek yemek, hatta aynı kamp alanını paylaşmak istemiyordu.
“Ve beni rahatsız etme. Her şeyi sen hallet.”
Birbirleriyle temasa geçmeleri için bir durum yaratmak istemiyordu. Tabii ki, işlerin istediği gibi gitmeyeceğini hissetti.
“Evet efendim. Onlara, size hizmet ediyormuşum gibi hizmet edeceğim, genç efendi.”
“Her neyse. Git bana biraz alkol getir.”
‘Neden birdenbire böyle tutkulu davranmaya başladı bu?’
Cale aniden tutkulu davranmaya başlayan Hans’a baktı ve hoşça kal derken Taylor’a hafifçe eğildi.
“O zaman yoluma devam edeceğim, genç efendi Taylor.”
“Yardımseverliğiniz için teşekkür ederim, genç efendi Cale.”
“Önemli bir şey değildi.”
Cale, yüzünde meraklı bir ifadeyle ona bakan Taylor’dan uzaklaştı. Daha sonra başka hiçbir yere bakmadan hemen arabasına geri döndü. Elbette yanında yürüyen na emir verdi.
“Görünüşe göre sadece bir şövalyeleri var. Yüzbaşı Yardımcısı, siz de onların güvenlik durumlarına dikkat edin.”
“Anlaşıldı, genç efendi.”
Cale, aracına geri dönmeden önce, Yüzbaşı Yardımcısının Taylor’un şövalyesine söylediklerini dinledi. Geceleri nöbet tutmakla ilgiliydi. Cale, vagona geri dönmeden önce şövalyenin yüzündeki ifadenin parladığını gördü.
Tık.
Kapı yüksek bir klik sesiyle kapandı. Bu, herkesin işlerini halletmek için başlarını tekrar geri çevirmeden önce altın kaplumbağa arması olan arabanın kapalı kapısına bakmasını sağladı. Sadece şu anda yapacak hiçbir şeyi olmayan Taylor ve Cage kapalı kapıya bakmaya devam ettiler.
İki kedi, arabanın içinde Cale’i selamladı.
“O iki kişiyi daha önce görmüştüm.”
“Hong. Ben de oradaydım.”
Pencereden her şeyi izleyen yavru kediler, yavaşça Cale’e yaklaştı ve birbirleriyle konuşmaya başlamadan önce yanına oturdu. Cale’e bakmıyorlardı, hatta onunla konuşmuyorlardı, ama sorunun Cale ile ilgili olduğu açıktı.
Cale, parlak zekâlı kedilerin sorusuna cevap verdi.
“Bilmiyormuş gibi davranın.”
“Ejderha olayında yaptığımız gibi mi?”
“Evet.”
Yavru kediler anladıklarını göstermek için başlarını salladılar. Cale kollarını kavuşturup gözlerini kapatmadan önce başlarını sallamalarını izledi.
‘İyileştiren Yıldız.’
Cage ve Taylor’a gönderdiği mektupta bahsettiği kadim gücün adı buydu. Cale’in bu gücü biliyor olmasının nedeni, Meydan Terörü olayıydı.
‘İyileştiren Yıldız’ herhangi bir yaralanma veya hastalığı iyileştirebilen, vücudu orijinal, sağlıklı durumuna geri döndüren tek kullanımlık bir güçtü. Veliaht prens böyle bir güce sahipti. Ölen kraliçe ona bu gücü ona bırakmıştı.
Meydan Terörü olayı sırasında, gizli örgüt, kraliyet ailesi geldikten sonra harekete geçer. Başkent ve meydandaki sihirli bombalar aynı anda patlar.
Romanda, Choi Han o bombaların sadece yarısını durdurabilmişti. Bu bile başlı başına şaşırtıcıydı, öyle ki bu olaydan sonra krallık onu bir kahraman olarak görüyordu, ancak yine de bu olay Choi Han’nın bombalardan ölen kurbanlarının hayatlarını düşünerek gizli örgüte olan nefretini daha da artmıştı.
‘O sırada, gizli örgüt olay sırasında bazı insanların üstüne bomba yerleştirmişti.’
Choi Han, dahi büyücü Rosalyn ile birlikte insanları bombalardan korumuştu ve kaçmalarına yardım etmişti. O sırada Choi Han’ın kurtaramadığı yaşlı bir adam vardı.
Adam bir bombayı alıp kendinden uzağa fırlatmaya çalışırken sağ kolunu ve bacağını kaybetmişti ve bu olay Choi Han’ı aşırı derecede üzmüştü. Veliaht prens, yaşlı adamın incinmiş bedenini izlerken, ‘İyileştiren Yıldız’ gücünü düşünmüştü. Güç, romanda ilk olarak böyle ortaya çıkmıştı.
Doğal olarak, veliaht prens, bu gücü yaşlı adam üzerinde kullanmadı. Bunun yerine, yaşlı adamın ölümünden sorumlu hisseden Choi Han’ı teselli etti ve onun bir kahraman olduğunu söyleyerek onu övdü.
‘Bu gayet doğaldı tabi.’
Cale, veliaht prensin yanlış karar verdiğini düşünmemişti. Gücünü bir gün kendi üzerinde kullanmak istediği için onu kim yargılayabilirdi ki? Tabii ki, Choi Han veya Rosalyn olsaydı bunu yaşlı adam için kullanırlardı.
“Bu arada, küçük kardeşimiz ejderha hala bizi takip ediyor mu?”
Cale, Hong’un sorusuna başını salladı.
‘Olaylar bu hale geldiğine göre, ejderhayı kendi yararıma da kullanabilirim o zaman.’
Asıl planı onu kurtarmak ve sonra da onunla bağlarını koparmaktı, ama ejderha onu küçük bir köpek yavrusu gibi ülke çapında takip edecekse, o zaman onu iyi bir şekilde kullanabilirdi. Son birkaç gecedir o ejderhayı nasıl kullanacağını zaten düşünmüştü.
Cale, Choi Han’ın romanda bulduğu 5 sihirli bombanın yerini biliyordu, ancak geriye kalan ve patlamakla sonuçlanan 5 sihirli bombanın yerini bilmiyordu.
Tespit edilen beş bomba, Rosalyn’in dahi düzeyindeki mana algılama yetenekleri kullanılarak ve teker teker aranarak bulunmuştu.
Ama şimdi, Cale, kayıp bir ördek gibi onu takip eden ve manayı tespit etmekte Rosalyn’den dünyalar kadar daha iyi olan bir varlığa sahipti.
“Çok çalışmasını sağlasak iyi olur.”
Yavru kediler Cale’in sözlerini duyunca ürktüler, ancak Cale ejderhaya başkentte yaptıracağı tüm işleri düşündüğü için bunu göremedi. Bunların hiçbirinden haberi olmayan ejderha, sabah erkenden kamp alanına bir kez daha yaban domuzu teslim etti.
Başkentte tamamlanması gereken şeyleri planlamak için geç saatlere kadar uyanık kaldıktan sonra uyanan Cale, tuhaf bir atmosfer fark etmeden önce yaban domuzunun bir kez daha teslim edilip edilmediğini teyit etmek için dışarı çıkmıştı.
Dün gece vagonda yemek yemiş ve uyumuştu. Taylor ve ekibiyle etkileşime girmemek için elinden geleni yapıyordu. Bu yüzden bu tuhaf ve bir şekilde karanlık atmosferi anlayamadı.
“Hans. Ne oluyor?”
Hans garip bir gülümsemeyle Cale’i selamladı. Hans ve Cale’nin grubunun geri kalanı, kendilerine teslim edilen et ve meyve hakkındaki şüphelerini hızla aşmaya başlamıştı.
Cale’in Ron’un bu konuda ne düşündüğüne dair hiçbir fikri olmamasına rağmen, Cale ve Choi Han her ikisi de bir sorun olmadığını söyledikleri için, diğerleri de onlarla birlikte hareket etmiştiler. Beacrox’u ikna etmek kolaydı, çünkü her sabah en yüksek kalitede malzemelerin ortaya çıktığını görmekten her zaman heyecan duyuyordu.
“Haha, genç efendi, sonunda uyandınız mı?”
Hans, Cale’e yaklaşmadan önce yavaşça Taylor ve Cage’e baktı.
“Görüyorsunuz, sanırım genç efendi Taylor yanlış bir fikre kapıldı.”
“Yanlış bir fikir?”
Cale, domuzun yanı sıra tekerlekli sandalyedeki Taylor’ı ve arkasından Taylor’ın tekerlekli sandalyesini iten Cage’i görebiliyordu. Ölü domuza yaklaştı ve konuşmaya başlarken tekerlekli sandalyenin yanında durdu.
“Ne oluyor?”
Her zamanki gibi, ejderhanın teslim ettiği domuz muazzamdı. Bir kaplandan daha büyüktü, Beacrox’u biraz heyecanlandıracak türden bir yaban domuzu.
Ve her zamanki gibi, yaban domuzunun yanında bir çizim vardı. Bu sefer sadece bıçak çizildiği için Cale, ejderha çatalı çizmeyi uğraştırıcı bulmuş olmalı diye düşündü.
“… Genç efendi Cale. Üzgünüm.”
Bu ne tür bir saçmalıktı?
Taylor, domuzdan uzaklaşırken yüzünde özür dileyen bir gülümsemeyle ona bakıyordu.
“Hareketlerim tespit edilmiş gibi görünüyor.”
Hareket mi? Ardından Cale, Taylor’ın arkasından rahibe Cage’in mırıldanmasını duydu. O da kızgınmış gibi görünüyordu
“Gizli bir şekilde ayrıldık oradan, peki bu nasıl mümkün olabilir? Tespitimi engelleyebilecek biri var mı? Bu çok fazla oluyor ama!”
‘Senin seviyendeki biri bir ejderhayı nasıl algılar?’
Cale neler olup bittiğini şimdi anlamıştı.
Bu kadar büyük bir domuzu bu kadar kolay yakalayabilen ve rahibe Cage veya başka biri tarafından tespit edilmeden kamp alanına bırakan bir şey veya biri. Bu güç ve sinsilik, yalnızca bir uzmanın sahip olabileceği bir şeydi. Bu güç ve yeteneğin yanında bir de bıçak resmi vardı.
Cale için küçük bir bıçaktı, ama onlar çok büyük bir bıçak görüyor gibilerdi. Cale, ona hem çaresizlik hem de üzüntüyle bakan Taylor’a baktı.
“… Genç efendi Cale. Bu olay – ”
“Beacrox.”
Cale, Beacrox’a seslendi.
Marki Stan’in ikinci oğlu Venion şu anda muhtemelen aşırı meşguldü. Neden böyle biri ailenin engelli büyük oğluna dikkat etsin? Venion’un başkentte ‘İyileştiren Yıldız’ gibi bir gücün olduğunu bildiği falan da yoktu.
“Efendim, genç efendi?”
Mutfak bıçağıyla orada hazırda bekleyen Beacrox, yüzünde heyecanla karşılık verdi.
“Görünüşe göre kahvaltıda biftek yiyeceğiz.”
“Genç efendi, görünüşe göre bir kez daha en kaliteli bifteği yiyeceğiz.”
Cale’e boş bir ifadeyle bakan Taylor, aniden konuşmaya başladı.
“… Bir kez daha?”
Cale başını salladı ve karşılık verdi.
“Grubumuzda bize yiyecek sağlayan biri var.”
“…Kim o?”
Cale yanıt vermeden önce homurdandı.
“Şaşırtıcı derecede utangaç, bu yüzden korkarım ki onu göremeyeceksiniz.”
Cale, kamp alanından çok uzak olmayan bir ağacın üzerindeki yaprakların aşağı yukarı hareket ettiğini gördü ve başını sağa sola salladı. Cale başını iki yana sallayarak hem Taylor hem de Cage’in utançtan kırmızıya dönmesine neden oldu.
“Ahem, anlıyorum. Görünüşe göre yanlış bir fikre kapıldık.”
“Bu sizin hatanız değil. Beacrox mükemmel bir aşçı, bu yüzden lütfen gitmeden önce biraz biftek yiyin.”
Beacrox yaban domuzuyla uğraşmayı bıraktı ve Cale’e baktı. Cale, Taylor’ın bundan sonra söylediklerinden dolayı Beacrox’u görememişti.
“Genç efendi Cale, başkente doğru gittiğinizi duydum. Sizin için de uygunsa, arkadan takip edebilir miyiz?”
‘Böyle olacağını biliyordum.’
Bu tam da Cale’in beklediği gibiydi.
“Lütfen sizin için en iyi olanı yapmaktan çekinmeyin.”
Mektubu sadece onunla seyahat ederken onun yazdığını öğrenmelerine imkân yoktu. Zaten böyle olacak olsa bile, başkente kadar onlarla da ilgilenebilir ve onların kendisine borçlu olmasını sağlayabilirdi.
Doğru şekilde kullanılırsa, bu ikisi gelecekte çok faydalı olabilirdi.
“Teşekkür ederim. Başkente yaklaşıncaya kadar gözetiminiz altında olacağız.”
Cale, Taylor’un sözleriyle biraz gülümsemeye başladı.
‘En azından tamamen düşüncesiz değil.’
Başkente yaklaşıncaya kadar. Taylor, engelli Taylor’la ilişki kurarken görüldükleri için Venion veya Marki Stan ile uğraşırken Cale veya Kont Henituse için işleri zorlaştırmayacak bir konuma kadar yardım istiyordu. Başkente birlikte gitselerdi her türlü zorluk ve karışıklık çıkardı.
“Bunu daha sonra konuşup hallederiz.”
Doğal olarak, Cale’in farklı bir görüşü vardı. Cale tarafından kullanılmayı bekleyen sihirli kutuda hâlâ birçok eşya vardı.
“Elbette. Lütfen sizin için en uygun zamanı bize bildirmekten çekinmeyin, genç efendi.”
“Elbette.”
Taylor ve Cage merakla gelişigüzel cevap veren Cale’e baktılar. Ancak Cale, onlarından bakışlarından kaçtı ve Hans’la konuşmaya başladı.
“Yemeğimi arabaya getirin.”
“Evet efendim.”
Cale arabaya geri döndü. O anda biri ona seslendi.
“Genç efendi Cale.”
Cage’di. Kaşlarını çatmaya ve Cale’e doğru yürümeye başladığında başı ağrıyor gibiydi. Cale’in Cage’in kendisine yaklaşmasını izlerken ağzında acı bir tat vardı.
“Senin için ne yapabilirim rahibe-nim?”
“Gerçekten de herhangi bir tanrıya inanmıyor musun?”
‘Ne istiyor şimdi bu?’
“Evet, hiçbirine.”
“… Anlıyorum.”
Cale, Cage’in yanıtını duyduktan sonra hızla arabaya yöneldi. Taylor, Cale’in uzaklaşmasını izlerken ona yaklaştı.
“Neler oluyor?”
Cage, tapınaktan veya yakın arkadaşlarından başka insanlarla nadiren ilgilenirdi. Taylor’ın Cage’in kaşlarını çattığını ve Cale’e uzandığını görmesinin tuhaf olmasının nedeni buydu. Başını salladı ve çok acı bir ifadeyle karşılık verdi.
“Bu garip.”
“Nedir garip olan?”
“Şey, bu sanki…”
Cage başının arkasına dokundu.
“Ölüm Tanrısının sempatik bir ifadeyle başımın arkasını okşadığına dair çirkin bir his var kafamda.”
“… Nasıl bir duygu o öyle? Düzgün uyuyamadın mı?”
“Olabilir.”
Cage, Cale’e her baktığında bu şekilde hissetmeye devam etmişti. Geçmişte bu şekilde hissettiği tek zaman, tapınağın yeni bir tapınak inşa etmek için onu çok fazla çalışmaya ve eliyle işler yapmaya zorladığı zamandı. Bu duygunun aynısını yorgunluktan bitkin düştüğünde ve Ölüm Tanrısı endişeyle ona baktığında da hissetmişti.
“Genç efendi Cale’in bize o lanet tapınaklardan birini yapmak gibi bir emir vermesine imkân yok.”
Cage, Taylor’ın kendisinin düzgün uyumadığı konusunda haklı olduğuna karar verdi ve hissettiği bu duyguyu bir kenara atmaya çalıştı.
Cale’in grubu böylelikle büyüdü ve başka hiçbir sorun olmadan başkente doğru ilerlediler.
Cale oturmaktan her yorulduğunda ve arabadan indiğinde, Taylor’un grubu ona bakmaya devam etti ama hiç konuşmadılar.
Başkentte ulaşmak için yaklaşık bir günlük uzaklıkta bir handa bulunana kadar bu şekilde seyahat etmeye devam ettiler.
“Genç efendi Cale, alkolü seviyorsunuz, değil mi?”
Taylor ve Cage, Cale’i aramaya gelmişti.
“Sizin için ne yapabilirim?”
Cale gece geç saatlerde neden onu ziyarete geldiklerini öğrenmek istiyordu, ama ifadesi bunun o kadar da tuhaf olmadığını söyler gibiydi. Taylor, Cale’in tavrına gülümsedi.
“Cale Henituse, alkolsüz bir gün bile geçiremeyen pislik.”
Taylor hâlâ Markinin potansiyel halefiyken, soylular hakkındaki tüm bilgileri de almıştı. Cale’in bilgileri o kadar benzersizdi ki unutmasına imkân yoktu.
“Ama bence hepsi bu değil.”
Ancak Cale, okuduğu bilgilerden çok farklıydı. Huzur içinde hissetmeleri için bütün gün arabasında kalmıştı ve onlara mümkün olan en iyi muameleyi verecek cömertliğe sahipti. Astları da ona güvenmişti ve onu takip etmişti.
En önemlisi, ikisine normal insanlar gibi davranmıştı.
“Söylentilerden farklısınız.”
Şimdi başkentin tam önündeydiler. Taylor ve Cage’in ertesi sabah erken saatlerde gizlice hareket etmesi gerekecekti. Tabii ki, kraliyet sarayına geldiklerinde de güvenle içeri girmeleri gerekecekti.
Ancak bu gerçekleşmeden önce araştırmaya hazır oldukları birçok şey vardı. Ancak, orijinal planlarından farklı hareket etmeye karar vermişlerdi.
Bir haftadan fazladır Cale Henituse’u izliyorlardı. Bu kişi artık Taylor ve Cage’in aklındaydı.
“Genç efendi Cale. Ayrılmadan önce bizimle bir içki içmek için zaman ayırabilirsiniz, değil mi?”